BİRA AÇTIRAN ALBÜMLER: BOB DYLAN – BLONDE ON BLONDE

BİRA AÇTIRAN ALBÜMLER: BOB DYLAN – BLONDE ON BLONDE


Bob Dylan İle 1966 Mayis'ina Geri Dönüyoruz


1966’ya gelindiğinde garage grupları yavaş yavaş yerini psychedelic müziğin renkli akışkanlığına bırakırken, ilk albümüyle dünyadaki müziğin seyrini değiştiren Bob Dylan, severlerinin kendi aralarında kutuplaşmalarına neden olacak şeyi gerçekleştirir: Dylan artık sahnede akustik gitarını değil, elektronik gitarını kullanacaktır. 1966 Mayıs’ının 16’sında piyasaya sürülen Bob Dylan’ın yedinci albümü Blonde On Blonde, zamanın kelli felli müzik yazarları tarafından bir piyasa albümü olarak değerlendirilse de, Bob Dylan’ın yeni gitarıyla kaydettiği albümü Blonde on Blonde şerefine bir tombul şişe açılır!

 

 

Yukarıda gördüğünüz fotoğrafta yıl 1966, yer Londra. Bob Dylan’ın Blonde On Blonde ardından çıktığı ilk sahne performanslarından biri. Seyirci Dylan’ın yüzüne yüzüne “Judas!” diye haykırır ama pek tabii Dylan tınlamaz. Dylan hayatında kurduğu en güzel cümlelerden biri olan “Play it fucking loud!’u kurar ve konsere Like A Rolling Stone ile başlar.  

 

Soğuk biralarımızı yudumlarken biraz da albümden bahsedelim derseniz eğer, Blonde On Blonde dünya üzerindeki çoğu müzikseverin de onaylayacağı gibi en güzel başucu albümlerinden biri. Rainy Day Women ile başlayan albüm, tam da yukarıda sözünü ettiğimiz Dylan dönüşümünün noter onaylı örneği niteliğinde. Hatırlatalım, parça zamanında radyoların yasaklı şarkılar listelerinde en ön sıralarda yer alan şarkılardan biriydi.

 

Neyse ki, tüm yasakların şerefine kaldıracağımız içi buz gibi bira dolu tombul şişelerimiz var!

 

 

Üçüncü parça Visions Of Johanna ise; ‘eski’ Dylan sound’unu sevenlerin tombul şişelerinden kocaman bir yudum alacağı parçalardan biri. Visions of Johanna, Dylan’ın müzik sahnesine ilk çıktığı zamanını özleyenlere ilaç gibi geliyor.

 

 

Blonde On Blonde’un altıncı parçası ise Bob Dylan bilmeyenin bile bir şekilde kulağına çalınmış şahane mızıka melodilerinin doğurduğu Stuck Inside of Mobile with the Memphis Blues Again. Dylan’ın kafasının en karışık olduğu dönemde yazdığı bu parça, Blonde On Blonde’un vazgeçilmezleri arasında.

 

 

Albümün sonuna doğru gelirken hiç beklemediğimiz bir anda kulaklara mızıka eşliğinde giren Just Like a Woman, kaydın en güzel parçalarından biri olmaya aday. Hatırlatalım: Just Like a Woman’ı dinlerken yanınızda ikinci bir tombul şişe bulundurmanız dertlere deva olan Dylan mızıkasına eşlik edecek en güzel şeylerden biri olacak. 

 

 

Bu albümü dinlerken bazı şarkılar arasında işiteceğiniz Al Kooper klavyesini ve Robbie Robertson gitarını da unutmayalım. Onlar için de tombul şişelerimizi göğe kaldıralım ve kendimizi Salı akşamının serin sularına bırakalım.