ALL IN ALL

ALL IN ALL


Bob Moses


Müzik tarihin en önemli ikonlarından Bob Dylan ve Bob Marley’in kesişen isim kümesini alın, 20. yüzyılda başlayan ve New York’un bugün bildiğimiz halini almasını sağlayan en iyi mimarlardan biri olarak tarihe geçen Robert’ın soyadı Moses ile birleştirin, sonuç: MHP’nin 40. Yılı kutlu olsun değil tabii; Bob Moses!

“Bob’lar, güçlü ve yaratıcıdır.” mottosuyla kurulan Bob Moses, merkezine deep house oturttukları müziklerini minimal elektro ve post-club sound’larıyla birleştiriyor, aralara blues riff’leri serpiştiriyor, itici güce ihtiyaç duyduklarında NITRO niyetine techno’dan borç alıyor ve içli vokallerle de bam telinizin en orta yerine dokunuyor. Bunların hepsinin birleşimi de duyduğumuz an kendilerini tanımamızı sağlayan imzalarını oluşturuyor.

Lise yıllarından beri arkadaş olan Tom Howie ve Jimmy Vallance, deneysel bir müzik projesi olarak başladıkları Bob Moses’ın ana kahramanları. 14 yaşındayken bir inşaatta 10 saat çalışan ve çalıştığının hakkını alamadığını söyleyen müzik aşığı Jimmy, “İnşaatta sarf ettiğim bu eforu müziğe harcasam ne olurdu acaba?” diyerek, Tom’a danıştığı andan itibaren hiç ayrılmadan müzik yaptıklarını söylüyor.

2012 yılından itibaren 2 sene kadar New York yeraltı elektronik müzik piyasasında babaların çiftliğindeymişçesine rahatça at sürdükten sonra, Domino Records etiketli ilk EP’leri “I Ain’t Gonna Be The First To Cry” ile profesyonelliğe adım atan yetenekli gençler yakaladıkları başarı ile hemen Avrupa turnesine çıkmayı da ihmal etmiyorlar.

Geçtiğimiz sene Chill Out Festival ile İstanbul’da da sahne alan Bob Moses, başarılı canlı performanslarıyla göz doldurdu. Grup, 3 senedir yaptıkları single ve EP’leri nihayet bir araya getirdi ve ilk albümleri All In All’u duyurdu.

Albümü başlattığınız an Far From Tree ile sizi yeryüzüyle gökyüzü arasında 90 derece açıyla kurulu bir merdivene atacağınız ilk adım için hazırlıyor. Hemen ardından gelen Winter’s Song isminin aksine içinizi ısıtarak yolunuza devam etmeniz için size destek olurken, aksak ritimleriyle arada durup nefeslenmeniz için zaman tanıyor.

Albümün 3. sırasına konuşlandırılmış All I Want ile Bob Moses sound’unun en karanlık köşelerini keşfederken soyut olan duygu kargaşasının en somut halini duyma şerefine nail oluyorsunuz. Tüylerinizi diken diken eden sözleriyle birleşen melodisi ve sizi yerecek sağlı sollu vurulan kroşe işlevi gören beat’leriyle deep house janrının en acı ritimlerine maruz kalırken, sonlarında gelen ve şarkıyı bambaşka bir yere taşıyan 180 derecelik değişim, sizi karanlıktan çıkartırken hiç ama hiç abuk bir tablo çizmiyor.

All I Want ile allak bullak olan bünyelerin kan dolaşımınızı hızlandırarak kendine getirmek için yapılan gerçek bir tech-house şarkısı olan Interloper size bir kaç basamak kazandırırken, Stealing Fire ne kadar yol aldığınızı görmeniz için sizi durduruyor ve çıktığınız merdivenlerden görünen manzaranın tadını çıkarmanızı istiyor.

Biri akustik olmak üzere iki versiyonuyla taçlandırdıkları Hands To Hold, tam bir Ame ve Maya Jane Coles işbirliği sonucu ortaya çıkmış bir remix kadar başarılıyken, akustik versiyonu ise albümün en gereksiz şarkısı olarak suratları ekşitiyor.

İkilinin göz bebekleri olarak nitelendirdikleri I Ain’t Gonna Be The First To Cry ve Grace en sona saklanırken, oraya kadar gelmeyi başaranlar dark elektro-pop finali yapan albüm bittiği an, rakı üstüne cila niyetine içilen bir kaç Jagerboom etkisi altında bir kafa ve ruh haliyle perişan olmuş vaziyette hissedebiliyorlar.

Albümün çıkış tarihi 20 Nisan olarak belirlense de, tüm şarkıları Spotify üzerinden dinleyebileceğinizi belirtmekte fayda var.