BİR MÜRÜVVETİN ANATOMİSİ

BİR MÜRÜVVETİN ANATOMİSİ


Bu mutlu günümüzde sizi de yanımızda...


Modern sorunları bir kenara bırakmanın vakti geldi artık. “Sence biz artık sevgili miyiz?” sorusunu sormak yersiz… “Ben bağlanmaktan korkuyorum.” kıyafetini giyip kendi çemberinizde küçük Issız Adam oyunları oynamak gereksiz… Sizin en büyük derdiniz, düğün davetiyesinde yazacak tekerlemeye karar vermek. Hayatınız kız isteme merasiminde, yazlık balkonunda rakı bardağı ile gördüğünüz amcanızın, ağzından çıkabilecek müstehcen espriye pamuk ipliği ile bağlı.

Şu an ne yapıyor olursanız olun, günün birinde çocuklarınızın okuluna yakın ilçede ev arayacaksınız. Cin-tonik götürdüğünüz sevgilinize ileride “Gene mi bulgur, gene mi bulgur ya!” diyeceksiniz. Garantisi olmayan bir hayat yaşıyorsunuz, bir yansımanın içindesiniz ve ben size acımasız gerçeği göstermek zorundayım.

Hobilerimi kutsal üçlü ‘kitap, müzik ve film’ ile açıkladıktan sonra “Bir de düğün organizasyonun her türlüsüne giderim. Bir akrabanın saadeti mevzu bahisse gözümü kırpmam Massive Attack konserini es geçerim.” diye eklerim. 35 kuzeni olan bir bireyseniz ve arkadaşlarınızın birer birer evlenmeye başladığı yaşa eriştiyseniz, kız isteme-kına gecesi- düğün üçlüsü hakkında diyecekleriniz de gözlemleriniz de sitemleriniz de birikiyor.

Her şey iki insanın birbirini sevmesiyle başlar. Ardından genç kadın A Beautiful Mind’a kendi yorumunu katar ve 10 yıl sonra bir çölde motosiklet süreceğini sanan genç adam, kendini damatlık için Sarar’ın mı Kiğılı’nın mı daha iyi bir seçenek olduğunu düşünürken bulur. O, yaz tatili için gideceği festivali seçmeye çalışan kızın en büyük derdi, söz yüzüklerinin koyulacağı çirkin tepsiye kurdele bulmaktır.

Bilincini Esra Erol’a, ruhunu kuzenlere, bedenini fotoğraf makinesine teslim eden iki gencin önünde üç büyük engel vardır; kız isteme, kına gecesi, düğün.

KIZ İSTEME

İki sevgilinin birbirini nasıl evliliğe ikna ettiği, ailelerin ‘Belki daha iyisini bulur’ umuduyla yaptığı küçük ertelemeler, aile içi kurulan lobiler… Hepsi başka bir dosyanın konusu, biz o kız isteme gününe odaklanacağız.

Kırmızı köşede biricik oğlunu elin kızına emanet etmeye hazırlanan bir ceylan. Mavi köşede kızının sevgilisi olduğu gerçeğini düşünmeyi belli bir yaşa kadar ötelemiş korumacı bir aslan. Böyle bir gerilimin tam orta yerinde ‘Bir hikayeler anlatır var ya, gülmekten ölürsünüz. Alem adamdır!’ kod adlı İsmail Enişte…

Herkesin ağzından çıkan kelimeleri otuz kere tarttığı ve sonunda güvenli bir liman olan “Daha daha nasılsınız?”a sığındığı akşamdır kız isteme. Her zaman ortamın buzlarını kıran enişteler, yengeler vardır. Büyük abla ya da abinin eşi “Biz de bu yoldan geçtik. Babacım valla beni çok terletmiştin.” bakışlarını anne-babaya özenle iletir. O akşam mutfakta dönen gıybetle elektrik üretilebiliyor olsa ülkemizin elektrik sorunu kalmazdı, emin olabilirsiniz.

