BEYOĞLU’NDA NEREDE RAKI İÇMESEM?

BEYOĞLU’NDA NEREDE RAKI İÇMESEM?


Evde öğrenci masası kur daha iyi


IKEA halt etmiş, iki koltuğu öpüştürür gibi yüz yüze eklediğinizde yatak elde edebildiğinizi biliyor muydunuz? Peki, az rakı, daha az bira, daha da az köpoğlundan kalan yoğurt, bir tutam karabiber ve şalgamı 20 dakika karıştırdığınızda dünyanın en sihirli karışımını yaratabileceğinizi biliyor muydunuz? Eğer aileniz meyhaneci olup da çocukluğunuz loş ışıkta geçmediyse bilmiyorsunuzdur.

Meyhane sandalyesinde uyumaktan sırt ağrısıyla 7 yaşında tanışmış, masada kalanları karıştırıp tatmaktan 10 yaşında mega amatör bir kokteyl karıştırıcısına dönüşmüş birisi olarak, ben de ailemin DNA’ma kodladığı üzere meyhaneci oldum. Meyhaneci kelimesiyle kast ettiğim meyhane sahibi olan insan değil, meyhanede düşüp kalkan insan…

Buzzfeed’de “Yukarıdaki renk size neyi çağrıştırıyor?” diye bir test olsaydı, yukarıdaki renk bana sadece ama sadece meyhane garsonlarını çağrıştırırdı. Bordo benim için bir renk değil, meyhane garsonu hırkası rengidir. Anlayamazsınız…

Rakı içmek konusuna geri döndüğümüzde ise, belli bir işi 10.000 saat yaparsan o işin ehli olursun diye bir laf vardır. Buradan kaba bir hesapla bir rakı masası 4 saat sürüyor dersek, 2500 rakı masasına oturunca bölüm sonu canavarı olabiliyorsunuz. 10 senedir her hafta üç rakı içtiysem bu da 1500 rakı masasına denk oluyor. Daha işin ehli değilim, ama gittiğim yol yol diyerek Beyoğlu’na iniyorum.

Liste sitelerinin birer satır yazılar yazarak anlattığı “İstanbul’da Balık Keyfi Yapabileceğiniz 12 Meyhane”, “Beyoğlu’nda Ölmeden Önce Görmeniz Gereken Meyhaneler” gibi bir yazı değil bu. Herkesin sevdiği meyhane farklıdır, herkes farklı kriterlere patlayıp, farklı hizmetler ve farklı bütçelere inanıyor olabilir. Benim listem Beyoğlu’nda aklı başında bir rakıcıysanız uzak durmanız gereken yerler.

AVLU OCAKBAŞI

Tasarım okullarında gerçekten iyi olabilecek bir proje teslim ettiğinizde bazen profesörünüzden şöyle bir geri dönüş alırsınız: “Ah ya…”. Bunun anlamı ise, taş gibi bir fikriniz, taş gibi çalışan bir beyniniz, daha da taş bir projeniz olduğu fakat paketlemede veya ufak tefek detaylarda boğulup işi tam anlamıyla beceremediğiniz anlamına gelir. Avlu’ya bu “Ah ya…” dememin sebebi ise bir tane: müzik…

Nu-Skool meyhane olarak geçen Avlu’nun sosyal medya kullanımı çok hoş. Grafik tasarım okumuş birinin elinden çıkma kurumsal da çok hoş. Garsonlar gayet güleryüzlü ve iyi niyetli derken yemeğe geldiğimizde, yemek de ortalamanın çok çok üstünde. Beyoğlu’nda Zübeyir ve Adana İl Sınırı kalitesinde et şişleri, biraz ağır olsa da Umut Ocakbaşı’nı hatırlatan Adana kebapları var. Fakat o müzik, ah o müzik… Bizim futbol takımlarının Şampiyonlar Ligi’nde oynadıkları maçların başında 1-0 öne geçtikten sonra 1-4 biten maçlar olur da ertesi gün gazeteler “Oysa gece ne de güzel başlamıştı…” başlığı atar ya, işte müzik faktörü devreye girince aynen “Oysa gece ne de güzel başlamıştı…” diyorsunuz.

90’lar Türkçe Pop iyidir hoştur. Çokça batacak barın sermayesini çıkarmış, tonla ev partisinde herkesleri eğlendirmiş, düğünlerdeki hipster tayfayı bile yılan kıvamına getirmiştir… Fakat ne olursunuz iki kadeh rakı içip dertleşeceğim, belki kimselere anlatmadığım iş terfimi sevdiğim birine anlatacağım anda bangır bangır Burak Kut, Yıldız Tilbe, Hakan Peker çalmayın. Çalıyorsanız da ne bileyim normal bir seviyede çalın değil mi?

