WAKIN ON A PRETTY DAZE

WAKIN ON A PRETTY DAZE


Kurt Vile


Yarım bıraktığınız kitaplar antolojisinde neler var? Benim “okudum ama yarım” diyeceğim, ya da iyice terbiyesizleşip “okudum” diye yalan söyleyeceğim “the kitap”, Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’sidir. 3000 sayfalık kitabı, Fenerbahçe UEFA Kupası’nı kazanmadan da bitirebileceğimi sanmıyorum. İkinci sıramda ise, Robert Musil ve Niteliksiz Adam yer alıyor. 1000 sayfalık tuğlamsı eser pek “page turner” kapsamında ele alınamazken, bronz madalyamı ise, Louis-Ferdinand Céline, Gecenin Sonuna Yolculuk adlı eseriyle alıyor. Céline’in başyapıtının da “tam bir yaz kitabı, havuz başında bir günde bitirilecek” bir best-seller olduğunu söylemek açıkçası çok zor.

İki haftadır masamdan “beni dinle de inceleme yazımı yaz şerefsiz” diye bana dik dik bakan Kurt Vile albümü de az daha yukardaki eserlerin müzikal ekivalanı olacaktı. Birkaç dinleme girişiminde içine giremediğim albüme haksızlık da etmek istemediğimden yazmayı erteledim de erteledim. Albüm kapılarını bana, koyu bir yalnızlığa düştüğüm gecelerden birinde açmaya karar verdi. Bazı albümler vardır ki zaman ve ruh hali seçerler. Korkarım elimizdeki çalışma da günışığı ve coşkuya olumlu tepki vermeyen, melankoliyle beslenen cinsten…

33 yaşında, evli barklı ve iki çocuk babası domestik bir deli oğlan Kurt Vile. Beline kadar inen lüle lüle saçları ve modayı bir semt adı sanan kıyafetleriyle ilk görüşte pek “up to date” bir görüntü vermese de, meleksi yüzüyle ilk görüşte içinizi ısıtan insanlardan. Philadelphialı kankalarıyla kurdukları War On Drugs grubundan, hastası olduğumuz Slave Ambient albümü öncesi ayrılsa da, kayıtlarda emeği geçmişti. Aynı yıl içinde çıkardığı efsane albümü Smoke Ring For My Halo’yla 2011’in ağzını burnunu kıran sanatçı, yılı adeta “Kadir Gecesi mi doğdun be hacı?” dedirtecek kadar verimli geçirmişti.

Neil Young, Pavement ve Bruce Springsteen bir “menage a trois” işine girseler, sanırım aşk çocukları Kurt Vile’ın sound’u olarak dünyaya gelirdi. Wakin On A Pretty Daze adlı beşinci albümünde Vile, yine “comfort zone”da kalarak, psych-rock ve lo-fi arasında nazlı nazlı sallanmayı tercih etmiş. Albümde şarkılar biraz uzun ve “Single bu olur” dedirtecek dakikalar içermiyor. Ancak herkes yattıktan sonra; içkinizi karanlık odanızda, yalnızlığınızla karşı karşıya oturmuş yudumlarken, albüm kendini sevdirmek isteyen kedi misali yanınıza sokuluveriyor. Otoritelerin “Çok zen olmuş, amma da minimal olmuş” diye tatlı tatlı eleştirdiği albüm; gerçekten de “tanımadan önce sürekli arkasından attıp tuttuğunuz, biraz konuştuğunuzda ise panpalığa göz kırpan o kişilerden biri” gibi olmuş.

Albümde Never Run Away, Wakin On A Pretty Day ve Girl Called Alex diğer şarkılara göre hallice “catchy” şarkılar. Kapanış şarkısı Goldtone ise, sözleriyle bize albümün kapısını açma yöntemini büyük harflerle fısıldıyor. ”In the night when all hibernates, I stay awake. Searching the deep, dark depths of my soul tone. Golden tones” ile şair burada ne demek istemiş? “Gece dinle canım albümü, gece. Ya gecenin neyini kodlayayım bacım sana?” demiş gibi geldi bize. Proust ile başlayıp bacım ile biten bu acılı kültür mozaiği incelememizden albüm dört yıldızı kapıyor ve Vile diskografisinin ikinci en iyi albümü olarak arşivlerimizdeki yerini alıyor.