ANKARALI OLMAK

ANKARALI OLMAK


Zahmetsiz ama zahmetli 06 Ankara Rehberi


Edgar Wright’ın Cornetto üçlemesinin her biri, eve bol içkili ve tek geldiğinizde, başından veya ortasından fark etmeksizin bünyenizdeki alkolle en iyi arkadaş olabilen filmlerdir. Yüksek ihtimalle filmi açtıktan 12 dakika sonra uyuyakalacak olsanız bile, sarhoşluk ve komedi arasındaki bu çizgiyi tecrübe etmelisiniz. Peki bu yazı girişinin başlıkla ne alakası var? Tam olarak şöyle bir alakası var: The World’s End.

Hemen hemen hepimizin başına gelen geçmişi özlemle anmak durumunun assolisti olduğu film, Simon Pegg’in canlandırdığı Gary King isimli günümüzün ağır kaybedeni karakterin, hayatının en iyi yılları olduğunu düşündüğü gençlik yıllarına duyduğu özlemi Edgar Wright yaratıcılığıyla bizlere aktarıyordu. Birbirlerine yabancılaşmış en iyi arkadaşlarıyla, memleketi New Haven’a dönüp zamanında tamamlayamadıkları “O bar senin, bu bar benim” planını devreye sokan King’in planını bir yazılığına ödünç alıyoruz.

Untitled-2

“Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşüdür.” diyenlere ne kadar yanıldıklarını, Ankara’nın hangi şartlar altında İstanbul’un, daha doğrusu herhangi bir şehrin ağzına ağzına vurabileceğini, İstanbul’da Ankaralı olmanın bünyeye upload ettiği artıları kendi senaryomuzla anlatalım.

– Bozkırın harman olduğu, genelde emekli şehri olarak kodlanan Ankara’yı Ankara yapan en önemli şey Ankaralılar’dır. Eğer doğru bir Ankaralı arkadaş grubuyla arkadaşlık ediyorsanız sırtınız eğlenceden yana asla yere gelmez. Mütemadiyen kasvet ve siyaset kokan, renk skalasındaki yeri kesinlikle koyu bir gri olan Ankara, arkadaş grubunuz sayesinde gökkuşağındaki tüm renkleri sunabilir.

– Ankara’da İstanbul’daki kadar geniş sosyalleşme alanları yoktur. O yüzden zorunluluktan ve kimi zaman yaratıcılıktan doğan alternatif sosyalleşme çeşitleri revaçtadır.

– Bir dönem Ankara’da çok daha sık bir şekilde yaşanan “Mini Bar” kültürünü ilk sıraya yazabilir miyiz? Pekala yazarız. Ankara’da bir apartmanın arkası da, bir otoparkın tenha köşesi de İstanbul’daki en kıdemli barlarına taş çıkarabilir. Bu mini barların ortak noktası ise sürekli olarak lokasyon değiştirebilmeleridir. Gün içinde bile lokasyon değştirebilirler. Secret party gibi ama değil gibi de…

bar-designrulz-5

Gerçek mini bar bu değil!

Bir nevi Pokemon Go’nun Mini Bar Go versiyonu gibi düşünün. Bir Ankaralı bile en güncel mini barın nerede olduğu konusunda şüpheye düşebilir, düşmelidir de…

Tunus Caddesi ve Bestekar Sokak çevresinde sürekli olarak yer değiştiren mini barlardan biri seçilir ve arkadaşlarla Tekel’den gerekli yükleme yapılarak yola çıkılır. Lokasyona ulaştığınızda normalde öğlenin çatında dolu olması gereken mini bar boştur. Sonra bir arkadaşınıza rastlarsınız ve “Oğlum, Punk Saygın’lar yeni mini bar bulmuşlar, herkes orada” yanıtını alırsınız. Punk Saygın’dan bahsetmişken, Ankara’nın bir jenerasyonu için önemli simalarından birkaçına hızlıca değinmekte de fayda var…

