MAC DEMARCO: “BIG FISH’İ HER İZLEDİĞİMDE AĞLARIM”

MAC DEMARCO: “BIG FISH’İ HER İZLEDİĞİMDE AĞLARIM”


Huyu kurusun...


Yeni albümü This Old Dog‘u Mayıs başında yayınlayan tatlı serseri Mac DeMarco; Vice’a verdiği röportajda Big Fish ve Ewan McGregor’a olan sevgisi, inandığı komplo teorileri, bir de uçak korkusu gibi konulardan bahsetti.

VICE: Geçmişinden bir günü değiştirmeyi mi istersin yoksa geleceğinden bir günü görmeyi mi?

Mac DeMarco: Gelecek işi bence çok korkutucu. Ya bakarsan ve gördüğün tek şey mezar taşıysa? Bunu görmek istemiyorum. Onun yerine geçmişi alayım. Çocukken bir Game Boy’um vardı ve Donkey Kong oynuyordum, asla da geçemediğim bir bölüm vardı, o yüzden ekranı büyük annemin beton merdivenlerine doğru vurarak kırdım. ‘Siktir’ diye düşünmüştüm. Geriye gönüp Game Boy’u kırmamak iyi olurdu.

Köpekler mi bebekler mi?

Öf. Yakın zamanda ikisi hakkında da sık sık düşündüm. Çocuk ya da köpek sahibi olmak istediğim için değil. Belki de “Çocuk sahibi ol” diyen biyolojik saat gibi bir şeydir. Sanırım köpek diyeceğim; çünkü çocuğum olsa hayatım darmadağın olur. Buna hazır değilim.

Bir Amerikan güreşçisi olsan ringe hangi şarkıyla çıkardın?

Sahneye çıkarken bir şarkı çalıyoruz, güreşçi olsam da onu kullanırdım. Godfather filmlerinin tema müziği. Ki ben de İtalyan’vari bir güreşçi olurdum. Ağır ağır yürürdüm, belki bir baston ya da omuzlarımın üzerinde bir ceketle, biri bana yardımcı olurdu ve güreşmeye başlardım. Bana ‘The Godfather’ derlerdi.

Sence uzayda ne kadar dayanabilirsin?

Bilmiyorum. Duruma ve oraya ne yapmaya gittiğime bağlı. Uzay yemeği? Boşversene. Hiç ilgimi çekmiyor. Aç kapıyı ve güneşe doğru süzül. Ya da dışarıya uzay elbisesi olmadan çık ve artık patlar mısın ne olur bilmiyorum… Gruptaki çocuklar, orada biyodegradasyona uğramadığı için cesetlerini uzaya fırlatmaktan bahsediyordu. Bunu bildiğim için yıllar sonra seni biri oralarda süzülürken görse çok tuhaf olurdu diye düşünüyorum.

Herhangi bir dönemde yaşayabilsen hangisini seçerdin?

Bilmiyorum. Belki 50’ler, ya da 2000’ler. Bazen ‘Orta Çağ’da ya da Samuray’larla yaşamak harika olurdu’ diye düşünüyorum; ama muhtemelen s.kik bir kılıçla filan bir yerlerim kesilirdi, bunu istemiyorum. Ondan önce de Büyük Buhran ve Sanayi Devrimi var, herkes isle kaplı. İnsanlar kayıklarda iskorbütten ölüyor. Bu zamanlarda hayat hiç fena değil. Bence şu an hayatta olduğum için çok şanslıyım.

Bugüne dek kaç kişi sana aşık oldu?

Of bilmiyorum, bunu onlara sormanız lazım. Şu anki kız arkadaşım hariç, birbirimize “Seni seviyorum” gibi şeyler söylediğimiz gerçek bir kız arkadaş diyebileceğim tek kişi oldu. Belki bir kişi daha vardır. Sayısını bilmek zor; çünkü pek çok kişi bunu düşmanından önce saldırırmış gibi söylüyor. Ama gerçekten böyle bir şeyin içindeyken sanırım emin oluyorsun.

Hangi film ya da dizi seni ağlatır?
Ne zaman Big Fish izlesem ağlıyorum. Neden bilmiyorum, belki de Ewan McGregor inanılmaz tatlı olduğu için. Beni küçük bir bebeğe çeviren bir ton Miyazaki filmi var. Nausicaä of the Valley of the Wind, Castle in the Sky, Spirited Away; of of, aklımı kaybediyorum.
Hangi komplo teorisine inanıyorsun?
Uzaylılara inanmak istiyorum sanırım. Bu komplo teorisi sayılır mı emin değilim. Illuminati ve Yeni Dünya Düzeni işine sorgusuz-sualsiz inanıyorum, biraz da işin şakasındayım tabii, Alex Jones gibi değilim. O biraz kaçık. Skin-walker’ı hiç duydun mu? İnsanlar çöle gidiyor ve bir anda onlara doğru koşan uzaylımsı bir adamla karşılaşıyor. Arkadaşım Cory onu bir kere gördüğünü söyledi, ben de ona inanıyorum. Skin-walker’a inanıyorum.

Korkunun seni mağlup ettiği oldu mu?

Ne zaman uçağa binsem oluyor. Evet, nefret ediyorum. ‘Yerden 10,000 metre yüksekte s.ktiğimin metal zımbırtısının içinde çuval gibi bir şeyim.’ diye düşünüyorsun. Başıma hiç çok çılgınca bir şey gelmedi; ama kontrolün bu denli bende olmamasını sevmiyorum, hiç eğlenceli değil.

İlk e-posta adresin neydi?

Final Fantasy’deki karaktere referansla [email protected]’du. Arkadaşım Peter Nielsen almıştı. “E-postanın ne olmasını istersin, hadi sana bir e-posta alalım” demişti. 1996 ya da 97 olması lazım. Ben “Black Mage” dedim, o da şöyle dedi: “Tüh ya, onu almışlar! Oğlum sonuna 69 koysana.” Ona dedim ki: “Ne olduğunu bilmiyorum; ama hadi bakalım.”

Sahip olduğun en iyi şey nedir?

Arabamı seviyorum. Boktan bir şey; ama seviyorum işte. Eskiden bir Volvo 240 wagon’ım vardı. Aslında hala da var; ama lastiklerimden biri patladı ve onu Los Angeles’a kaydetmek istemiyordum, o yüzden gittim aynısından aldım. Artık aynı station arabadan iki tane var. Bu da şirin bir şey.

Son yemeğin ne olurdu?

Hayli baharatlı bir şey olurdu sanırım. Pis yemekleri seviyorum. Belki çok acı bir burrito. Salsa da olsa iyi olur. Ya da belki taze etli, güzel et sulu, bol kepçe bir Vietnam çorbası (pho). Ya da İtalyan olduğum için güzel bir gnocchi, belki de lazanya gibi bir şey.

Okul döneminden en çok aklında kalan anı ne?

Beşinci ya da altıncı sınıftayken kız arkadaşım gibi bir şey olduğunu hatırlıyorum ve ona her gün okuldan eve kadar yürüyerek eşlik ederdim. Çantasını filan taşırdım. Evi benim evimden beş blok daha uzaktaydı. Kalabalık bir ekip olarak birlikte yürürdük, bir gün herkes bizden biraz daha hızlı yürüyordu, o da benim çantama nergis gibi bir şey bağlamaya çalışıyordu. Bir anda döndü ve yanağıma bir öpücük kondurdu, ben de “Vay be” diye düşünmüştüm. İnanılmaz bir histi. O anı çok net hatırlıyorum.