OLYMPIA

OLYMPIA


Austra


İnsan sevdiği kişi zombi olsa öldürebilir mi? Beyin sevmek suç mu? “Zombiliği sorun değil, önce insan olsun” diyen koca yüreklilerden misiniz? 2004 yılında çekilen Edgar Wright başyapıtı Shaun Of The Dead’i en az on kere izlememiş biri varsa aramızda; yazının kalan bölümünü okumasa da olur, ya da olmaz…

Zombiler, dostluk ve kardeşlik çevresinde gelişen filmin finalinde esas oğlan Shaun; BFF’i olan Ed zombi olunca, hayatının dilemmasını en iyi arkadaşını bahçedeki kulübeye zincirleyerek pratik bir şekilde çözer. Hayatlarında pek de bir şey değişmez zaten; yine tüm gün bira içip, Playstation oynayabilmektedirler. İşte hepimizin hayatında; “Zombi olsa bile öldürmem” dediğimiz bir karakter vardır. Torontolu grup Austra’nın beyni Katie Stelmanis de işte onlardan biri. On parmağında zilyon marifeti olan Stelmanis; vokal, synth ve tüm şarkıların bestecisi dersek sanırım az da olsa bir fikir vermiş oluruz.

Austra, Kanada’nın son on yılda Arcade Fire’dan sonra müzik piyasasına en büyük armağanı. Buradan tabii ki Celine Dion ve Bryan Adams’ı tenzih ediyoruz. 2011 albümleri Feel It Break’i ailecek hala severek ve beğenerek dinliyoruz. Mutfakta ise, her Kanadalı grupta olduğu gibi kadro kalabalık. Orta sahanın beyni Katie Stelmanis, davulda Maya Posteski, basçı Dorian Wolf’un uyumu ise olağanüstü. Çekirdekteki üçlü dışında, arka vokallerde Elf güzelleri Lightman ikizleri ve klavyede Ryan Wonsiak döktürüyor. Sayarken ben yoruldum; tüm ekibi yemeğe götürsen en az bin lira tutar, Sodexo’yu sıfırlarlar, öyle düşünün…

Grubun sound’u synth-pop, dance-pop ve Chicago-house çiçeklerinden derlenmiş bir bal misali tatlı. Chromatics, The Knife ve Cat Power müzikal akrabalığıyla özetlenebilecek vokalin; şarkının sözlerini giydirmek dışında parçanın iskeletini oluşturan bir müzikal enstrüman işlevi görmesi, insanın soluğunu kesiyor.  “Stelmanis Faktörü” diye de tıpta bilinen bir durum bu zaten.  “Fun Fact” vermeden duramadığımız için grubun adının da Stelmanis’in göbek adı olan Austra’dan geldiğini söyleyerek rahatlayalım. Bu albümlerinde grup daha fazla canlı enstrüman kulanarak, daha uzun süre stüdyo zamanı geçirmiş. Sonuç olarak Olympia’da ilk albüme göre daha olgun ve organik bir sound sağlanabilmiş.

Açılışı yapan What We Done?, güleryüzlü bir ev sahibi gibi sizi direkt albümün içine sokuveriyor. We Become, 90’lardan fırlamış ezgilerle size kucak açıyor. Home ve Painful Like albümün single’ları kadrosundan zaten yıldızlar kadrosunun değişilmezleri niteliğinde. Fire, yaşattığı ortaçağ atmosferi ile Game Of Thrones’a göz kırpıyor. I Don’t Care (I’m A Man) maço şarkı ismiyle seksistleri sevindirirken, hassas kızlarımızı üzen talihsiz bir isme sahip olsa da albümün akılda kalan şarkılarından. Olympia hiç zorlanmadan bizden yıldızlı beşi alan bir albüm olmuş. İstanbul’a ikinci kez gelecek olan grubu 9 Kasım’da İKSV’de keyifle izleme planları içerisindeyiz. Tabi 8 Kasım akşamı Babylon Club Bangkok gecesindeki alkol komasından vital bulgularımız stabil hale gelebilirse…