DELTA MACHINE

DELTA MACHINE


Depeche Mode


Dertsiz, tasasız gençlik günlerini özlemeyen var mıdır aramızda? Şu ergenlikten hemen sonraki mega gamsız yıllardan bahsediyorum. Ailemizle aylarca yazlıkta mahsur kaldığımız yıllar… En yaman derdimizin “Bugün Berna kumsala kaçta gelir? Geldiğinde konuşabilecek miyiz? Konuşabileceksek kaç saniye konuşacağız?” olduğu yıllar. Kodak’larımızla ne çeksek, makinenin kafasına göre instagram filtresi koyduğu o yıllardan bahsediyorum. İşte o yıllarda size sorulabilecek en hayati müzikal soru hiç değişmezdi; “Acidci misin metalci mi?”. Sorunun cevabı zaten kıyafetlerinizden ve tarzınızdan fışkırsa da, bu soru bir türlü peşinizi bırakmazdı. Bu iki ölümüne kavgalı kamp dışında, bir de bizim gibi etliye sütlüye muaf duran kolejli “ciks” bebeler vardı. Neyse ki biz kestirmeden “cool” olmayı erken keşfederek, new-wave dinine kaydımızı yaptırmıştık. Tabi bizim de kendi içimizde kavgalarımız olmuyor değildi ama kavgalarımızın özünde tek bir soru yatıyordu; “Celebrity Deathmatch olsa, Cure mu döver Depeche Mode mu?”

Depeche Mode’un Violator ve Music For The Massess albümlerinin kaset, CD ve LP formatlarını hayatımın belirli dönemlerinde satın almışlığım vardır, yeni bir format keşfedilse o formatta da alırım herhalde. Bu iki yaramaz çocuk, tüm hayatım boyunca en çok dinlediğim on albüm sıralamasına en üst sıralardan zorlanmadan girer. 2013 albümü Delta Machine ise, grubun dile bile kolay değil 13. albümü. Grup tam 33 yıldır faal müzik hayatını devam ettiriyor. Çoğumuzun tevellütten fazla. Ne kadar “İngiliz İngiliz” diye pompalanmasalar da, İngilizlerin gelmiş geçmiş en çok albüm satan 10 grubu arasındalar. Yüz milyonun üzerinde albüm satmış hacıkankalar. Artık kafa kağıtları bile eskiyen grubun inceden yüz bin kilometre bakımı gelse de, babalar hala leziz albümler yapabiliyorlar. Delta Machine, 2001 çıkışlı Exciter’dan beri, DM’in yaptığı en iyi son dönem çalışması olmuş. Hala Martin Gore güzel sözler yazmaya aç ve Dave Gahan da okumaya başladı mı ciğerinizi yakıyor.

Albümün veya grubun janrasını anlatmaya çalışmak korkarım kifayetsiz olur. “Synth-pop ve new-wave janrlarını başlatan grup aşağıdakilerden hangisidir?” diye Kim Milyoner Olmak İster?’de sorulsa, babaannemin bile cevabını bileceği, sazanları ayıklama sorusu olabilir ancak…

Delta Machine, taş gibi, kaya gibi bir Welcome To My World ile açılıyor. Takip eden Angel, James Bond çeksem açılış sekansına gözüm kapalı koyabileceğim bir şarkı olmuş. Heaven zaten “Ben bu albümün single’ıyım ulan” diye ilk dinleyişte bağırıyor, yani ekmeksiz gider. Albümün devamında; parlayan şarkılar olduğu kadar, “filler” tadında sallamasyonlar da var. Fakat albüm genel olarak dört yıldızı gençlik günlerimizin hatırına bile hakediyor. Sony Music etiketli LP’sinin içinde ise şahane artworkler var, almayan enayidir derim. En azından eşinizde dostunuzda görürseniz “Ya ben bir dinleyeyim getiririm kanka, yemedik yemedik” deyip yiyiverin.

Son söz olarak, Depeche Mode 17 Mayıs’ta İstanbul’da olacak. Bu kalibredeki grupları dünya gözüyle en azından bir kere izlemek dini vecibedir. Sonra kızlı ortamlarda “Abi yine Depeche Mode konserindeyiz” ile başlayan uydurmasyon hikayelerinize, en azından biletinizin falan resmini göstererek gerçeklik payı kazandırırsınız. “Yok arkadaş ben girmem o trafiğe, o parayı da bayılamam” diyenlere aynı gece alternatif öneri ve gizli reklam uygulamamız olarak Club Bangkok Babylon etkinliği var. Ben ikisine de arka arkaya gidip yoklama yapacağım. En az birine gelmeyeni yakarım, yaz okuluna bırakırım. Sonra “Yok efendim ben duymadım, bilmiyordum” demeyin.