Kuzenlerin ve gelin adayının diz boyu, ev abiyesi elbisesiyle arzı endam ettiği, damat adayının giden geleceğinin ardından bakakaldığı, kız babasının beğenmeme ümidiyle sorular sorduğu ve herkesin ağzından bol bol “Hayırlısı” kelimesi döküldüğü böylesi bir etkinlik sırasında asıl soru şudur: “Kızı verirken nasıl bir şaka yapılacak?”

KINA GECESİ

Kırmızının 50 Tonu gecesine hoş geldiniz. Ülkemizde yaygın olmayan bekarlığa veda kavramını ‘Ana Evinde Son Gece’ adlı olmayan Gorki eserine çeviren güç; kına gecesidir. Kına gecesi karmaşık duygular kavramının ete kemiğe bürünmüş halidir. Gülme garantisi ile gittiğiniz bir filmdeki on dakikalık duygusal sahne gibidir. Kına gecesi, erkeklerin giremediği, gelin adayının Kanuni Sultan Süleyman’dan kıyafet ödünç aldığı gecedir.

Saçları yapılmış, göz kalemleri yarın yokmuşçasına sürülmüş genç kızların toplandığı bir evde kına gecesi varsa seviye yoktur. Seviye varsa kına gecesi yoktur. Kız tarafının baskın olduğu kına gecesi her zaman erkek tarafı için zordur. “Bakın biz kızımızı nasıl da seviyoruz. Ohh ohh, atılsın göbekler!” diyen bir tarafın karşısında üçlü koltuğa sırayla dizilmiş, ağırlığından ödün vermek istemeyen erkek tarafının kadınları vardır. Kız istemede başlayan savaş Ultimate Dance Mix ve Mezdeke eşliğinde iç sahaya taşınmıştır. Gelinle ağlamak bu gecenin en büyük sorumluluğudur. “Yüksek Yüksek Tepelere” çaldığı zaman gözü dolmayan bu ortamdaki haindir.

Bu kulaklar, kına gecesinde bir arkadaşın gelin adayına “Ağla kız, ağla!” dediğini duydu. Bu gözler, kına gecesinde çıkarılan topuklu ayakkabı sayısı yüzünden girişi tıkanan kapılar gördü.

DÜĞÜN

Okuyucuya not: Katıldığınız seviyeli düğünleri, kokteylleri unutun. Şu an siz Sema Düğün Salonu’ndasınız.

“Seni ömrümün sonuna kadar seveceğim… Eğer olur da beni bir gün bırakırsan ve yanımda başkasını görürsen, bil ki sen olmadığın için o benim yanımda.” diyen sevgiliyi “Biz sevdik, sevdalandık. Sırada büyüklerimizin karşısına çıkmak var. Bu en mutlu günümüzde sizi de aramızda görmek isteriz.” derken görmenin dayanılmaz hafifliğini yaşamanın zamanı geldi.

Aileler birbirine samimi taklidi yapma konusunda oldukça başarılı, gelinlik-damatlık tamam, çeyizler alındı, ev tutuldu, düğün salonuna dünyanın en gereksiz parası verildi, Antalya’da balayı paketi hazır edildi. Sıra, tüm bu masrafın bir kısmını çıkarmak için 4 saatlik muhteşem düğün organizasyonunu sağ atlatmakta.

Saçlarınız Rodin’in elinden çıkma gibi duruyorsa, makyajınız Sistine Şapeli’ni andırıyorsa ve kıyafetiniz görenlerin renk skalasına olan inancını tazeliyorsa; düğüne hazırsınız demektir. Alkolsüz düğünümüze; yan aynalarında havlu asılı, sürekli korna çalan bir arabanın içine yedi kişi doluşarak geldiğinize göre eğlence başlasın. Bitmeden başlayan, kendi içinde bir döngüsü olan, bu yönüyle Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ı andıran tokalaşmanın ve bolca mutluluk dileğinin ardından sırada yer kapma heyecanı var. Küçükken sandalye kapmaca oynayanların bir adım öne geçtiği savaşta önemli olan nikah masasına yakın, sevilen akrabalara yakınlığı açısından stratejik bir konumu olan masayı bulmak. Annenizin tapu kavgası ettiği akrabanızın yanına oturmak isteyeceğini sanmıyorum.

