PLANTA


Css


CSS yani asıl adıyla; Cansei de Ser Sexy, dördüncü albümleri Planta ile raflardaki yerini bir kez daha aldı. Yazımıza, Haziran ayının başlarında hem kendi ülkelerinde, hem bizim ülkemizde çıkan direniş olaylarından ötürü arada kaynayan, ama aslında atlanmaması gereken, stratejik önemi büyük bir albüm diyerek başlamak isterdik. Ama ne yazık ki diyemiyoruz çünkü içi bayağı boş, kesince bokum gibi çıkan bir karpuz gibi bir albümle karşı karşıyayız.

2000’li yılların başında birkaç “seksi olmaktan bıkan” Sao Paololu kız arkadaşın bir araya gelerek kurduğu CSS, ilk başta kulaklarınıza bizim “Çıtır Kızlar” gibi gelmiş olabilir. Yalnız bunların ömrü tek bir EP’den ileri gidemeyen Çıtır Kızlar kadar sürmedi.

Brezilya’da çıkardıkları ilk albümleriyle kendi ülkelerini fethettikten sonra Sub-Pop ile anlaşarak 2006 yılında ilk uluslararası albümlerini çıkarttılar. İlk albümleriyle ciddi bir başarı yakalayan, Avrupa ve Amerika’da peynir ekmek gibi albüm satmayı başaran CSS’in ilk patladığı dönemlerde (hani şu Myspace’in çok cool olduğu günler var ya işte tam o günler) grup, hem giyinişleri hem de makyajlarıyla büyük bir etki uyandırmış, konserlerine glowstick gibi parlayan ergen güzelleri teşrif etmişti. CSS’in o dönem ülkemizdeki kızların da giyinişlerini etkileme gibi bir kelebek etkisi maalesef olmuştu. Fosforlu renklere bürünen külotlu çoraplı kızlar furyasını hatırlayanınız var mı? İşte onun sorumlusu tamamen Lovefoxxx ve dadaşlarıydı! Yine aynı dönemlerde Klaxons ile patlayan new-rave bombası glowstick şeklinde geliyordu. O sıralarda Klaxons’tan Simon Taylor Davis’in Myspace’ten attığı bir mesaj ile çıkma teklifini kabul eden Lovefoxxx, belki de farkında olmadan Fosforlu Cevriye günlerinin temelini atıyor, bir nevi new-rave Voltran’ı oluşturuyordu.

İlk albümlerinde yer alan Let’s Make Love and Listen to Death From Above, Alala ve Music Is My Hot Hot Sex gibi hit’lerini coşa coşa çaldıkları sahne performansları ve yer aldıkları reklamlarla dünya çapında ünlendiler. Bu saydığımız şarkılarıyla dans pistlerini halen daha işgal etmekte olan grup, ne yazık ki ikinci albümle birlikte sürekli düşüş gösteren bir hale büründü. Ne kadar şanslıyız ki; kendilerini 2008 yılında düzenlenen Radar Live adlı festivalde tam form tutmuşken izleyebilmiştik. Gerek 2008 çıkışlı Donkey olsun, gerekse de 2010 çıkışlı reggae ve punk etkileşimli La Liberación olsun gruba sürekli ivme kaybettiren işler oldular. Mesut Yılmaz gibi bir kariyerin son demlerinde gelen Planta ise baştan sona iç sıkan, insanın üzerine üzerine gelen, dünya sıkıcısı bir albüm olmuş. Electroclash’ti, dance-punk’tı, new-wave synth’lerdi derken gönüllerimizi çalan, kalp hırsızı CSS’in geldiği bu hale üzülmemek elde değil. Son albüm Planta’nın bu derece vasat ve ağır bir sound’a sahip olmasının sebebi; grubun tek erkeği, hem davul çalıp, şarkı söyleyeni, hem de yapımcılığını yapan Adriano Cintra’nın La Liberación’un ardından gruptan ayrılması mıdır acaba?

Bununla birlikte Lovefoxxx’un albüm genelindeki sesinin iticiliğine de diyecek laf bulamıyoruz. Rancid’in ünlü ska punk başbakanı Tim Armstrong’ın yazdığı reggae şarkı Hangover ve Lovefoxxx’un Gossip’ten Beth Ditto ablamızla birlikte seslendirdiği punk bas aranjmanıyla kafadan az biraz kopartan Dynamite adlı parça haricinde bir Hits Me Like A Rock bile çıkartamadıkları albümde pek bir şey yok.

CSS’i artık sadece logosuyla sevenler beğensin!