THE BIG DREAM

THE BIG DREAM


David Lynch


David Lynch’in müzikle olan münsabeti, bir albayın emekli olduktan sonra ebru sanatına ilgi duymaya başlamasına oldukça benziyor. İçler dışlar çarpımı yaparsanız, David Lynch’i çılgınca emekli bir albaya benzettiğimizi görebilirsiniz. Asker olarak oldukça başarılı, ebru sanatçısı olarak ise biraz “zeki ama çalışmıyor” bir albay var karşımızda. Bu kıvranmamız; David Lynch ve vasat kelimesini aynı cümle içinde kullanmamak için…

David Lynch’in, ilk albümü Crazy Clown Time’ın yayınlanmasının üzerinden 2 sene geçti. Genel olarak, araya giren iki yıl müzisyenler için baldan tatlıdır. Albüm çıkarmaya iki yıl ara vermek;  “Ben işimdeyim gücümdeyim, siz beni unutmadan muazzam bir albümle döndüm” demektir. David Lynch için bu durum, ben işimdeyim gücümdeyim kısmına kadar olduça doğru.

 

 

Kafa karıştıran yönetmen, 2000 yılında Charlie Rose Show’a katıldığında; ona sorulan “Şöyle kafayı yastığa koyduğun zaman Davidciğim, kendini ressam gibi mi yoksa yönetmen gibi mi hissediyorsun saçına kurban olduğum?” sorusuna, tevazu ile “Müzisyen hissediyorum.” cevabını vermişti. Yine müzik sevgisini, “Aslında gitar çalıyorum. Ama gitarı sadece ses yaratmak için kullanıyorum. Ben aslında yarabileteceğim sesleri seviyorum. Kendi stüdyom var, istediğim deneyi kafama göre yapabiliyorum.” diye bir güzel açıklamıştı. Bu yüzden The Big Dream’i, müziğin gitar ekseninde keşfedildiği bir albüm olarak tanımlamakta hiç bir yanılgı görmüyoruz.

The Big Dream, sizlere yepyeni bir tarz sunmuyor, sizi şoklara sürüklemiyor fakat kafanızı oldukça karıştırıyor. Çünkü dinlerken insan, “David Lynch dinliyorum ben lan! Baya baya David Lynch!” düşüncesini kafasından bir türlü atamıyor.

Genel olarak, kendine herhangi bir David Lynch filminde kolaylıkla yer bulabilecek şarkılarla dolu albüm. Soundtrack olarak sizi etkileyebilir belki ama albüm olarak o kadar matah bir durum yok. Yükte hafif, pahada ağır hediye paradoksu gibi.

Albümün isim babası ve açılış parçası The Big Dream, sizi nasıl bir albümün beklediğine dair en munis, en tatlı örnek olarak tekinsizce karşımıza çıkıyor. Aksak trip hop havası ve deneyselliğin ayak sesleri eşliğinde, bir David Lynch albümüne daha merhaba diyoruz.

Yavaş yavaş akan şarkıların genelinde ise, haklı olarak sözlerde derinlik arayanlar biraz hayalkırıklığına uğrayacaklar maalesef. Buna kendinizi hazırlayın. Zaten Lynch de “Ben sözlere hastayım, aslında ÖSS tercih formunda besteciliği yanlışlıkla üste yazdım yoksa kesin söz yazarlığına giriyordum. Ne yapalım, kısmet.” demedi, “Ben ses yaratmayı seviyorum.” dedi.

Zahmetsiz hüzün hayranları sıraya girsinler; Star Dream Girl, tozlu Amerikan filmlerinden fırlama haliyle sizi en fazla şekilden şekle sokacak şarkı. Şarkı bittikten sonra “Anneee, benim Chevrolet kamyonumu ve Nick Cave And The Bad Seeds albümlerimi gördün mü?” diye bağırmanız, ardından elinizde akbiliniz ile kalakalmanız mümkün.

 

 

Her karizmatik Amerikan ikonun, adeta askerlik vazifesini David Lynch de yerine getirdi. Ne yaptı? Bob Dylan coverladı. Neden coverladı? Amerika’da Bob Dylan’a saygısını sunmayını dövüyorlarmış. “Folk müzik her şey olabilir ama karanlık olamaz arkadaş! Amerikan türküleri işte, ne kadar ağır ve depresif olabilir ki yahu?” diyenler için tatlı bir süpriz; The Ballad Of Hollis Brown cover’ı…

 

 

Albümün en ağır silahı ise oldukça gizli. Bayağı bayağı gizli. Sadece dijital ortama servis edilen bir bonus track kendisi. David Lynch ile Lykke Li AKA “Ay ay falov ay falov girl”ü bir araya getiren, I’m Waiting Here, albüme depresif bir veda niteliğinde. İnsan dinlerken son sigarası kırılmış gibi buruk, yazı dosyasını kaydetmeden kapatmış gibi savunmasız hissediyor kendini. “Beni terk ettin ama geri gelsen iyi olur zira çok ağlıyorum, ağlamak da hoş bir olay değil sonuçta. (500) Days Of Summer’dan başka bir şey izlemiyorum. Çocuk derbeder oldu aşkından sonra gitti Robin oldu, yani derbederlik de aslında bazen iyidir. İnsanı kamçılar, süperkahramanlığa kadar iter insanı” mesajını vermek ise bu şarkıyla sadece bir paylaş butonu uzağınızda!

 

 

David Lynch, dünyanın en muazzam insanlarından biri. Onun gibi saça sahibi olmak niyetiyle ayna başına geçen nice koç yiğidi, Eraserhead’e dönüştürüp bırakma gücüne sahip. Gezi Parkı’na sahip çıktığı için gönüllerde yerini sağlamlaştırmasını ise saymıyoruz bile… Fakat herhangi bir averaj yaz gününde The Big Dream için, çekilir bir albüm diyemeyiz. Koyun rafa, Kasım – Aralık civarı indirin, tekrar bir deneyin, belki o zaman çekilir kıvama gelir.