– Punk Saygın’ı pekala Gary King olarak kodlayabiliriz. Saygın, her daim sırt çantasıyla dolaşır ve o çantada muhakkak bir rakı kadehi mevcuttur. Saygın’ın süper gücü, bulunduğu her ortamı en punk’ından bir çilingir sofrasına çevirebilmesidir. Hatta kendi anlattığı bir anısını da paylaşmakta fayda var. Ankara’da sürekli olarak açık alanda içildiği için, etraftaki konu komşu tarafından sürekli bir polise şikayet edileme durumu vardır. Polis, içki içen gençlerin bulunduğu yere gelir, kimlik kontrolü yapar, canı çok sıkılmışsa da içkici gençleri arabaya yükleyip Esat Karakolu’na götürür. Orada bir süre tutulup, sonra komiserin karşısına geçirilirsiniz ve bol nasihatla kafanız bir güzel ütülenir… Punk Saygın’ın bu durumla tarihi o kadar eskidir ki, polislerin kendisini sokakta yürürken bile araca yükleyip karakola götürdüğünden bahseder. Burada herhangi bir kötü niyet yok. Birbirlerini gayet iyi tanıyan Ankara Polisi ve Saygın arasında ahbaplık seviyesinde bir ilişki doğmuştur. Saygın’a karakolda çay ikram edilir ve sohbetten sonra salıverilir. Kısacası Saygın iyi adamdır, hikayelerini rakı eşliğinde eskinin Gül Bahçesi AKA Tus Park’ta kendisinden dinlemek harika zaman geçirmenizi sağlayacaktır.

– Mini bar demişken ilk mini bar deneyimimi de aktarmadan geçmeyeyim. 17 yaşındayım, mIRC’taki ankara_punk kanalından edindiğim kendimden yaşça büyük arkadaşlarımla ilk kez buluşmuşum. Buluşmanın ardından “Ne yapalım, ne edelim?” faslı başlamış ve “Mini Bar’a gidelim” cümlesiyle ilk kez karşılaşmışım. Yaşımın verdiği naiflikle aklıma ilk gelen şeyi hemen söyledim: “Benim yaşım tutmuyor, içeri alırlar mı?”. Bu cümlemi kurmamın ardından herkesten çizgi romandan fırlama bir gülme efekti duyulur. Nedenini ise mini bara gittiğimde öğrenmiş olurum…

MIRC_logo.svg

 

Op versene abi!

 

“İçebildiğin her yer mini bardır” deyimiyle ilk kez Doğan Gıda’nın tam yanındaki kırmızımsı apartmanın arka bahçesinde tanışma faslım, ilerleyen saatlerde ilk kez karakola alınmamla sonuçlanır. Bir apartman sakini tarafından yapılan şikayet sonucu polisler gelir ve bizi bir güzel paketlerler… Ben o sırada başıma ilk kez gelen bu tip bir olayın etkisiyle paniklerden panik beğenirken, yaşça büyük olanlar ise kıs kıs gülmektedirler. “Neden gülüyorsun abi?” soruma, “Ben her polis arabasına bindiğimde gülerim” cevabını alırım. 2 parmak ekranlı Ericsson 688 telefonumla annemi arama zamanım gelir. Tatlı mı tatlı, “Karum’un oradayım, birazdan evde olacağım” yalanıyla eve neden geç geleceğimi açıklarım. Bir günden hayli tecrübeli bir mini bar sakini olmamış mıyım?

– Ankara’yı film olan Acid House’a benzetmek gerekirse, bu filmin baş kahramanı kesinlikle Sokak Köpekleri’nden Cem olabilir. Kirli Çoraplar, At Hırsızları ve Hünkar Bile Beğendi gibi yaratıcı Ankara grup isimlerinin bir nevi babası olan grubun gitar vokali olan Cem, kendi ekibi ve bir teyp eşliğinde Ankara sokaklarında karşınıza çıkar. Bir dönemin ünlü düğün salonu konserleri, punk baloları vs. gibi en havalı festivalde bile asla yaşayamayacağınız tecrübeleri bu etkinliklerde yaşarsınız. Bu tecrübeleri yaşarken de fon müziğinizin Sokak Köpekleri olma ihtimali hayli yüksektir. “Sucuğu severim, yumurtayı severim, sucuklu yumurtayı daha çok severim” gibi epik şarkı sözlerini başka nerede duyabilirsiniz ki?

