KAAN SEZYUM İLE KAFA DAĞITIYORUZ

KAAN SEZYUM İLE KAFA DAĞITIYORUZ


Vibe'ımızı öldürmeyin lütfen


İçinde olduğumuz sürreal günlerde akıl sağlığımıza iyi bakmak, onunla ileride iyi anlaşmak için güzelce kafa dağıtıyoruz. İstanbul’da etrafımızda olan en sevdiklerimizden film, kitap ve müzik önerileriyle kafa dağıtma seanslarımız başlasın.

İlk konuğumuz fahri Play Tuşu doktorası bulunan pek sevgili Kaan Sezyum, devamı her gün geliyor, ona göre…

Print

Öncelikle, senin için kafa nedir ve nasıl dağıtılır?

Anlık ruh hali gibi bir şey değil mi kafa denilen şey. Laf kovalamak, kafası bozuk olmak, kafa açmak (iyi ve kötü anlamda), kafaya koymak filan hep aynı haller. Aklına gelen bir ruh hali durumuna ulaşmak ya da orada sıkışmak bence kafa… Kafayı dağıtmak için önce toplamak gerekir. Benim bu aralar pek kafayı toplayamadığım göz önünde bulunursa kafa dağıtmaya zamanım ve imkanım yok. Ama bir yandan da gündem öyle bir kafanızı dağıtıyor ki hiçbir şeye odaklanamıyorsunuz. Önce bir şeylere odaklanıp o durumdan sıkılıp kafa dağıtılır. Yoksa hepimizin kafası binbir gece masalı gibi. Toplayamadık ki bir türlü.

Peki 2016’ya ışık hızında geldiğimizde, kafan neleri kaldıramaz hale geldi?

Yıllardır aynı sıkıcı şeyler var. Değişen bir şey yok yani. Özal zamanında, Çiller zamanında, Ecevit zamanında ve mega usta zamanında hep aynı sıkıntıları yaşadık. Giderek de arttılar. Terör korkusu, insan hakları ihlalleri, sokakta huzur içinde duramamak, evde huzur içinde duramamak, sürekli bir tedirginlik, giderek artan gerginlik… Asş yürüyüşüne su sıkan mı dersin, cenazelerde gaz yiyenler mi dersin, hepsi var. Hala akıl ve mantığın bu kadar uzağında olmak, gündelik basit gereksinimlerimizi bile sürekli talep etmeyi artık 2016’da pek istemiyordum ama benim dileğimle olmuyor.

En güzel kafa dağıtmalık 3 film önerin? Godard gibi arthouse da olur, Con Air gibi eğlenceli çöp film de olur…

Şu haftalarda “Ya bu gündem beni bitirdi, bari sevdiğim şeylere takılayım” diye düşündüm. E ne seviyorum? Müzik seviyorum. O yüzden açtım önce 1980’den Fame’i izledim, ardından yine o yılların Karete Kid’inin oynadığı nefis bir blues filmi The Crossroads’u izledim. Sonra da The Commitments’ı izledim. Alan Parker müzikle iç içe bir yönetmen. The Wall da onun işi. (Ama arada Midnight Express’i de o çekmiş)… Bir de eğlenceli film olarak uzun süredir izlemediğim, dünyayı kurtaran yönetmen Çetin İnanç’ın Cüneyt Arkın’la birlikte çektiği Rambo benzeri filmi Vahşi Kan’ı izledim. Nefis bir film! Sonu da muazzam…

Ya bir de Miles Davis’in hayatının kısa bir bölümünü anlatan Miles Ahead güzel. Don Cheadle güzel oynamış, editing ve yönetmenlik de iyi olmuş.

O zaman bir de kitap önerisi alsak?

Miles Ahead’i izleyince tekrar Miles Davis’e düştüm. Başucu kitabım olan Miles Davis – Otobiyografi’yi okudum. Nefis bir dili var herifin, anlatır gibi yazmışlar. Tam bir orçoluk destanı. Bunun dışında yabancı diliniz varsa Red Hot Chili Peppers’in vokalisti Antoni Kiedis’in otobiyografi “Scar Tissue” da güzel. Büyük ortamcılık var kitapta. Pdf’i muhtelif ortamlarda da bulunabiliyor. Bir de How to not Run a Club var, bu Joy Division zamanlarında İngiltere’de Hacienda’yı kuran elemanın kitabı.

Kitap müziksiz gitmez, bu kitaba iyi arkadaşlık edecek 10 şarkılık bir playlist önersen tadından yenmez, değil mi?

Bunların hiçbiri tam kesmedi diyelim, dostlarla yapılacak en güzel şey?

Sahilde oturabilirsiniz, eğer yakınlarda sahil varsa. Hava çok sıcak, dostlarla bir araya gelmemek de iyi bir alternatif olabilir ya da alkol sevenler aklını yitirene kadar içebilir. Sonraki yıllarda “Nasıl mal gibi sarhoş olmuştuk yeaa” diye anlatabilirsiniz, ertesi gün de bu sıcaklarda deli gibi baş ağrısı yaşarsınız. Tadından yinmez.

Son olarak, kafanı yastığa koyduğunda geleceğe nasıl bakıyorsun, neler düşlüyorsun veya hala düşleyebiliyor musun?

Kafayı yastığa koymam çok zor oluyor. Bayılana kadar ayakta duruyorum. Geleceği göremiyorum o yüzden. Gelecek karanlık galiba gözlerimi kapamışım. Uyuyorum ama uykumu alamıyorum.