CİZENBAYAN İLE KAFA DAĞITIYORUZ

CİZENBAYAN İLE KAFA DAĞITIYORUZ


Pesimistler; kaçılın!


Bol bol kasvetle dolduğumuz şu günlerde akıl sağlığımıza iyi bakmak, onunla ileride iyi anlaşmak için güzelce kafa dağıtıyoruz. İstanbul’da etrafımızda olan en sevdiklerimizden film, kitap ve müzik önerileriyle kafa dağıtma seanslarımız devam ediyor.

İkinci konuğumuz kendisini klonlatıp 12 festival, 4 şehir, 3 gece kulübüne aynı anda yollayan, ya da çok üretken olup hızına yetişemediğimiz (tam anlamadık) CizenBayan, devamı her gün geliyor, ona göre…

Print

 

Öncelikle, senin için kafa nedir ve nasıl dağıtılır?

Kafa mı kaldı? Ciddiyim. Kaldı mı?

Şu sıralar ‘kafa’ olaylar karşısında sakin kalabilmek olabilir benim için…

Kafa dağıtmaksa zihni içinde bulunduğu ve kendi başına ya da şimdilik çözüm bulamadığı durumlarda onu boşu boşuna içinden çıkılmaz girdaplara düşmektense başka şeylerle meşgul olmaya programlamak olabilir…

Kafayı dağıtmak için meditasyon yapıyorum diyebilmeyi çok isterdim ancak çok iyi bir meditasyon pratiğim yok. Tabii klasik meditasyondan bahsediyorum. Çünkü aslında tamamen kendimizi vererek yaptığımız her şeyi meditasyon ya da kafa dağıtma olarak görüyorum. Yoga yapmak (bedeninde ve nefesinde olup zihni ve dikkati başka şeye verememek), dans etmek (müziğe ve ritme kaptırmak, başka şey düşünememek), müzik dinlemek, doğada olmak, internete mola vermek, kendi dünyasına çeken sürükleyen bir kitap okumak, film izlemek, sevişmek… Bunlar hep yasalar çerçevesinde kafayı dağıtma yöntemleri benim için…

Peki 2016’ya ışık hızında geldiğimizde, kafan neleri kaldıramaz hale geldi?

Tam da ona geliyordum ben… Işık hızında ya da sindire sindire gelmiş olalım farketmez, 2016 yılında cidden hala bunları mı tartışıyoruz dediğim durumlar var… Kafam onları kaldırmıyor haliyle. Detaya girersem şimdi hiçbirimizin kafası kaldırmayacak. Gelin biz kafa dağıtmaya odaklanalım

En güzel kafa dağıtmalık 3 film önerin? Godard gibi arthouse da olur, Con Air gibi eğlenceli çöp film de olur…

Bu soruyla karşılaşınca uzun zamandır film izlemediğimi farkettim.

İzlemekten hiç sıkılmadığım bir film var: Waking Life. Her izlediğimde başka bir yerinden yakalayıp uzun uzun düşündürüyor beni. Artık kafayı dağıtmalık mı toplamalık mı orasına siz izleyip karar verin.

Aşırı saçma ve güldüren (ama asla çöp dedirtmem) ve kafa dağıtma garantili film önerim Tropic Thunder. Sonuçta, Robert Downey Jr’a aşık olduğum filmdir bu…

Hem güzel kız olsun, hem aksiyon olsun, hem bilim kurgu olsun, kafamız dağılsıncılara film önerim de Lucy.

Farkettiniz mi eski hepsi? Bayadır film izlemiyorum.

O zaman bir de kitap önerisi alsak?

Sizce de kişisel gelişim kitaplarına biraz haksızlık etmiyor muyuz? Bazıları tahammül sınırlarını zorlasa da anda olmanın önemini her unuttuğumda bana hatırlatsın diye başucu kitabı yaptığım bir kişisel gelişim kitabım var. Adı da Şimdi’nin Gücü. Eckhart Tolle. Kafa dağıtır mı bilmem de en azından kafanızı dağıtmak istediğinizde neler yapabileceğiniz konusunda fikir sahibi eder ona eminim.

Kitap müziksiz gitmez, bu kitaba iyi arkadaşlık edecek 10 şarkılık bir playlist önersen tadından yenmez, değil mi?

Bunların hiçbiri tam kesmedi diyelim, dostlarla yapılacak en güzel şey?