Çin’in yeni yıla girerken kullandığı görsel şöleni, maytaplarıyla yakalamaya çalışan Sema Düğün Salonu’nun yarattığı küçük çapta yangın tehlikesinin ardından gelin ve damat gelir. Gülümsemekten yüz hatlarında tehlikeli bir uyuşma hisseden çiftimiz, hayatlarındaki en abartılı evet/hayır cevabını verdikten sonra ‘AYAĞINA BAS! BASMAZSAN ADİSİN!’ sesleri tatlı tatlı yankılanmaya başlar.

Limonata ve kuru pastanın kusurlu uyumu yüzünden aç kalan ama düğünü terk edemeyen insanlar için alkol arayışı 28 Days Later’ı andırmaktadır. Sahneye konuşlanan masada iyot gibi açıkta olduğunu unutan damat, kaşıyla gözüyle arkadaşlarına “Votka nerede, votka?” diye sormaya, masa altından plastik bardak göstermeye başlamıştır. Kuzen Sabri’nin, Piç Erkan’ın girişimleri sonucu aranan renksiz içki alana giriş yapmıştır ve düğün şimdi başlar.

İsviçre’de halay eğitimi alan o altı kişi kimsenin umurunda değildir. Kimse onların halayına katılmaya çalışırken maymun olmaz artık. Herkes bir bir kaybolmaya başlar. Votka bitince; kuduran amcalar, sahneye çıkıp akran akrabaları utandıran kuzenler, damadı tatlı tatlı dövmeye başlayan babalardadır sıra…

“Siz ne tarafa gidiyorsunuz? Aynur’lar Pendik’e gidiyor galiba.” sorusu dağılış zilidir. İki insan evlenmemiş; aile arasındaki stratejik değerler kurulmuştur. Hayat düğünde yapılan hatalar ve takılan takılar üzerinden dönecektir bir süre…

TAKI TÖRENİ

 

“Biz onların küçük oğlanın düğününde tam altın takmıştık. O zaman altın 174 TL idi.”

“Tüm kızlarını evlendirdi, hepsine de gittik çok şükür!”

“Ayıp olmasın diye çeyrek taktık bir tane.”

Bu tanıdık gelen cümleler asla sadece bir durumu tanımlıyor olamaz. Bu cümleler özenle tutulmuş muhasebe kayıtlarıdır ve hepsinin sonuna dört sihirli kelime eklenir: “Onlar da bizim düğünümüzde takacak.”

Altın vermek için sıraya giren bir grup insan her ne kadar kulağa garip gelse de asla yadırganmaz. Çünkü bu akraba olarak asli bir görevdir.

DÜĞÜN MIX

Müzik zevkini geliştirmek için düğüne giden birini duydunuz mu? Ya da “Düğünde Berlinli bir DJ çalıyormuş. Adam daha önce Roskilde Festival’da sahne almış. Bu gece roket gibi olacak, dans pisti yangın yerine dönecek.” diyen birine denk geldiniz mi? Gelemezsiniz!

Eğer düğün Titanic olsaydı ve son şarkının çalması gerekseydi, o zaman Sema Düğün Salonu “Bu fasulye 7.5 liraaağğğğ” sesleri ile yankılanırdı. İlk dansta Amelié, pistte Ankaralı, halayda Şanlıurfalı, pop müzikte Ajda Pekkan, mutfakta aşçı olan herkes düğünün yıldızı olabilir. Önemli olan doğru şarkıyı, doğru zamanda yakalamak…

Görseller: Açelya Kırmalı