NIKKI NACK

NIKKI NACK


Tune-Yards


2006 yılında müzik sahnesine giren New Yorklu Merrill Garbus, üç sene sonra kendisine katılan ve grubun bas başkanlığından sorumlu Nate Brenner ile yaptığı deneysel müziklerle beynimizi iç dış yıkamaya devam ediyor. Tune-Yards ya da ortaokullu bir ergenin kalp krizi geçiren klavyesinden çıkma şekliyle; tUnE-yArDs, insanda dert tasa bırakmayan, meditasyon gibi bir müzik yapıyor. Köstebek ve pasta tarifinden bile şarkı sözü yaratabilme kapasitesine sahip Garbus, dile getirdiği vurmalı çalgıgilleri, Hawaii’nin müzik dünyasına armağanı şirinlikten-öleyazıyordu-enstrümanı ukulelesi ve sevgili kavgasını andıran vokalleriyle birlikte beyninizin dış dünya ile bağlantısını garantili bir şekilde kesiyor.

Grubun, 2009 yılında avuç içi bir dijital ses kayıt cihazına kaydettikleri köşeli, manik ve kabile kutlamasını andıran ilk albümleri Bird-Brains’i, kulaklarınızın önyargı filtresini kaldırıp sevdiyseniz, devamında ikinci albümleri Whokill’i sabırla beklediyseniz, 2014 hediyeleri Nikki Nack’i sevmeniz işten bile değil.

Tune-Yards’ın indie pop, deneysel pop, folk, afrobeat ve R&B’yi harmanladığı janr çorbası tarzları ile ezber fetheden, hayli komplike şarkı sözlerini birleştirdiği Nikki Nack, sürüden ayrılan birkaç şarkısı dışında zaman zaman takılmış plak hissi de uyandırıyor. Kentsel sorunları kaotik ritimlerle ele alan ‘Water Fountain’ı takip eden ‘Time of Dark’ı dinlerken gözlerinizi kapatırsanız, kendinizi ya Timbuktu ormanlarında ayin yapan bir kabilenin emmoğlusu, ya da üç büyüklerden ikisinin derbi maçında tezahürat yapan fanatik bir taraftar gibi hissedebebiliyorsunuz.

Eklektisizm bir din olsa, baş müritleri olacak Tune-Yards’ın yeni albümünün en iyi şarkısı ‘Real Thing’, iniş çıkışlı melodileri ve arkasına kilise korosundan kamyonla adam getirmiş halleriyle “Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol” mesajı verip yüzeysellik meselesini derinlemesine ele alırken, Garbus’un akciğerlerini övdürmeyi de ihmal etmiyor.

Frank Ocean’ın Channel Orange albümünün prodüktörlerinden Malay’in de elinin değdiği ‘Wait For A Minute’ ve hayata açık mektup mahiyetindeki ‘Hey Life’ insanı önce sakinleştirip sonra aşırı dozda çoşku enjekte ederek kimyasıyla oynuyor, kısa süreli olarak DNA’sını bozuyor.

İlk iki albümdeki özgünlüğünü muhafaza edip, yarattıkları ismin referansıyla büyük isimleri arkalarına alan Tune-Yards, yepyeni tarifleri Nikki Nack’te, bir tutam elektronik ve iki ölçü popu vurmalı çalgı ile karıştırarak tüm dünyevi meseleleri eleklerinden geçirmişler. Davula çoklu orgazmlar yaşatan albüm, meditasyon esnasında zikir edilesi sözleri ve yerinde durmayı imkansız kalan ritimleriyle sizi Hindistan aktarmalı bir Afrika seyahatine götürüyor. Her şey dahil bir seyahat değil fakat zaten şu devirde kim kalmış ki Alles Inklusive’e giden, değil mi?