SATILIK KALEM TARAFSIZCA ODTÜ’YÜ YAZIYOR

SATILIK KALEM TARAFSIZCA ODTÜ’YÜ YAZIYOR


ODTÜ'm o kadar güzelki...


Bir ODTÜ var benden ODTÜ

Gerçekten nefis bir okul.
5 üzerinden tam 5 yıldız

satilik_kalem_avatar

Geçtiğimiz hafta bir konuşma vesile oldu ve ilk kez ODTÜ’ye gittim.
O zamana kadar hiç gitmemiştim. Kısmet olmadı, fırsat çıkmadı, onca yıl ODTÜ’yü görmedim…

ODTÜ’ye yaklaştığım andan itibaren ülkenin en güzel okullarından birinin beni içine çekeceğini anlamıştım. Üniversite yıllarında davul çalarken (O zamanlar Nil Karaibrahimgil daha Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciydi, ben de o Nil’le çalıyordum) prova için gittiğim Boğaziçi Üniversitesi’nin güzelliği ve manzarası beni benden almıştı. Hatta prova saatine kadar zamanım boş geçmesin diye Boğaziçi’ndeki kimya ve fizik derslerine de girmeye başlamış, bir süreden sonra dersleri neredeyse okulun öğrencilerden fazla olmasa da, normal bir öğrenciden fazla takip etmeye başlamıştım. O yıllarda Boğaziçi benim için hem ikinci bir okul hem stüdyo, hem de manzarasıyla güzel bir gençlik anısı olmuştu. Sonraki yıllarda da fırsat buldukça gittim, festivallerine katıldım, çimlerde alkol bile aldım yani… Boğaziçi, nefis manzarası, güzel ortamlarıyla gayet nefis bir okuldu. Yıllarım geçti, Hisar ve Hisarüstü’nde 90’lı yılları bitirdim. Tam da Tabutta Röveşata’nın yılları…

ODTÜ_Bilim_ve_Teknoloji_Müzesi

Tohumlar fidana, fidanlar bilgiye…

Lakin ODTÜ bambaşkaymış… Keşke annem ya da babam beni orta okulda ODTÜ’ye götüreymiş de ortamları göreymişim… Okul, öncelikle kampüs kısmında ‘Limitsiz kampüs’ uygulamasıyla göz alan doğası, saksağanları, ağaçları, yılanları ve köstebekleriyle başlı başına bir ekosistem yaratmış. 1957 yılında temeli atıldığı zamanda, çorak bir yerken, 1961 senesinde yapılan ağaçlandırma çalışmalarıyla öğrenciler 135 fidan dikmiş ve ortam şimdi ODTÜ ormanıyla göz alabildiğince uzanan bir güzellik halini almış. Hoş tabii robot ve fışkiye sevdalısı Melih Başgan ormanın en güzel yerine yoluna yol yabdı, ama olsun… Böyle böyle anlaşılıyor kaybettiğimiz şeylerin değerleri. Ya ne kadar çok köstebek deliği vardı gerçekten de. Tekrar çocukluğumdaki Heybeliada’ya, evimizin bahçesine döndüm. Onda da köstebekler toprağın üzerine farklı renkte toprak atardı gizli gizli kaçarlardı bakışların ardından.

Okula girişte sizleri Bilim Ağacı heykeli karşılıyor. Tek başına topraktan gelen köklerinden yeşeren bilimi ve aklı işaret ediyor heykel adeta.

bilim agaci

Helkeltıraş Tamer Başoğlu bu eser için:

‘Bu anıt, Türkiye’de Atatürk ve devrimlerini soyut olarak anlatan ilk heykeldir. Bu heykelde yıkık ve viraneye dönmüş bir Anadolu şehrinde dinamik ve güçlü bir kök üzerinde atom bombasının mantar şeklinde patlayışını andıran Atatürk ve devrimleri anlatılmak istenmiştir. Heykeldeki her uç Atatürk’ün devrimlerini sembolize etmektedir’ der…

Heykel gerçekten de etkileyici, çizmesi zor, ilginç bir forma ve kapsayılıcılığa sahip. Yıl sonlarında mezun olan öğrenciler gelenek olarak üzerine çıkıp fotoğraf çektirmektedir. Gelenekler görenekler işte…

Devrimci-1

Devrimin devrimi

ODTÜ denildiği zaman akıllara üzerinde mega boy ‘Devrim’ yazan stadı da anmazsak olmaz… Ben gittiğimde ortamda medeni gibi koşan, sporunu yapan insanlar ve ‘Devrim’ yazısının ‘D’ harfinin üst çizgisinde sigara içen gençler vardı. Kimse kimseye karışmıyor, medeni gibi üniversite hayatı yaşıyordu izlediğim herkes…

Kampüsün güzel yanlarından biri de içerideki bir takım medeniyet dolu hareketler oldu. Bunu anlamak için yurt dışında karşıdan karşıya geçme hareketini hatırlayalım. Ecnebiler ve medeni toplumlarda gördüğümüz, gördükçe bir türlü anlayamadığımız o arabaların durma ve yayalara yol verme hareketi var ya. İşte o hareket burada var. Kampüste yaya öncelikli. Yani olması gerektiği gibi. Yaya, yani insan… Arabalar, otobüsler, kamyonlar size yol vermek zorunda. Ne yazık ki geçen senelerde okul içindeki denetim mekanizması da kaldırılmış. Mekanizma varken, kampüs içinde hız yapanlara ceza kesilebiliyormuş. Şimdi denetim kalkınca, yine kampüs içindeki trafik de ister istemez Türkiye ayarlarına doğru gerilemeye başlıyor. Yani herkesin dediği tek şey ‘Buralar eskiden çok daha iyiydi’… Ben o kadar umutsuz değilim, çünkü ODTÜ’de herkes ‘genç’. Genç derken tırnak içine aldım dikkat ederseniz, çünkü şimdi o gençliğin nasıl yeşertildiğini ve hayatta tutulduğunu anlatacağım.