Bonus: Son gittiğimde artık herkes göbek atmaya başlayınca Recep İvedik’te çalan dansözlü Arapça şarkı da çalmaya başladı. Ben kalktıktan sonra Papi Çilo’ya kadar gitmiştir belki eğlence, kim bilir?

Çok dardayım ne zaman gideyim? 21.00’den önce gidin, müzik başlamadan yiyin kalkın.

 

ÇUKUR MEYHANE 

Çukur Meyhane biraz Feys, biraz Diet, biraz Jack gibi bir şey. Sebebi de şudur ki, epey itici olan bir kısaltması var; Çukur…

Mekanın adını ilk duymanız telefonda bir arkadaşınızın; “Alo, ha abi Çukur’dayız gel.” demesiyle başlayınca, Birinci Dünya Savaşı’nda birkaç sene beraber silah salladığınız biri aramışçasına bir dehşete kapılıyorsunuz. Bir diğer mekanı duymuş olma olasılığınız ise “Aman-yarabbim-kimseler-bilmiyor-biz-biliyoruz-ve-çok-şanslıyız-ve-çok-lokaliz” kod adlı İstanbul Eats kitabında yer almış olması. Bu yüzdendir ki Çukur’a girdiğiniz anda sizi bir Euro-Plaza ekibi karşılıyor. İki masadan birinde yemeğini aheste aheste yemek yerine fotoğrafını çeken, meyhanede kola içen turistlerin yer alması biraz rakı konseptini başkalaştırıyor. Peki bu Karaköy Lokantası, Meze gibi kalburüstü iyi yerlerde de yaşanırken rahatsız etmiyor da burada niye rahatsız ediyor? Çünkü mekan çok dar ve çok çok çok fazla masa var, o fotoğraflara her türlü giriyor, o kolaya her türlü dokunuyorsunuz.

Bir diğer kırık puan da yemeklere gidiyor. Sanıyorum ki kafası çok karışık bir ustaları var. Ya da Scream’deki gibi “Ulan bu katil kim kim?” diye düşünürken katilin iki kişi çıkması efekti var… Anlatmaya çalıştığım şey, bir gün yediğiniz şeyin lezzeti başka bir gün yediğinizle katiyen aynı olmuyor. Rus Ruleti tadındaki mezeler için kendinizi şanslı hissediyorsanız buyrun gidin.

Bonus: Yer altında. Underground Berlin özleyenlere birebir.

Çok dardayım ne zaman gideyim? Eskiden Dogzstar vardı, şimdi onun yerinde yine pis pis içilecek bir yer var, oraya gitmek zorundaysanız öncesinde altlık için hızlı hızlı, koşar adım yiyip içebilirsiniz. Hem yabancı dilinizi de yan masalarla konuşa konuşa geliştirmiş olursunuz.

 

ANTIOCHIA

Türkiye magazin basınının sıka sıka kuruttuğu “Asmalı Mescit Geceleri”ni hatırlıyor musunuz?

Peki bugün veya yarın Hürriyet Galeri’yi açtığınızda göreceğiniz bütün ünlülerin cirit attığı Asmalı Mescit’e ne oldu?

2009-2012 arasını Brooklyn gibi geçiren Asmalı Mescit bitti. Başkasının mutluluğuyla mutsuz olan belediyenin masaları kaldırması, mekan işletenlerin gereksiz para kazanmasıyla saçmalaması, mekanların kalitesinin serbest düşüşe geçmesi ve mafyanın da işe el atmasıyla şu anda Asmalı Mescit’te 15 sene önce olduğu gibi tinerciler takılmıyor ama ne yalan söyleyelim normal insanlar da gitmiyor.

Bu tenhalaşma ve kalitesizleşmeden önce rezervasyonsuz gittiğinizde suratınıza gülünen Antakya mutfağıyla ünlü Antiochia ise, şu aralar Almanya’da yoklukta gittiğiniz bir meyhane işlevi görmekte. Ortaya karışık gelebilen meze tabağı dışında ne yeseniz sanki buraların malzemesiyle yapılmamış gibi. Premium Rakı olarak da kodlanan ama rakı içenlerin “Yeni Rakı dışındakiler” diye de bildiği rakılar 35’lik açtırılamıyor. Bir diğer Almancı özelliği ise, çalışanların ağzından cımbızla bile kelime alamamanız. Hani tamam konuşmuyoruz bari biraz meyhane müziği gitsin dediğiniz yerde de South Park sessizliği sizi karşılıyor. Her daim “Ya kalksak aslında, rahatsız mı ettik çalışanları.” diye düşünseniz de önünüzde palamut gibi bir 70’lik sizi bekliyor ve iki kişi gittiyseniz 70’liği vurup insan olarak girdiğiniz restoranı aborjin olarak terkediyorsunuz.

