Heykel, enstalasyon, kuratörlük, fotoğraf ve film alanlarında aktif, Pekin doğumlu ve pek muhalif sanatçı Ai Weiwei, New York’ta ikamet ettiği yıllarda hazır maddeleri değiştirerek yarattığı kavramsal sanat eserleri ile ünlendi. Weiwei’in şair babası Ai Qing hastalanıp oğlunun kep törenini kaçırınca, sanatçı hastane yatağındaki babasının elini tutmak üzere pek de haz etmediği memleketine geri döndü.

Liberal düşünce ve bireysellikte marka olan aktivist Ai Weiwei, Van Gogh’u hasetten çatlatan ‘Sunflower Seeds’ enstalasyonu ve ‘Kış Yuvası’ kod adlı Pekin Ulusal Olimpiyat Stadyumu tasarımına katkılarının yanında, Çin hükümetini mütemadiyen huzursuz etmesi ve nükteli eleştirileri ile de ziyadesiyle meşhur oldu. Çin’de sanat ve siyasetin, din ve devlet işleri gibi ayrılamamasına değindiği ‘Ai Weiwei: Never Sorry’ belgeseli ile filmcilikte kondisyon kazanan Ai Weiwei, şimdi de ‘The Sandstorm’ isimli distopik bir filmle huzurlarınızda.

Suyun tükendiği ve yükte hafif pahada ağırlar klasörüne dahil olduğu bir dönemde geçen filmde, Weiwei bir Erikli çalışanını canlandırıyor. Kocası tarafından aldatıldığını saçları şampuanlıyken öğrenen bir kadın ile romantik komedi klişesinin bile dahil edildiği bilim kurgu filminin sonu ise The Congress filminin anlamsızlık derecesiyle yarışacak seviyede.