TROUBLE WILL FIND ME

TROUBLE WILL FIND ME


The National


The National, hayli kişisel bir albüm ile tekrar karşımızda. Trouble Will Find Me, amca oğlunun sünnet düğününde bile melankolik olabilen ve ilişkinin “Drama queen”i olmayı kendine düstur edinmiş herkes için eşsiz bir hizmet sunuyor. Zaten albümün ismi Trouble Will Find Me, yani baştan sona “Bu akşam karakolluk olabilirim” teması üzerine kurulu bir albüm.

“Kişisel” diye başladık madem, örneklendirelim. 2005 yılında piyasaya saldıkları The Alligator albümünde olduğu gibi, ortada bir arada kalmışlık var. Duygular arasında gidip geliniyor. Yani herkesin tecrübe ettiği gibi; The National hepimizin mustarip olduğu git gellerden dem vuruyor.

Trouble Will Find Me’de Matt Berninger’in baba olduktan sonra içine düştüğü tedirginlik hala hissediliyor. Solistin bu kaygıları High Violet’in gözdelerinden olan Afraid Of Everyone’da açık ve net su yüzüne çıkmıştı. Yeni albümde ise hala toprak altına gömemediği kaygılarına rastlamak mümkün.

Açılışı yapan I Should Live In Salt, solist Matt Berninger’in; “Beni anlamadın ya, ben ona yanıyorum. Eğer sen beni bırakıp gitmeseydin senle çok güzel bir hayal kurabilirdik, ben o hayali hala kuruyorum. Hayatım, hayatım Leyla.” sızlanmalarının müzikal versiyonu. Sevgiliyi terk ettikten sonra içip içip saçma telefon mesajları atarken dinlenmesi en yerinde şarkılardan birisi.

Albümün ikinci şarkısı Demons, zırıl zırıl zengin ve meşhur insanların en büyük derdi olan “mutsuzluk” ve “Herkes salak, ama bir ben farklı olduğum için çok acayip korkunçluklarla uğraşıyorum.” hissiyatını iliklerinize kadar hissettirebilen bir şarkı. I Should Live In Salt’tan daha acıklı olamaz derken, bu fikrimizi değiştirmemizi başarıyor. Yani albüm kendi içinde hayli dengeli. Olmaz olsun zengin depresyonu da diyebiliriz bu duruma.

İnsanlara rahatın battığına değinen bir şarkı da Don’t Swallow The Cap. Matt Berninger şarkıda sadece korku ve “ölü” bir bağlılık hislerine sahip olduğunu itiraf ediyor. Şarkının en şeker kısmı ise Nirvana ve The Beatles’a atıfta bulunan kısım; “To see me cry, (don’t swallow the cap) play “Let It Be” (pat yourself on the back) or “Nevermind” (too seriously)”… Kurt Cobain bir kez daha intihar edebilseydi, öncesinde Matt Berninger’ı dizinden vururdu. Vururdu ki, daha fazla ruhani acı çekmesin. Diz çok pis acır zira.

Aaron ve Bryce Dressner ikizlerinin, Bryan-Scott Devendorf kardeşler ile bir arada olup da kötü bir albüme imza atması beklenemezdi. Beklemedik de zaten.

Albümün 6. şarkısı Heaven Faced’e gelince biraz nefes almak için otobüsümüz dinlenme tesislerinde ara veriyor. Zira albüm gün ışığına maruz kalan yerlerde pek dinlenmemeli. Üzülürsünüz. Otobüs kalkıyor anonsu geliyor ve ıslak hamburger, ayran ikilisinden sonra albümün genel eksenine geri dönüyoruz.

Graceless nazarımızda albümün en iyi şarkısı. Davullar ve baslar, Matt Berninger’in vokaliyle ne de güzel akıyor, serin serin akıyor, Fırat gibi…

Acısıyla tatlısıyla kalbimize dokunan bir albüm olmuş. Mesela bizim baldırımıza bile dokundu. Yeri geldi az sevdiğimiz bir arkadaşımızı ensesinden koklayıp, kulak memesini bile emdi.

Ne demek istediğimizi daha iyi anlamak ve The National’la samimi olmak için daha fazlası lazımmış gibi hissediyorsanız, 23 Haziran’da Vodafone İstanbul Calling sayesinde The National ile kucaklaşıp, dilediğiniz kadar “Adam haklı abi. Ben de aynen böyle hissediyorum.” diye diye ağlaşabileceksiniz. Yaşasın duygusallık!