İÇİP İÇİP İZLENECEK FİLMLER: THE PERKS OF BEING A WALLFLOWER

İÇİP İÇİP İZLENECEK FİLMLER: THE PERKS OF BEING A WALLFLOWER


Kitabi Kadar İyi Filmler Kuşaği


Alışılageldik ucuz Amerikan lise komedileri var, bildiniz mi? Hah işte onların hepsini alın, klozete atın ve sifonu çekin. Çünkü son dönemlerde “Amerikan lise” mevzuunu ele alan en sıkı filmlerden biriyle karşınızdayız. Hem de lise mevzuunu pek de alışılagelmedik bir şekilde ele alan bir film ile. Kimi eleştirmenler tarafından 21. yüzyılın Catcher In The Rye’ı olarak nitelendirilen ama bu nitelendirmenin birazcık abartı kaçtığı The Perks Of Being A Wallflower, beyaz perde macerasında bizlere bol bol tombul şişe bira açtırıyor.

 

 

Filmin yönetmen koltuğunda aynı zamanda kitabında yazarı olan Stephen Chbosky’i görüyoruz. Sinema dünyasındaki ilk büyük adımını kendi yazdığı kitabını beyaz perdeye uyarlayarak atan Chbosky, hem büyük bir avantaja hem de büyük bir dezavantaja sahip. Avantajı kitabı, kitaptaki karakterleri ve olayları en iyi kavrayabilecek kişinin kendisi olması; dezavantajı ise yönetmenlik tecrübesine sahip olmaması. Ama bu dezavantajı başından sonuna hissetmediğimiz muazzam bir film çekerek, kitabını onurlandırmayı başarıyor Chbosky.

 

Başrollerde iyice serpilen Emma Watson, We Need To Talk About Kevin ve Californication’dan aşina olduğumuz Ezra Miller, Percy Jackson’dan aktarmalı gelen Logan Lerman ve temiz yüzlü Paul Rudd’ı izliyoruz. Filmin akışına, geçtiği döneme cuk oturan soundtrack’lere laf edenlerin ise alınlarını karışlıyoruz. The Smiths’ten New Order’a, Sonic Youth’tan David Bowie’ye muazzam bir soundtrack bekliyor bizleri.

 

 

Kitabı okuyanların birçoğunun beyaz perdede gördüğünde hayal kırıklığına uğramadağı filmde; oldukça sorunlu bir genç arkadaşımız olan Charlie’nin okulda tanıştığı Patrick ve Sam eşliğinde kabuklarını kırmasına ve gerçek dünyanın kapısından içeri girmesine tanık oluyoruz.

 

Karanlık atmosferi, psikolojik ögeleri ve lisede geçmesi dolayısıyla bir bakıma Donnie Darko’yu anımsatan The Perks Of Being A Wallflower defalarca izlenmeyi hak ediyor. Kitabını evvelden okumuş ve okumamış olsanız da fark etmeyecektir. Oldukça özel ve bol tombul şişe biralı bir deneyim sizleri bekliyor.