– İstanbul’un bir dönem hayli revaçta olan pasajları varsa, Ankara’nın da Ahmet Abi’si vardı. Tunalı’daki Ertuğ Pasajı’nın üst katında bulunan ikinci el kıyafet dükkanı, bir dönemin gençlerinin İtfaiye Meydanı’yla birlikte vazgeçilmezlerindendi. Özellikle oldschool fermuarlı, renk renk eşofman üstlerinin revaçta olduğu dönemde Ahmet Abi’den alışveriş yapmamış birini bulabilmek imkansıza yakındı. Kilosu 1 liradan alınan kıyafetlerdeki kar marjını hesaplamaya çalışmayan bir Ankaralı var mıdır? Yoktur!

48816257

 

Tadım Pizza olsa da yesek…

– Süleyman Abi’deki arşivi Türkiye’de başka bir yerde kolay kolay bulamazsınız. Ankara’da ve Türkiye’de eşine benzerine rastlanmayacak türden bir insan olan Süleyman Abi, Ankara’nın ve Ankaralı’nın müzikle imtihanındaki altın sayfanın sahibidir. Dağlamasına plak ve CD’yle çevrili Shades’in içinde adım atacak alan bulmakta bile zorlanırsınız. Ama bu asla dükkanın içinde saatlerini geçirip sohbet eden insanlara engel değildir. Bir nevi ayaklı müzik ansiklopedisi kıvamındaki Süleyman Abi’yle ilişkiniz, “Merhaba, nasılsın?”dan öteye geçtiyse ne mutlu size, en son uğradığımızda “Ne haber? Kıymalı yer misin?” gibi sürreal bir cümle bile duymuştuk… High Fidelity’deki John Cusack’ı 100’le çarpın, Süleyman Abi’yi elde edersiniz. Hem güncel hem de geçmiş müzik sahnesi hakkında tür gözetmeksizin hayli donanımlı olan ve dükkandaki arşivinin çok mislinin başka bir depo veya depolarda olduğu bilinen Süleyman Abi, yaz ve kış aylarında mevsime uygun meyve ikramlarıyla da sağlığınızla ciddi düşünür.

fe6c231d-ee4a-48b8-be8f-e3c6a622c5fb

Haydi biraz da mekanlardan bahsedelim; bahsedelim ki The World’s End’in Ankara uyarlamasının vazgeçilmezlerini tanıyalım.

İlk başta Ankara’nın İstanbul’dan bir güzel yanı olan, sokağa öylesine çıktığınızda bile bir sürü arkadaşınızla randevulaşıp buluşmuşçasına karşılaşabileceğiniz faktörünü hatırlatalım. İstanbul’da buluşmak istediğiniz kişiler için Jason Bourne gibi plan yapmanız gerekirken, Ankara’daysınız “ARAMAYA NE GEREK VAR LA BEBE?” deme şansına sahipsinizidir.

– Ankara’nın resmi olmayan başkenti Kıtır, yıllardır “Bir Ankara Klasiği” klişe tanımını sonuna kadar hak eden, özellikle kokoreçiyle damağınızda iz bırakan bir mekan. Parasını verdikten sonra size verilen kırmızı plastik bir jetonla satın aldığınız kokoreç, genellikle glam rock/hard rock ağırlıklı şarkıların volta attığı, kendinizi Guns’n Roses kadrolu çalışanı hissettirecek Kıtır’da soğuk bir biranın en iyi arkadaşıdır. Kumpiri de iyi sayılabilecek Kıtır’da tek anlam veremediğim şey, tavuk pilavını yiyen insanların bunu nasıl başarabildikleri olmuştur. Çatalı batırmanın ardından tavuktan fışkıran ve Olimpiyat’ta dereceye girecek yüksekliğe ulaşabilen yağ görüntüsünün resmini çizebilmeyi emin olun çok isterdim…

kitir-42

Bir de unutmadan ekleyeyim; Kıtır’ın tuvaleti bir nevi umumi tuvalettir. Bir yere gidilecekse “Dur önce bir Kıtır’a işeyeyim” cümlesini rahatlıkla duyabilirsiniz.

