AĞAÇKAKAN’LA RÖPORTAJ, SESSİZ SAKİN YENEN BİR DAYAK GİBİ…

AĞAÇKAKAN’LA RÖPORTAJ, SESSİZ SAKİN YENEN BİR DAYAK GİBİ…


Yine de hayatta kalıyorsun...


Son dönemlerde radarımıza aldığımız birçok sanatçı var. Bunlardan biri de yerli hip hop dünyasının yeni işler konusunda en yetenekli isimlerinden Ağaçkakan, nam-ı diğer Burkay Yalnız!

Biz de “Eee madem bu kadar seviyoruz, o halde neden Ağaçkakan’la röportaj yapmıyoruz?” dedik ve hemen işe koyulduk.

Hip hop ve deneysel müzik kolektifi olarak kurulan ve bünyesinde birçok başarılı ismi barındıran M4NM‘in kurucularından Ağaçkakan‘la sadece yeni albümü A Naşkvit‘ten konuşmadık, canımız ne isterse onları sorduk! Ağaçkakan da bizleri kırmadı ve istediğimiz cevaplardan çok daha fazlasını bize verdi.

Sokakta karşılaşsak ve gidip bir parkta birkaç bira içsek!” dediğimiz Ağaçkakan‘ı en kısa zamanda sahnede dinlemek için yanıp tutuşuyor ve sizleri röportajla başbaşa bırakıyoruz.

Bize kalırsa röportajı okuduktan sonra konsere herkesten önce gidip ilk sıralardaki yerini alacaksın.

1) İstanbul’a gelene kadar birkaç şehirde daha yaşamışsın. Bizim ofisimizde de sürekli bir Ankara muhabbeti dönüyor ve sanıyoruz bunu her seferinde sıkılmadan belirteceğiz. O zaman sana soralım; Ankaralı olmanın ya da farklı şehirlerde belirli süreler yaşamanın müziğin üstünde bir etkisi var mı?

Sanırım tam olarak Ankaralı sayılmam, jargonuyla tutarlılık için sadece bebeliğimi orada geçirdim diyeyim. Bir yere ait olmayı hissetme gereksiniminden erkenden kurtulmamı sağladı dört farklı kentte vakit ve can sıkıntısı öldürmek. Zaten beni nostaljik duygulara gark edecek kadar kalmadım hiçbirinde. Coğrafya malesef kaderdir bilirsin, iklim değiştirir insanı, ben ve müziğim üzerinde de mevsimvari etkileri oldu.

2) Son zamanlarda rap ve  trap oldukça popüler, bunun da su götürmez bir gerçek olduğunu bizim apartman sorumlusu Lütfü abi bile söyler diye düşünüyoruz. Senin bu son dönemdeki gelişmelere yorumun nedir?

Bir yandan olumlu buluyorum, zira bu müziğin icracıları hak ettiklerini alabilmek için herhangi bir janraya göre çok daha uzun süre uğraşmak zorunda kaldılar. Kendi kendilerine yetebilmek için ellerinden geleni yaptılar. Artık bu hakkın verilmesi gerekiyordu, ama bu şekilde mi dersen o konuda emin olamıyorum. Olumsuz yanı galiba bu olabilir, çünkü palas pandıras endüstriye mal oluyor. Bu doğallıkla ekonomik getirileri düşünerek müzik yapmayı beraberinde getirir mi diye çekinmiyorum değil. Elbette artık festivallerde yer alabiliyor olmamız, majör mekanların görmezden gelemiyor oluşu bir kazanımdır. Ama bu herkesin içselleştirdiği o duyguyu öldürecek mi, bunu hep beraber göreceğiz.

3) Edebiyata olan ilgini şarkı sözlerinden anlayabiliyoruz. Söz yazımında seni etkileyen ya da albüm için yazarken etkisinde kaldığın biri/birileri var mı?

Burroughs’un cut-up’larından, Perec’in oyunlarından, PKD’nin paranoyasından, İsmet Özel’in şiirlerinden ziyadesiyle etkilendiğimi söyleyebilirim.

4) Albümünü dinlediğimizde her şarkıda farklı bir hikaye dinliyoruz sanki. Albümün bir başlığın altında, birbirinden çok da bağımsız olmayan farklı hikayelerden oluşuyor. Yukarıdaki edebiyat muhabbetimize de istinaden şunu soralım; bir kitap yazsaydın roman mı yoksa öykü kitabı mı olurdu?

Sanırım romanvari bir düz yazı şiir olurdu, oldu. Zira albümü tek bir metin-şiir olarak yazdım, şarkı sözleri alt alta eklemlendiğinde bir mana ihtiva etsin diye uğraştım. Bütün sözleri bitirdikten sonra hepsini önüme koyup fonetiğin çağırdığı kes yapıştırlar yaptım. Şarkılar arasında imgesel bağlantılar kurmak için aynı kelimeleri kullanmaya, kendine ait bir lügata sahip olmasını sağlamaya çalıştım. Bir mesaj vermekten ziyade paranoyak bir monoloğa dönüşmesini istediğim içindi bu. Kendi içinde büyüyen, kendi kuyruğunu yedikçe yeni anlamlar kazanan. Albümü üşenmeyip baştan sona dinlerseniz dediğim şeyi anlayacaksınızdır sanırım. Yani öyle umuyorum.

