SZIGET 2014’ÜN AĞZINDAN GİRİP BURNUNDAN ÇIKMAK

SZIGET 2014’ÜN AĞZINDAN GİRİP BURNUNDAN ÇIKMAK


Adamlar Her Şeyi Düşünmüş Riza Baba! 



Şimdi sizin aklınızda iki soru olduğunu varsayıyoruz; Sziget nedir, niye gidilir?

 

Sziget nedir?

 

Budapeşte'nin ortasından akan kanalın tam ortasındaki Özgürlükler Adası'na Sziget denir. Adaya giriş on köprüden değil sadece bir köprüdendir, o köprüden girdikten sonra da neler olur neler… Etrafınızı pazar yerleri, yemek standları, yahşi erkekler, çarpılası kızlar, daha da çarpılası kızlar ve daha da yahşi erkekler sarar. Biraz uzaktan gelen iki büyük sahnenin sesi sizleri ak sakallı dedenin stereo hali gibi, Dolby Surround’lu hali gibi çağırır.

 

 

Burada "Niye gidilir?" sorusu devreye girer mi? Bizce girer.

 

Özgürlükler Adası dedik ya, insanlardan bahsedelim. Macaristan'ın omuzları arasında saat farkı bulunan baklavalı çocukları, "ulan bu kız niye benle konuştu" tatlığındaki afet kızları; tanıdığını tanımadığını FREE HUG'lara, HIGH FIVE'lara boğuyor… Adanın her yerinde hep beraber eğlenme ve canı ne isterse sorgusuz sualsiz onu yapma duygusu hakim.

 

 

Çadırlar için belli bölgeler tahsis edilmiş olsa da sahneye yakın yerler hariç aşağı yukarı her yere çadır kurulabiliyor. İsterseniz sahnenin ortasına kurun. Ya da kurmayın. Herkes, herkesi misafir ediyor, yıllardır pratikte pek karşılaşmadığımız meşhur Türk misafirperverliğini burada bulmamız mümkün. Herkes herkesle kumanya, çarliston, sigara, alkollü içki ve alkolsüz içkisini paylaşıyor.

 

 

Sziget'i diğer festivallerden ayıran aslında tam olarak bu; Özgürlükler Adası olması. Müzikten çok bu komün, kuralsız ama saygılı bir deneyim ön planda. “İnsan insana bunu yapar mı?” dediğinizi duyar gibiyiz, Sziget’te yeminle yapıyor. O kanaldan bir daha geçmek nasip olmasın ki yapıyor.

 

 

Gelelim gruplara:

 

BLINK-182

 

Festivalin ilk gününde açılışı gelmiş geçmiş en iyi pop-punk grubu Blink-182 yaptı. Size göre en iyi pop-punk grubu Metallica olabilir, ama bizce Blink-182.

 

 

Sahnedeki enerji ve haylazlıklarından hiçbir şey kaybetmemiş çocuklar. Kah Justin Bieber'ın genital bölgelerinden bahsettiler, kah birbirlerine laf sokup güldürdüler. İlk albümlerinden son albümlerine kadar bütün hitleri de üst üste çaldılar. Alandaki kimse "Şunu çalmadılar" diye üzülüp, salya sümük ağlayarak ayrılmadı. 

 

 

ANTI-FLAG

 

İkinci günün ilk saatlerine bu güzide punk rock grubumuzun ana sahnede tozu dumana katması damgasını vurdu.

 

 

Halaydan hallice "Circle pit" başlatıp büyük gruplar halinde deli gibi koşan insanların Fatih Terim'in düşmeli videosundaki gibi "Eğer biri düşerse onu kaldırırız" temalı bağırışları, verdikleri büyük aile ve kardeşlik hissiyatı, otorite ve devletlere karşı nasıl birlik olmamız gerektiği konusundaki çığlıkları hala kulağımızda.

 

 

A DAY TO REMEMBER

 

Bu melodic-hardcore grubunun ne kadar büyük bir izleyici kitlesinin olacağı konser saatine kadar kafamızda muammaydı. Fakat sahneye gittiğimizde hiç beklemediğimiz bir kalabalıkla karşılaştık.

 

 

Sahne şovları bir hardcore grubuna göre maksimum seviyede eğlenceli ve sonuca götürmeli olan grup, bir saniye bile yerimizde duramamamızı sağladı. Birbirine çarpan yüzlerce vücut tabiri caizse et pazarını oluşturdu. Konser sonunda ezik kaburgalar ve yaralı dizler vardı ama yaşadığımız tecrübenin mutluluğu hepsine değerdi.

 

 

JIMMY EAT WORLD

 

Videolarıyla, şarkılarıyla bugüne kadar ergenliğimizin film müziği olmuş gruplarından biri olan J.E.W. sahnede sapasağlam çalıp müziğin dibini sıyırdı.

 

 

Jimmy Eat World, şarkı aralarında izleyiciyle çok iletişime geçmeyen soğuk nevale bir yapıya sahip olsa da son üç şarkısının Bleed American, Sweetness ve Middle olması yetti de arttı. Etkisini üç gün üstümüzden atamadık. Hala da tam atmış sayılmayız.

 

 

QUEENS OF THE STONE AGE

 

Ve sırada bize duyar duymaz Budapeşte bileti aldıran, bize yeniden şarkılar söyleten adam Josh Homme ve Dadaşları var… Turuncu Elvis’i dünya gözüyle görelim diyen acar muhabirlerimiz konserden saatler önce alandaki yerlerini almışlardı. Fakat o da nesi, konser başlar başlamaz haşarı ve enerjik gençler tatlı-sert bir İtalyan defansını andıran pogalarına başlamasınlar mı? Ortam bir anda köprü trafiğine dönmüştü. Ve fakat müzik on numaraydı. Ortam süper arkadaşlık tres bien'di. 

 

 

Josh baba kimsenin gözünün yaşına bakmadı ve tüm hitleri birer birer sıraladı. “Yanımızda bir büyük olsa bu konserde ne giderdi” dedirten performansın sonlarına doğru çılgın kalabalık, tekerlekli sandalyeli bir arkadaşımızı omuzlara almış crowd-surfing kavramıyla tanıştırmaktaydı. Wheel-chair-crowd-surfing adlı yeni bir janr yaratan seyircilere Homme bile şaşırıp; “This is by far the sickest thing I saw in a rock concert” dedi. Yani türkçe meali  “Çocuklar alemsiniz ya nerden buluyosunuz böyle şeyleri?” gibi bir şey sanırsam.

 

 

Yukarıda övmekten yorulduğumuz performanslar dışında; Skrillex, Bastille, Madness, Stromae, Klaxons, Kelis, Bonobo ve tabiki de Darkside’ın konserleri taraflı tarafsız tüm teknip ekipten geçer not aldı.

 

 

Sziget’in güzellikleri, brokolinin faydaları gibi say say bitmez ama biz artık övmekten yorulduk. Ölmeden Önce Görmeniz Gereken 1001 Festival listesinde her zaman yerini alacak unutulmaz bir deneyim. Evde oturup Survivor Adasını izleyeceğinize, kendinize bir güzellik yapın ve hala gitmediyseniz seneye Özgürlük Adası Sziget’e gidin.

 

 

Yani biz olsak giderdik…