odtu3

Hocam hocam

Bilenler bilir, bilmeyenler de bilsin. ODTÜ’de herkes birbirine ‘Hocam’ diye hitap ediyor, sesleniyor. Hocam naaber, hocam iyilik, hocam hocam nerede, hocamı bulamıyorum, hocam eve geç geliyor, hocam ders kaçta, hocam biz hoca mıyız ve benzeri şekillerde… Şimdi bu olay nereden çıkmış diye merak ettim. Sağ olsun ODTÜ’lüler bana olayı güzel bir şekilde izah etti.

Şimdi okuldaki genel mantık şu. Herkesin birbirinden öğrenebileceği şeyler var. Bu yüzden okuldaki herkes (taksicisinden, otobüs şoförüne, öğrencisinden, hocasına, içerideki görevli amcasına kadar) birbirine ‘hocam’ diyerek aslında karşı taraftan da her zaman bir şeyler öğrenilebileceğini birbirine hatırlatıyor. Gerçekten kibar bir uygulama.
Tabii buna da bir güncelleme gerekebilir. Sonuçta 2018 yılındayız, bize yakışan, (kendimi hemen havalara girip bir ODTÜ’lü gibi görmeye başladım) bu ‘Hocam’ kavramını bir adım ileri taşımak da olabilir. Peki bunu nasıl başarabiliriz?

Öncelikle ‘Hocam’ hitabındaki ‘Herkesin bir başkasına bir şeyler öğretebileceği’ kavramını ele alalım. Bu noktada bence ‘Hocam’ yerine mesela herkesin eğitmen değil de öğrenci olduğu bir noktayı vurgulamak da mantıklı olabilir. Herkes kendini öğrenci gibi görürse, karşılıklı hiyerarşi alttan başlamış olur. Çünkü ‘Hocam’ kelimesinin de bir ağırlığı olmalı gibi geliyor bana.

maxresdefault (1)

Neyse bu konuda birkaç önerim var. İlki ODTÜ’nün daha devrimci yanına yakışan bir tanım: ODTÜDAŞ… Gayet net. Birkaç örnekle bu durumu anlayalım:

-ODTÜDAŞ’larla stadyuma gidiyoruz.
-ODTÜDAŞ bana yapı malzemesi dersi notlarını verebilir misin?

Bence güzel ama biraz siyasi bir yanı da var inceden. O yüzden mesela hep aklıma ODTÜLÜM geliyor. Hem kendine ait, hem sevecen, hem köylü, hem kentli, hem kibar, hem sevgi dolu bir hitap bence… Hoşlandığın çocuğa da ODTÜLÜM diyebiliyorsun, aynı derse girdiğin arkadaşına da… ODTÜLÜM nasılsın? –İyilik ODTÜLÜM…

Mesela bir arkadaşınız götlük mü yaptı. Al sana: ODTÜLÜM bunu sana yakıştıramadım… Örnekler uzar gider.

Biraz da internet derseniz… 12 Nisan 1993’te Ankara-Washington arasındaki 64 Kbps kapasiteli kiralık hat ile, Türkiye’nin ilk internet bağlantısı gerçekleştirilmiş, Türkiye’nin ilk internet sayfaları .tr uzantılı olarak açılmış… Yani adamlar ülkeyi ileri götüren yer gibi bi şey. Şimdi bu okula çıkıp da sağdan soldan laf etmek olmaz. Ediyorsanız da bilin ki mevzudan haberi olmayan cahil bir bireysiniz.

f4

Biraz kültürlenin sayın ulan…

ODTÜ, düşünce olarak ülkeye medeniyeti ve bilgiyi getirmek için yemin etmiş. Hem de bu öyle palavradan ‘İstiyoruz, yapacaz’ gibisinden palavradan sadece isteme yemini de değil. Bilgiyle, bilimle, sevgiyle ve saygıyla bu ülkeye ve kendine faydalı bireyler yetiştirmeye adamış öğretmenler, öğrenciler ve ekosistem yetiştirmişler… Göz alabildiğince ormanın ortasında, her yeri yeşil yeşil –ama bu bilmemkaç fidan ektik- palavrası gibi değil, gerçekten ekilmiş, gerçekten bakılmış, yetiştirilmiş ormanıyla, canlısıyla, taşıyla, yaprağıyla, bilime, araştırmaya, özgür düşünceye verdiği değerle hepimize örnek olacak bir okulu hayata geçirmeyi başarmışlar.

Sen sonra bu okula laf etmeye çalış. O ancak senin kaliteni ortaya çıkarır güzeller güzelim.

kaan_odtu

-Hadi ODTÜM baaay!

Yazımın sonuna geldiğim şu satırlarda daha anlatacak çok şeyim var ama lafı uzatmadan sizlere IBAN’ımı vermek istiyorum. Belki bir gün içinizden gelir, şu fakir ODTÜLÜM’e üç beş bi şeyler ateşlersiniz. İşte o gün okuldaki F-4’ün burnunda sizleri elimde bir bardak çayla bekliyor olacağım.

IBAN: TR30 0006 2000 7230 0006 6217 63
(İsim kısmına Kaan Sezgin yazarsınız. Şaşırmayın, o da size şaşırmayacak)