HAYATLARI ENİNDE SONUNDA BEYAZ PERDEDE

HAYATLARI ENİNDE SONUNDA BEYAZ PERDEDE


Beyaz perdede ölümsüzlük


Sinema salonlarının bugünlerdeki Türkiye bazındaki yerli ve yabancı gündemi, biyografik filmler. Sağ kulvardan Bohemian Rhapsody geliyor, sol kulvarda ise Müslüm var. Gişede yakaladıkları başarıyla, hikayesini beyaz perdeye taşıdıkları figürlerle ilgi çekmeleri gayet doğal. Grubun/sanatçının hayranları hali hazırda bu filmleri izlerken, gündemi yoğun işgal sebebiyle bu ikonik isimlere hakim olmayan insanlar da kendilerini sinema salonlarında buluyor. Bu tip filmler, olur olmadık tartışmaları da beraberinde getirerek gündemdeki yerini iyice sağlamlaştırıyor.

Yaşamlarında bir müzik/sinema ikonundan çok daha fazlası haline gelmiş sanatçıların, ölümlerinden sonraki beyaz perde yansımalarının büyük olması gayet doğal.

Bu tip filmlerle geçmişte karşılaştık, şu an karşılaşıyoruz, gelecekte de karşılaşacağız. “Ayla ve Müslüm’ün yapımcılarından…” cümlesini daha sık duyacağız, hayal gücümüzde çok daha farklı yerlere koyduğumuz ikon isimlerin beyaz perde yansımaları dolayısıyla bol bol tartışmaya devam edeceğiz.

İşbu yazımızda kısa, orta ve uzun vadede beyaz perdede muhakkak izleyeceğimizi düşündüğümüz biyografik filmlerin çıkış noktaları hakkında atıp tutmak istiyoruz. Bu çıkış noktalarımızda ise yakın zamanda hayatını kaybeden isimlerden ilerleyeceğiz.

Kim, kimi, kiminle, nerede, ne zaman çekecek?

Jeff Buckley

Jeff-Buckley

1997 yılında, henüz 30 yaşında Memphis, Tennessee’de bir gölde esrarengiz bir biçimde hayata veda eden Jeff Buckley, hikayesi ve kısa sürede ardında bıraktığı mirasıyla beyaz perdede karşılaşmak istediğimiz en mühim isimlerden. 28 yaşında doz aşımından ölen babası Tim Buckley’den iki yıl daha uzun yaşayan Jeff Buckley’nin leylak şarabı aromalı aromalı hikayesini izlemek, hele ki hakkı verilmiş bir filmde izlemek paha biçilemez olurdu.

“Anlatmak istediklerim hakkında iletişim kurabileceğim bir dil yok. Anlatmak istediklerim gayet açık ve duygusal. Hem duygusal hem zihinsel bir anlayış, bir hediye.”

Jared Leto ve Robert Pattinson gibi isimler, daha evvelden Buckley’yi oynamak istediklerini açıklamıştı. James Franco’nun da Buckley’ye benzerliği dolayısıyla gündeme geldiği bir dönem olmuştu.

Filmin bitiş jeneriğinde çalması kuvvetle muhtemel şarkıyı ise hepimiz biliyoruz: Whole Lotta Love

David Bowie

thinwhiteduke

Bowie’nin hikayesini tek bir filme sığdırmak imkanlardan imkansızlık beğenmek gibi bir şey. Bowie “era”larından birine odaklanmak mümkün, biraz daha ileri gidip persona’larıyla trilogy çekmek bile mümkün. Glam’den Berlin’e aktarmasız olarak geçtiği Berlin döneminin beyaz perdeye uyarlandığını düşünsenize…

“Her zaman bir insandan daha fazlası olmak için itici bir güce ihtiyacım vardı. Bir insan olarak kendimi çok zayıf hissettim. Düşündüm ki, ‘Siktir et, ben süper insan olmak istiyorum.’”

Şöyle okkalı bir auteur yönetmenin ellerinde, müzik filmlerinin Yüzüklerin Efendisi serisi tadına bir iş çıkabilir ortaya. Peki kim oynar? Son olarak Luca Guadagnino’nun Suspiria’sında Yalçın Çakır yaşlandırma tekniğiyle farklı rollerde izlediğimiz Tilda Swinton, Bowie’nin yakın arkadaşı kontenjanından rolü kapar mı? Bizce kapmasın, hatta bir newcomer’a versinler rol…

Heath Ledger

t-heath-ledger-art-ss

Esasında kariyeri boyunca imza attığı işlere baktığımızda, gerçek değerinin maalesef ölümünün ardından anlaşıldığını söyleyebileceğimiz Heath Ledger da hikayesinin eninde sonunda beyaz perdeye taşınacağını düşündüğümüz isimlerden.

“Bu işi sadece eğlendiğim için yapıyorum, eğlenmeyi bıraktığım gün çeker giderim.”

Kendisinden sonra kim canlandırırsa canlandırsın, “Heath Ledger’ın Joker’iyle” karşılaştırılacak bir Joker performansıyla hayata veda eden Ledger’ın, Joker rolüne hazırlandığı karanlık dönemden bile enfes bir iş çıkabilir. Hatta isim önerimiz bile var: “I’m So Serious”

Amy Winehouse

1_iStR9ul-nqA2XvaiaVswMg

Yılda ortalama bir belgesel, birkaç “yayınlanmamış” şarkı ve bu aralar gündemde olan hologram turnesi…

Zamansız kayıplar sekmesinin en üst sıralarındaki Amy Winehouse, gerçekten hakkı verilecek bir sinema filmi projesini hak ediyor. Şöhretin dibe çekim kuvveti, uyuşturucu sorunları ve yaşadığı şiddetli aşk arasında kalmışken bile yeteneğiyle her daim bir elmas gibi parladı. Bu parıltının beyaz perdede karşılığını bulacağı günü merakla bekliyoruz.

Diğer taraftan kendi demecini de hatırlatalım.

“Kendimi hakkında sürekli yazılıp çizilmesi gereken harika bir insan olarak görmüyorum.”

Elliott Smith

wannart_elliott-smith-900x580

“Ölümü bir intihar mı, yoksa kurgulanmış bir cinayet mi?” sorusunun kesin cevabı hala muallak. Bir yandan uyuşturucu ve alkol sorunları, bir yandan yaşadığı paranoyaları derken 34 yıllık ömrüne birkaç ömürlük hikayeler, şarkılar ve albümler sığdıran Elliott Smith, işinin ehli bir ekibin ellerinden çıkacak bir projeyle hikayesinin beyaz perdeyle buluşmasını dilediğimiz isimlerden…

“Sadece kendi hissettiklerim veya tanıdığım insanların neler hissettiğiyle ilgili şarkılar yazıyorum.”

Lemmy Kilmister, Leonard Cohen, Chris Cornell, Prince ve daha nicesi de var bu başlık altına incelenebilecek. Önerilerinizi bekleriz.