– 2000’ler başı Ankara gece kulüplerine gideceklerin, saçlarını uzaylı renk skalasındaki herhangi bir renge boyamak için saç boyası arayanların birinci adresine hoş geldiniz. “Clubber” tarzı kıyafetlerin buluşma yeri DDT, bir dönem iki şubeyle Ankaralılar’a hizmet verdi. Biri Shades’in de bulunduğu pasaj, diğeri ise Kıtır’ın az ilerisindeki şubeydi. DDT’nin sahibi Sertaç ve bir dönem her Ankaralı genç kızın aşık olduğu Burak AKA DiDiTi Burak’ın başında durduğu dükkan, özellikle Kıtır’ın oradaki şubesinin tam karşısındaki bankla da hafızalara kazındı. Yiyişme ve ucuz şarap tüketme bankı olarak kayıtlara geçen bu bank, Burak’a aşık kızların Burak nöbeti tuttukları yer olarak da bilinir.

– Bir dönem itlik kopukluk yapmak isteyen Ankaralı gençlerin Seğmenler Parkı’ndan bile daha sık uğradığı toplu alkol tüketim mekanına Karum veya Cinnah Caddesi’nin ara yollarından ulaşılır. Parkta Game of Thrones’taki house’lara benzer bir şekilde farklı oturma alanları mevcuttur. Kıdemli punk’lar, piyasaya yeni girmiş genç nesil ve Levi’s Engineered kotlu “alterno”ların kesiştiği yer olan Tus Park, ismini o dönem kafa olmak için tüketilen Tussifed isimli öksürük şurubundan almaktadır. Üstüne mütemadiyen spreyle anarşi logosunun çizildiği bir heykelin arasına, üstüne, herhangi bir yerine tünemiş insanları görmek kaçınılmazdır.

Ankara demek ayazın kalbinde içebilmektir, Ankara demek gündüz gece tanımaksızın içebilmektir. O yüzden İstanbul’a yeni taşınan bir Ankaralı, erken öğle vakti buluştuğu İstanbullular’ın “Ne yapalım?” sorusuna muhakkak “İçelim!” cevabını verir. Çubuk AKA Köpeköldüren, Dimitrakopulo, limon sulu bira, birahi, biraver… Hiç farketmez. Ama bu cevaba alınan tepki, genellikle “Bu saatte içilir mi? Manyak mısın?” olur.

75602_10151148943388172_1568896071_n

 

Dimitrakopulo, gerçekten fevkalade şarap!

Ankara’da deniz yoktur, Ankara’da vakit geçirmenize yardımcı olacak pek bir şey yoktur. Arkadaşlar vardır, içmek vardır. İçkiyle iyi arkadaşlar birleştiğinde ise çok komik konuşmalar yaşanır ve güzel anılar hafızlara kaydolur. Ankaralıların mizah anlayışı ve hikaye anlatımındaki becerisi, bu yüzdendir ki ortalama bir İstanbullu’dan daima yüksektir. Ankaralı, İstanbul’da bile eninde sonuda Ankara çıkışlı bir arkadaş topluluğuna kavuşur. Ankaralı, Ankaralı’nın kokusunu alabilmesine yarayan bir süper güce sahiptir.

– “İstanbul’da adımımı atsam para!”