2)Hepimizin dönem dönem değişen zevkleri olsa da dönüp dolaşıp dinlediğimiz isimler vardır. Senin için bu isimler kim?

 cLOUDDEAD, Themselves, Dday One, Glen Porter, Camera, Lumerians, Cem Karaca, Can, Timber Timbre, Sage Francis, Nekropsi, Atmosphere, Faust, Replikas, Aphrodite’s Child.. Bu hep böyle böyle gider.

3) Peki, “guilty pleasure” olarak tanımladığın, dinlediğini kimseye söylemediğin isimler var mı? Varsa birini bizimle paylaşır mısın?  Belki bu sayede guilty pleasure olmaktan çıkar.:) 

Yok yahu, beğendiğim her şeyi her yerde dinleyebilirim galiba.

4) Bir röportajında “kent yürüyücüsü”yüm demişsin. Peki İstanbul’da yürümeyi en sevdiğin rota neresi?

Sur içi’nin beni çeken bir tarafı var. İstanbul’un geri kalan tarafına kıyasla daha gerçek geliyor bana.  Samatya, Cerrahpaşa, Çapa, Kocamustafapaşa ve Yedikule’de yaşadığım içindir bu galiba. Buralarda yürümeyi çok seviyorum, hem kalabalık da olmuyorlar Aksaray’dan kazasız belasız kurtulursan.

 5) Son albümünde sound olarak standart, alışık olduğumuz beat’lerden ziyade daha endüstriyel altyapılı beat’ler duyuyoruz. Bu albümün kendini getirdiği yerin sonucu mu yoksa İstanbul’un seni sürüklediği bir yer mi?

Kayra bir keresinde bana İstanbul’a taşındıktan sonra yaptığım müziğin de, yazdığım sözlerin de çok değiştiğini söylemişti. Sanırım bu önlenemez bir şey, ilk soruda da söylediğim gibi coğrafyanın üzerimde büyük etkileri oluyor ben hiç farkına varamıyor olsam da. Ben buraya sürüklenmiş olabilirim ama içten içe bunu istediğimden de adım gibi eminim. Zira üç yıldır solo hiçbir şey yapmıyorken şimdi yapmayı seçmem aradığım sesleri sonunda bulabilmem, bunları cisimleştirecek donanıma nihayetinde sahip olabilmemden dolayıydı.

 6) Rap dünyasında genelde bu kadar kalabalık isimlerle çalışılmasına alışık değiliz ama sen hem M4NM olarak hem de bu albümünde, birçok insanın elinin dokunduğu bir pozisyondasın. (Armonycoma, Emiladil, Oldeaf, Afgan, Kutay Soyocak, Cansu Turgut, Erdem Yıldız, Yiğitcan Akçelik, Oğuzhan Gedik ve Berkant ‘Doktor’ Kılıçkap) Bu nasıl bir his senin için?

Soyadıma inat yalnız olmadığımı hissettiriyor. Yukarıda saydığınız isimlerin iki katı kadar daha insan var bana bu sürüncemeli evrede yardımcı olan. Yetemediğim ya da beceremediğimi düşündüğüm her konuda asistini isteyebileceğim insanlar bunlar. Şimdi buraya yazmaya kalkarsam bütün röportaj isim ve ansıyamayacağım soyadlardan ibaret olur. Daha da kalabalıklaşırız umarım, ileride cumhuriyet ilan edeceğiz çünkü.

 7) Şimdi senden şöyle bir ricamız var; son albümün A Naşkvit’i bizim için aşağıdakilerle özdeşleştirebilir misin?

Bir şehir: Maalesef İstanbul

Bir film: Rumble Fish

Bir toplu taşıma aracı: Vapur, diğerlerinde afakanlar basar albüme bile.

Haftanın bir günü: Cuma, akşamüstü

Bir kuş türü: Kuzey Sumrusu

Son olarak çok sevdiğimiz bir konsepti aşağıya ekliyoruz; çoktan seçmeli (çok azdan seçmeli) sorular. Cevaplarsan pek bir mutlu oluruz.

Synth mi, sample mı? Sample

Marmara 34 mü, SKOL mu? Marmara 34

Metrobüse ara duraktan binmek mi, iş çıkışı Kadıköy metrosu mu? Hiçbiri, ortalık sakinleşinceye kadar yürürüm

Barlar sokağında sokakta içmek mi, sahilde/parkta içmek mi? Parkta

King Gizzard and Lizard Wizard mı, Moğollar mı? Moğollar