Bonus: Nargile kafe tadında çökerek yediğiniz masalarda Hobbit: An Unexpected Meyhane’yi çekebilirsiniz.

Çok dardayım ne zaman gideyim? Çok mutlu olduğunuz anlarda kendinizi bu mutluluktan ötürü biraz mahçup hissederseniz gidin. Birkaç ölçü kasvet alıp çıkın, dışarıdaki herkesin mutluluk seviyesine düşün.

 

AKIN BALIK

Geldik hipster-kıran olarak da bildiğimiz Karaköy’ün incisi Akın Balık’a…

Yaklaşık bir 6-7 sene önce çıkan; “Ay salaş müthiş bir şey, salaş her şeye bayılırım.” trendini kim çıkardıysa onun 6-7 senedir kulaklarını çınlatıyoruz, buradan duyurmuş olalım. Çay bardağında rakı, beyaz örtü yerine muşambamsı kağıt, kutu bira ve pompacı montlu çalışanlarda bence hiç sorun yok. Tek tek baktığımızda hepsi de geçer not alabilecek hususlar. Öğrenci evinde çay bardağında rakı içersin, ya da eve bir anda 10 kişi gelir, 20 tane rakı bardağın yoktur, dayarsın çay bardağını hiç sıkıntı yok. Örtü yerine muşamba? Olur, o da olur, fast-food gibi bir yerdesindir, kullan attır o da olur. Kutu bira? Kutu bira başlı başına bir yaşam biçimidir. Pompacı montlu çalışan? Adam üşüyorsa giysin tabii, yazık günah… Bunların hepsi birleştiğinde ve özellikle gitmek isteyen her arkadaşımızın; “Ya doğum günü kutlayacağız, herkesin kesesine uygun olsun.” dediğinde de eyvallahımız var fakat hesap kişi başı 120 lira geldiğinde kaşlar ışık hızında yukarı kalkar mı? Kalkar.

Salaşa 120 lira vermek yerine paşa paşa Cavit’in yolunu tutun, kafanız sabaha kadar rahat etsin.

Bonus: Lastik kalamar, Kadıköy’den geliyormuş hissi yaratan slow-motion servis, cumartesi günü gittiyseniz yaklaşık 8 dakikada bir kutlanan doğum günü ve alkışları…

Çok dardayım ne zaman gideyim? Güneşli bir öğlen gidin, hamsi yiyip kutu bira için. Kimse yok, mezeler taze, çalışanların afyonu patlamamış ve hava aydınlıkken ortaya çıkan acayip manzara yaklaşık 6 metre kadar uzaklığınızda.

 

YAKUP 2

Yakup 2, AVM’lerdeki food court’ları hatırlatan mega büyüklüğü, AVM’lerdeki food court’ları hatırlatan sentetik lezzeti ve AVM’lerdeki food court’ları hatırlatan soğuk atmosferiyle rakıseverlere, Beyoğlu’nda Beylikdüzü atmosferi yaşatıyor.

Burger King, McDonald’s, Domino’s güçlerini birleştirip meyhane işine girseydi korkarım her yere Yakup 2 açarlardı. Rakı Et Menü, Rakı Balık Menü, Rakı Menü ve akabinde gelen “Sadece 30 liralık farkla rakınızı 70’lik yaptırmak ister miydiniz?” sorusunu umarım bir gün duymayız.

Bonus: Öcülü tuvaletler.

Çok dardayım ne zaman gideyim? Yılbaşı, doğum günü, ayın başındaki cumartesi, Sevgililer Günü gibi hiçbir yerde masa bulamayacağınız zamanlarda gidin, burada masadan bol bir şey yok.

Görseller: Açelya Kırmalı

 

Önerisi, itirazı, kan davası çıkarmak isteyeni aşağıya ferman gibi yorumlarını bırakırsa, haftaya da gidilecek meyhaneleri yazmamızda yardımcı olurlar. Olmazsa da, biz yine kafamıza göre yer içer, yazarız.