Yukarıdaki cümle tamamıyla doğru! Ankara’da ise bugünün parasıyla 20 TL ile geçirebildiğiniz günler uzakta değildir. Çankaya civarı bir yerde oturuyorsanız yol parası gibi bir kavram asla yoktur. Evden Tunalı’ya, evden Kızılay’a, evden her yere yürümek mümkün olduğu için yol parası cepte kalır. 5 TL’ye sandviç yapan ve malzeme konusunda hayli bonkör Doğan Gıda’nın önemi bu noktada kendini belli eder. Dükkanda çalışan ve yüksek ihtimalle hala orada çalıştığını düşündüğüm, bıyığından dolayı Pala Abi ismini alan abi, siz isteseniz de istemeseniz de sandviçinizin içine muhakkak acılı ezme koyar. Dolaptan ekmeğinizi seçer ve Pala Abi’ye verirsiniz; o da salam, kaşar, Rus salatası, İtalyan salatası ve tabii ki de ezmeyi basar! 1.5 TL karşılığında maksimum doymak işte böyle bir şeydir. Geriye kalan 15 TL’nizle ise iki üç bira veya ortaklaşa girilecekse birden çok şişe şarap alabilirsiniz. Zaten mini bardaki ortak içkilerden de bolca içeceksinizdir…

o

 

Ezme olmasın… OLDU!

– Şarap ve gazozun kesişim kümesi şargoz, SenSun’la yapıldığı vakit, bir dönemin ünlü sakızı Pembo’nun suyu sıkılmış hali gibi bir tada sahiptir. Ve tabii ki uranyumdan hallice Tang-Votka… Ankaralılar için en elit içkilerden biridir Tang-Votka.

– En elitini ise sona sakladım: White Ankarian. White Russian’ın ucuza mal edilebileni olan bu Ankaralılar’a özel içki için gereli malzemeler 1 adet muz likörü, 1 adet Nescafe 3’ü 1 arada, bir adet yarım litrelik süt, bir adet 1.5’luk sudur. Usta bir White Ankarian’cının elinde sihirli karışımı yapılarak elde edilen bu içki, ilk başta “Hiç etkilemedi…” tepkileriyle karşılanır, sonra ayağa kalkarsınız; kalkış o kalkış, kalkış Lucy in the Sky with Diamonds’tır…

muz-likoru-nasil-yapilir_646x340

 

BUNUN GİBİ, AMA DEĞİL GİBİ

– İşte Ankaralı genç yiğitlerin harman olduğu, nice flörtlere ve kusma etkinliklerine ev sahipliği yapan efsane mekan: Ottimo. Hali vakti yerinde alternatif gençlerin uğradığı, hamağında muhakkak iki seksen uzanıldığı, sonrasında ise bozan ve el değiştiren mekan. Artık tarih olan Ottimo, şimdilerde evlilikle sonuçlanan birçok ilişkinin de temelini atmıştır. Dawson’s Creek terk, herkesin herkesle “çıkması” durumunu ise saymıyorum bile…

dawsons-creek

 

Herkes herkese, daha sonra herkes Dawson’a…

– Subway, “THE” Subway. Tunalı Hilmi Caddesi’nin tam üstünde konuşlanan ilk Subway, özellikle üst katında dönemin Amerikan gençlik filmlerini cebinden çıkaracak sahnelere ev sahipliği yapmıştır. Toplu yiyişenler, menü alındığında sınırsız içecek vermesiyle su katılmış kola komasına girenler, üstüne milyarlarca yazı yazılmış duvarlar, tuvalette Fifty Shades of Grey’giller gibi bir şeyler deneyenler, kustukça kusanlar… Daha sonraları kamera takılmasıyla ile eski günlerini arayan Subway, ardından hemen yan sokaktaki mekanına taşınmış ve efsanevi günlerindeki vitesini küçültmüştür.

