KİTABEVLERİNE İLLALLAH ETTİREN ÜNLÜ KİTAP HIRSIZLARI

KİTABEVLERİNE İLLALLAH ETTİREN ÜNLÜ KİTAP HIRSIZLARI


Ona hırsız diyorlar, çünkü bizim kitaplarımızı çaldı


‘Ona hırsız diyorlar, çünkü bizim kalbimizi çaldı.’

Yukarıdaki cümlenin çıkış noktası malumunuz… Hırsızlığın irilisini ufaklısını, sürmanşetinden üçüncü sayfasını kadar güzel ülkemizde sık sık deneyimleme şansını yakalıyoruz. Tabii, buna dense dense kötü şans denebilir…

Kimi zaman çap oranı farklı hırsızlık türlerinden, kendimiz de nasiplenebiliyoruz. Şansımıza lanet etmeyi bıraktığımızda ise dünya dönmeye devam ediyor. Dünya dönmeye devam ettikçe, hırsızlık değirmeninin de döneceği gerçeğiyle yüzleşme seanslarımıza katılıyoruz.

Hemen hemen her sektörün kendisine özgü hırsız tipleri olduğu aşikar. ‘Yokluğunda çok kitap okudum.’ diyerek Mustafa Sandal’a çok selam söylememize vesile olan kitap hırsızları da hırsız literatüründe kendilerine yer etmeyi başarmış vaziyetteler. İngilizce’ye dönüp baktığımızda ‘Bibliokept’ tanımını eşiti olarak gördüğümüz kitap hırsızları, kimi zaman kendi arşivlerine bilinçsizce katkıda bulunurlarken, kimi zamanlarda ise zenginden alıp fakire verme kalıbını yanlış anlayarak çaldıkları kitapları sahaflara/toptancılara satarak yollarını buluyorlar.

Londra’daki Steerforth isimli kitap dükkanının sahibi Jeffrey Bernard, The Dabbler’a anlattığı anılarında, kitap hırsızlarının dünyasına kestirmeden ve oldukça değişik bir bakış atmamızı sağlıyor. Uzun yıllar sürdürdüğü mesleği gereği, çok fazla sayıda kitap hırsızıyla muhattap olan, kimi zamanlar ise farklı kitap dükkanı sahiplerinden işinin ehli kitap hırsızları hakkında hikayeler dinleyen Bernard’ın anılarından nasiplendiğimizde, fazlasıyla ilgi çekici karakterlerle karşılaşıyoruz.

Jeffrey Bernard, Londra’nın Rockstar’dan hallice kitap hırsızları arasında yer alan Roy Faith’i satır başı yapmakta sakınca görmüyor. İşinde tam bir profesyonel olan ve Londra’daki kitabevlerine yılda 50.000 sterlin’lik bir faturaya mal olan Faith’in ölümü hakkındaki trajikomik bir bilgiyi de altyazı geçiyor. Kitabevi sahipleri Faith’i yakalayabilmek adına güvenlik şirketlerine yüklü miktarda ödemeler yapıyorlar. Bu ödemeler sayesinde kendini geçindirecek kadar gelir elde eden bir güvenlik firması, Roy Faith’in cenazesine kendi temsilcisini göndermekte ve aile yakınlarına taziyelerini sunmakta sakınca görmüyor.

Roy Faith’in kendisine özgü tekniğinin iki aşaması bulunuyor. ‘İki ziyaret’ kuralına inanan kitap hırsızı, gözüne kestirdiği kitabevini ilk ziyareti sırasında çalacağı kitapları belirliyor. Minimum 30 sterlin’lik kitaplara karşı boş olmayan Faith, evvela belirlediği kitapları kör bir noktaya taşıyor ve dükkanı eli boş terk ediyor. Sıra dananın kuyruğunun koptuğu esaslı ziyarete geldiğinde ise aradan yaklaşık 1.5 saatlik bir süre geçmiş oluyor. En işlek saatte kitabevinin kollarına kendisini bırakan hırsız, kirli emeğinin karşılığını yaklaşık 1 dakikada alıyor ve el çantasına istiflediği hırsızlık meyveleriyle beraber dükkandan ayrılıyor.

Peki bu kadar ünlü bir kitap hırsızı nasıl oluyor da yakayı ele vermiyor? Tabii ki de veriyor. Hem de defalarca… Yediği kısa süreli hapis cezaları, Roy Faith’i en iyi bildiği işi yapmaktan asla alıkoymuyor. Bildiğini okuyan hırsız, kitapları okumak yerine çalmayı tercih ediyor ve son derece yanlış bir sebepten de olsa haklı ününü kazanıyor.

Jeffrey Bernard’ın engin denizinde yer eden bir başka kitap hırsızı daha var. Kısaca Barry ismiyle nam salan kitap hırsızının garip bir huyu var. Değeri 75 sterlin olan Times Atlas’lara dadanmayı alışkanlık haline getiren hırsızın zoru başardığını söylemek yanlış olmaz. Çünkü normal bir kitap boyutuna göre fazlaca geniş olan Times Atlas’ları çalmak sıradan bir kitap hırsızı için fazlasıyla zor. Barry, burada meslektaşlarından ayrılıyor ve kendi yolunu yapmakta fazlasıyla başarılı olduğunu cin fikriyle kanıtlıyor. Terziye uzunca bir yağmurluk siparişi veren hırsız, bunu tabii ki de Londra Sokak Modası kataloglarında yer etmek için yapmıyor. Yağmurluğun iç kısımlarına Time Atlas’ın paşalar gibi barınabileceği iki adet büyük cep diktiriyor ve böylelikle bir seferde iki adet Times Atlas çalmayı başarabileceği yolu da açmış oluyor…

Bernard’ın bizzat tanıklık ettiği hırsızlık vakaları ve tanışmak durumunda kaldığı kitap hırsızları, kendisine engin bir tecrübe bahşediyor. Zaman geçtikçe vücut dilini okumayı öğrenen Bernard, FBI’ın hayallerde yaşattığımız Kitap Masası dedektiflerinden biri haline geliyor. Şu cümleyi bizlerle paylaşmadan da edemiyor: ‘En iyi kitap hırsızı, yakalanmayan kitap hırsızıdır.’

Koskoca Ronald Jordan’ın ulaşılabilen tek fotoğrafı bu.

Peki kim bu en iyi kitap hırsızı? Sektörde çalışanların ortak kanaatince 2004’te yakalanan Ronald Jordan, Londra’daki kitap hırsızlarının gerçek anlamda kralı olarak tanımlanıyor. Gezi rehberlerine karşı derin hisler besleyen Jordan, yılda 35.000 adet kitap çalma kapasitesiyle saldığı namının hakkını veriyor. Yakalandığı gün, Londra’daki kitabevlerinin gerçek anlamda derin bir nefes aldığını belirtmemize gerek bile yok sanırız. Aynı gün düzenlenen baskın sonucu Ronald Jordan’ın evinden 17.000 adet kitap çıkıyor. Bu rakam, Londra’daki herhangi bir bağımsız kitabevinin toplam stoğundan daha fazla bir sayıya tekabül ediyor.

Jeffrey Bernard’ın ağzından çıkan cümleler ise, bir kulağımızdan girip öteki kulağımızdan asla çıkmayacak kadar ilgi çekici. Hani sabaha kadar anlatsa işi gücü/uykuyu tek celsede boşatacak cinsten…

İnsanın sonunda kendini şu cümleyi kurarken bulması işten bile değil:  ‘Ona hırsız diyorlar, çünkü bizim kitaplarımızı çaldı.’