Dans etmek! Baya saçma sapan sağlıklı bir şey dans etmek. Sizce de öyle değil mi? Dans ederken hareket ediyoruz, sırf o bile çok sağlıklı. Müzikle birlikte yakaladığımız ritm, titreşimler, ne derseniz işte, istenmeyen enerjileri üstümüzden atmak, içimizdeki potansiyelden yeni ve daha güzel enerjiler yaratmak için bire bir bence. Kendimizi müziğe teslim edip, birlikte dans etmek bir ritüel gibi aynı zamanda. En ilkel toplumlarda bile dans var. Sadece eğlence değil dans. Bir araya gelip dans edip kolektif bir enerji, bir sinerji yaratma durumu var ve bence bu bizi ve etrafımızı iyileştiren şeylerden biri. Çok new age zırvalığı gibi mi algılanıyor söylediklerim bilmiyorum ama bir yere bağlayacaksam; gece hayatı dost edinmek için harika bir yerdir demiyorum ama beraber dans edebildiğin dostun yeri ayrıdır diyorum.

Dostlarla mangal yapmak da süper tabii.

Son olarak, kafanı yastığa koyduğunda geleceğe nasıl bakıyorsun, neler düşlüyorsun veya hala düşleyebiliyor musun?

Yapım gereği mesela önümüzdeki sene nerede ne yapacağımın ayrıntısını bilmek istemeyen biriyim. Sürprizi, heyecanı seviyorum. Ancak şimdi, önümüzdeki sene nerede ne yapacağımı tahmin bile edemez bir durumdayım. Bugünleri mumla mı arayacağız, her şey daha iyi ve güzele mi gidecek kestirmesi zor. Çok umutlu değilim. Korkuyorum. Korkmak iyi bir enerji değil onu da biliyorum. Endişelenmek, olmasını istemediğin bir şey için dua etmek gibi der çok sevdiğim bir yoga öğretmenim. Bunu bilsem de özellikle İstanbul’da endişelenmediğim gün yok. Metroya binmekten, havaalanına gitmekten, bazen sokakta yürümekten korkar oldum. Normal bir akranımın sahip olacağı sıradan bir gelecek korkusu değil de çok basit ölüm korkusu. Yazık bize! Bu ölüm korkusuna gelene kadar da her gün çeşitli kokuşmuşlukların üstünün kapandığı, cezasız kaldığı, bize zorla normal kabul ettirildiği on yıllar yaşadık. Bence hepimize sinmiş bir bıkkınlık var. Sistematik olarak pes etmeyi öğrendik belki de. Bir toplumsal olay oluyor ilk gün şok geçiriyoruz, dünyayı ayağa kaldırmak istiyoruz, isyan, sonra 1 hafta durmadan konuşuyoruz konu hakkında ve sonra hayat normale dönüyor. O çok üzüldüğümüz, çok korktuğumuz, ayıpladığımız, utandığımız gerçeküstü durumlar gerçekliğimiz, normalimiz oluyor. Ben de etkileniyorum bu durumdan. Hayat normale dönsün istiyorum tabii ki. Bir yandan da her şeyi kanıksıyoruz ve alışıyoruz diye de bir taraf dur diyor. Yavaş yavaş tatlı tatlı deliriyorum galiba. Yarın ölebilirim hissiyatı hayatı vur patlasın çal oynasın ayarında yaşamak üzere yeniden şekillendiriyor beyni. İki arada bir derede kalıyoruz. Ben sadece herkes kendi gibi olsun, kendi gibi olmayana da saygı duysun istiyorum.

Ben vicdanım ışığında kendi doğrularımı, kendi vicdanları ve sağduyuları ışıklarında başkalarının doğrularına karışmadan ve bana karışılmadan yaşamak, üretmek, tükettiğimin karşılığını vermek, bildiğimiz hayat sonrası vadedilen, belki de kavramsal bir ortamda yerini garantilemek için değil sadece öyle olmak istediğim için iyi insan olmak, dünyanın nimetlerinden faydalanmak, sevmek, sevilmek, güzel yemekler yemek, güzel müzik dinlemek, dans etmek, sarılmak, aşık olmak, yaşamak, mutlu olmak istiyorum. Herkes dünyada kendi cennetini yaşasın başkasına da çok karışmasın istiyorum. Kimse doğduğu yer ve ten rengi gibi kendi seçmediği alt kimlikler sebebiyle ne içi boş bir gurur duysun ne de hor görülsün istiyorum. İnsanlara rağmen hümanist kalmak istiyorum. Düşlerimde bu var.