– Yine Tunalı Hilmi Caddesi üzerinde, Golden Cue isimli bilardocunun az ilerisinde konuşlanan Burger King, tıkpı Subway’de olduğu gibi kamerasız alt katıyla dönemin gençlerin için quickie yiyişmelerin vazgeçilmezi olmuştur. Buradaki alarm sistemi, merdivenden inenlerin ayak sesleridir. Tenha saatlerinde sıkça tercih edilen alt kat, bir patates kızartması alıp saatlerce oturanlara kucak açmıştır. Ayak sesi duyduğunuz an birlikte üniversite sınavına çalışan iki gencin resmiyetine bürünürsünüz. Ortalık tekrar tenhalaştığı an devam edersiniz, yiyişe devam edersiniz…

Bu arada İstanbul’daki Maçka Parkı’na denk gelen Seğmenler ve İstanbul’daki Taksim Burger King’in önüne denk gelen Dost Kitabevi gibi klasiklere değinmektense daha ‘özel’ lokasyonlara değinmenin daha iyi olacağını düşünüyorum. O yüzden devam edelim şekerim!

– Yaklaşmanızla beraber Tunalı’nın modern havasının yerini kasvete bıraktığı Kızılay, özellikle bir dönem Ankara’nın gece hayatının başkenti konumundaydı. İstanbul’da çeşitli yerlere serpiştirilmiş, birbirinden farklı barları Ankara’da tek bir bina içinde bulabilirdiniz. Artık tarihe karışan SSK İşhanı, rock bar, türkü bar, taverna vb. gece hayatına dair her şeyin tek bir çatı altında toplandığı yer olarak Ankaralılar için çok özel bir yere sahiptir. Tamamıyla barlarla kaplı bir yerin adının SSK İşhanı olmasına asla anlam veremeye veremeye gecenin sonunda muhakkak burada soluklanan Ankaralılar, ilk olarak az ilerisinde dersane altı taverna, dersane altı dönerci, dersane altı türkü evi, dersane altı her şey kıvamındaki Yüksel Caddesi’ndeki Limon’a uğrarlardı. Dönemin gruplarının alternatif rock ve nu-metal cover’ları dinlendikten ve biraları plastik şişedeki limon suyunu basa basa içtikten sonra o dönem ekmekten bile ucuz olan kır pidesiyle (kır pidesi kuru 1996 – 2003 yılları arasında genelde 300.000 civarında seyretmiş) altlık yapılırdı. Ve SSK İşhanı’ndaki Mordor karanlığına sahip Gölge Rock Bar’a gitmek için hazırlıklar başlardı…

ssk-ishani_449608

 

Buralar eskiden hep Christiane F.’ti

Öncelikle buraya kadar okumayı başaranları dev tebrik etmek istiyorum. Yazıyı yazarken Ankaralı olmanın kitaplara, ansiklopedilere sığmayacağını bir kez daha fark etmiş oldum. İstanbul’da Ankaralı olmanın nasıl bir şey olduğunu yazıyı okuduktan sonra daha iyi anlayabileceğinizi düşünüyorum. Kıssadan hissse diyebileceğim şey; Ankara, birkaç günlüğüne tatile gelmişseniz hayli sıkıcı bir yer olabilir. Ama Ankara’yı Ankara yapan asıl ‘şey’ orada uzun süre yaşamakla anlaşılır. Ankara’yı Ankara yapan, havalı barlar ve restoranlar, bilmem kaçıncı dalga kahveciler gibi şeyler asla değildir. Ankara’yı Ankara yapan insanlardır, Ankara’yı Ankara yapan şey yokluktan varlık yaratmak, içi boş oradan oraya gezeceğinize, içi dolu dolu birer birey haline gelmektir. Çünkü paylaşacak, konuşacak, güzel müzik dinleyecek fazlasıyla zamanınız vardır. Şehirde dikkatinizi dağıtacak hiçbir şey yoktur.

Umarım hepiniz gerçekten iyi bir Ankaralı’yla yakınlık kurma şansını yakalar ve onların değerini bilirsiniz. Emin olun ki o sıkıcı gri bürokratik şehirden gelen insanların birçoğu, hayatınıza en büyük, deli dolu şehirlerde yaşamış insalardan daha fazla saçmalık katacaktır.