SANATIN VE SANATÇININ DOSTU JOOLS HOLLAND

SANATIN VE SANATÇININ DOSTU JOOLS HOLLAND


Kadehleri Programina çikartmadiği Adam Kalmayan Jools Holland'in şerefine Kaldirdik


Ülkemizin kaliteli ve güncel müzikle imtihanı pek parlak değil şu sıralar. Popüler müzik aromasıyla tabağımıza konulan isimlerin çoğu kulak ishaline yol açacak cinsten. Halihazırda iyi müzik yapanların sayısı ise iki oda bir salonu geçmiyor maalesef. Bunların da radyo ve TV’lerimizin eşsiz seçimleri dolayısıyla çok fazla göz önünde olamadığını düşünürsek, iş bilinçli insanların paylaşım miktarıyla doğru orantılı bir hal alıyor.

 

Ülkemiz TV’lerinin IQ’su düşük şarkılar üreten, kolay sindirilebilir isimleri sahneye çıkardığı; yüzlerce dansözün oynadığı sözüm ona müzik temalı programlar malumunuz. Gerçi bunda insanımızın farklı olanı idrak etmek istememesi, çabalamaması gibi bir kolaya kaçma durumunun da büyük payı var. Zamanında Punkart gibi bağımsız müziğe hak ettiği değeri vermeye çalışan istisnaları saymazsak, bu durumu kırmaya çalışan programların sayısı ise bir elin parmaklarını geçmiyor ne yazık ki.

 

O hep “Batının ahlaksızlığını aldığımız” yabancı ülkelerdeki örneklere baktığımızda ise tırnaklarımızı afiyetle yemeye başlıyoruz. Bunların günümüzdeki en mühim örneği diyebileceğimiz Later with… Jools Holland, bir nevi Tony Wilson’dan devraldığı bayrakla, tezlere konu olabilecek cinsten bir program.

 

Dün akşam 42. sezonuyla BBC 2’ya tekrar merhaba diyen Holland, 1992’den beri İngiltere ve dünya üzerindeki güncel müziğin A’dan Z’ye tüm kataloğunu sergilemeye devam ediyor. Sadece popüler sanatçılar değil; henüz iki single’ı olan yeni bir grup bile, bir gün öncesine kadar karşısında görse bayılacağı isimlerle aynı günde, aynı sahneye çıkma imkanı elde edebiliyor. Böylece hem emeklerinin karşılığını zamlı tarifeyle almış oluyor, hem de popülarite boyunun bir gecede 20 cm birden atması sağlanıyor.

 

Hazır 42. sezonuna girmişken bir dosya hazırlayalım dedik bu İngiliz müzik mareşali hakkında. Şimdiye kadar yer verdiği performanslardan ortaya bir vali tabağı hazırladık. Sezonluk DVD’leri tüketilesi programdan şeçmeleri, günde en az üç kere, sabah öğlen akşam tüketin istedik. Haydi afiyetle yiyin.

 

BON IVER – SKINNY LOVE (2008)

 

 

Sadece bir akustik gitarla nelere kadir olabileceğini gösteren, ismi yanlış okunanlar listesi üyelerinden Bon Iver, Skinny Love ile yürekleri dağlamak durumunu bambaşka bir boyuta taşıyor.

 

PULP – DISCO 2000 (1995)

 

 

Kim derdi ki, Jarvis ve tutku çetesi Morrissey’den rol çalacak? Müziğin kilometre taşıyla aynı bölümde yer alan Pulp, Cevahir AVM’deki Duffy’den aldığı pembe kravat ve yüksek topukluları ile Jarvis’in devleştiği performans sayesinde bunu başarıyor.

 

 

NICK CAVE & SHANE MCGOWAN – WONDERFUL WORLD (1992)

 

 

Nick Cave düet konusunda standartların çok üstünde bir teknolojiye sahip olduğu için, folk ve punk’ı aynı karede buluşturan The Pogues vokali Shane McGowan’la gösterdiği performansın bu kadar iyi olmasına hiç şaşırmıyoruz.

 

ELLIOTT SMITH – WALTZ #2 (1999)

 

 

Holland’ın karakteristik ince sesiyle; “The next artist hasn’t been on this programme before but he’s had some songs in Good Will Hunting.  He performed at the Oscars, had a lot of albums out and just signed a huge deal because his songs are very good” şeklinde ilk kez Ada seyircisiyle buluşturduğu Smith, alışılageldik gergin duruşuyla programın tarihi anlarından birine imza atmakla meşgul. Huzur içinde uyuyasın.

 

AT THE DRIVE-IN – ONE ARMED SCISSOR (2000)

 

 

Omar Rodriguez ve at hırsızlarının, Relationship Of Command albümünün enerjisini canlı yayınmış, BBC’ymiş; gözünün yaşına bakmadan yansıttığı performansı ibretlik. Robbie Williams’ın surat ifadesi ise performansın ne denli kafa yakan türden olduğunu görebilmek için ideal.

 

 

RADIOHEAD – THE BENDS (1995)

 

 

Thom Yorke’un Tan Sağtürk’e bağlamadan evvelki hali ve grubun rock’a sımsıkı sarıldığı anları hatırlatması açısından bile baştacı edilesi bir performans. Paranoid Android’in Jools performansına ayrı abayı yaksak da bu videonun yeri bir başka.

 

BATTLES – ATLAS (2007)

 

 

“Dört işlem, çarpım tablosu ve havuz problemlerinin canı cehenneme.”

 

Battles’ın müziğin matematik kursunu verdiği insanüstü Atlas performansı sayesinde her 100 kişiden 200’ü bu cümleyi kuruyor.

 

SIGUR ROS – HOPPIPOLLA / MEO BLODNASIR (2005)

 

 

Bu performansı izledikten sonra grup hakkında en ufak bir fikriniz olmasa bile önümüzdeki yaz gerçeklesecek konsere kafanıza Sigur Ros bandanası takarak gideceksiniz.

 

FRIENDLY FIRES – PARIS / JUMP IN THE POOL (2008)

 

 

“Bir gün yaşayacaz Paris’te; yeminle” diyerek Paris’e startı veren Ed MacFarlane’e gerdan kırarken eşlik edeceğiniz videoda, büyük grupların bile erişemediği bir canlı performansa sahip olan Friendly Fires’a hayran kalmamak elde değil.

 

THE LIBERTINES – UP THE BRACKET (2002)

 

 

Barat & Doherty ortaklığı sayesinde rocknroll ve siyah deri ceketlerin boyunduruğu altında yaşanan günleri hatırlatması açısından bile benzersiz bir çalışma. Two değil five thumbs up!

 

BLUR – NO DISTANCE LEFT TO RUN (1999)

 

 

Damon Albarn, işporta veya Mustang marka olduğunu tahmin ettiğimiz güneş gözlüğünün arkasına saklanmış. Bu şarkıyı her söylediğinde içinin kan ağladığı kesin. Muhtemelen canlı yayında gerçekten ağlamayayım diye bir önlem almış olabilir. Neden ağlıyor diyen varsa; gelmiş geçmiş en iyi ayrılık şarkılarından biri olan No Distance Left To Run’ın sözlerine bakabilir. Metrolyrics.com ne güne duruyor.