İLK NOTASINDAN TANIDIĞIMIZ ŞARKILAR

İLK NOTASINDAN TANIDIĞIMIZ ŞARKILAR


O cazlar, blues'lar...


Müzik dünyası dipsiz bir kuyu, binlerce sanatçı bu dipsiz kuyuda hala keşfedilmeyi beklerken bazıları da her dinlediğimizde ilk gün dinlediğimdeki hisleri yaşatacak kadar özel. Bu özel mi özel isimlerin şarkılarının bazıları ise daha ilk notasını duyduğumuz anda yüzümüzden tebessümü, içimizden kıpır kıpırlığı, kalbimizi ince ince sıkıştırmarı eksik etmiyor.

Hepimizin kişisel olarak duyduğu anda GBT’sini çıkartıp kulak kabarttığı şarkılar var ama bu sefer çok da derinlere dalmadan bu tabakanın kaymak kısmında yer alan isimlere bir “Merhaba!” diyelim dedik.

The Doors – Riders On The Storm

the doors

Kısacık yaşamında müzik tarihinin unutulmaz ikonlarından biri olmayı başarmış Jim Morrison önderliğinde 1965 yılında kurulan ve 60’ların en karizmatik şarkılarına imza atan The Doors, kaydettiği birbirinden güzel şarkılarla gençliği zıvanadan çıkarmayı (gerçek anlamda da zıvanadan çıkarmasıyla) ve dönemin ebeveynlerinin en nefret ettiği gruplardan biri olmayı başardı.

Müzik tarihine sayısız klasik bırakan The Doors’un, Jim Morrison’ın ölümünden kısa bir süre önce kaydettiği L.A. Woman albümünde yer alan Riders On The Storm, yağmur ve gök gürültüsü sesleriyle başlayan ilk on saniyesinden sonra Ray Manzarek’in “Sadece yağmur sesini taklit etmeye çalıştım.” açıklamasını yaptığı Rhodes piyanosuyla hem bizleri büyülüyor hem de listemizde yerini alıyor.

Psychedelic rock, blues rock ve acid rock janralarında kaydettikleri yüksek adrenalinli işlerinin arasında çölde açan bir çiçek gibi parlayan Riders On The Storm, belki de grubun bu ayrıksı işlerinden.

 

Wu-Tang Clan – C.R.E.A.M.

WuTangGetty-1496427022-1452x1000

RZA, GZA, Method Man, Redman, Raekwon, Ghostface Killah, Inspectah Deck, U-God, Masta Killa ve Cappadonna’nın bir araya gelmesiyle kendi aralarında çift pota maç yapabilecek kalabalıktaki Wu-Tang Clan, 70’lerde çocuk olan her siyahi rapçi gibi Uzakdoğu kültüründen etkilenmiş bir grup gençten oluşuyordu.

1993 yılında Enter The Wu-Tang 36 Chambers albümünü yayınlayan grup, yayınladıkları bu albümün sadece 90’ların değil rap müzik tarihinin en nadide albümlerinden biri olduğunun tabii ki de farkında değildi. Doğdukları, büyüdükleri, gençliklerini geçirdikleri New York’a bir saygı duruşunda bulunan grubu, 90’larda iyiden iyiye alevlenen “hustle rap”in tam göbeğine oturan zamansız bir albüm kaydettikleri için gönülden tebrik ediyoruz.

Bu albümden bahsedeceğimiz ve ilk notasından “Bu şey değil mi ya?” dedirten şarkı C.R.E.A.M. ise grubun on binlere, yüz binlere ve sonrasında milyonlara ulaşmasını sağlamış bir eser. Wu-Tang Clan’in The Charmels’ın As Long As I’ve Got You şarkısından sample kullanarak yaptığı parça, ilk saniyelerdeki konuşma bölümünden sonra giren ilk piyano notalarıyla kulaklarımızca hemen GBT’leniyor.

 

Bee Gees – Stayin’ Alive beegees-hero-96859792

60’larda içinde bulundukları psychedelic dönemden etkilenerek soft rock, art rock ve progresif pop janraları arasında kayıtlara sahip olan Bee Gees, 70’lerde bütün ABD’yi etkisi altına alan disco müziğe doğru kaymasıyla birlikte kabuk değiştirmiş bir grup.

Barry, Robin ve Maurice Gibb isimli üç kardeşten oluşan grubun, günümüzde sahip olduğu şöhrete kavuşmasında en büyük pay sahibi, şüphesiz ki 1977 yılında vizyona giren Saturday Night Fever için kaydedilen soundtrack albümü. John Travolta’yı da Hollwood’un kucağına atan film, 80’lerdeki sönüşüne kadar disco döneminin simge şarkısı olmuş ve sonrasında klasikler arasında adını yazdırmış Stayin’ Alive’a ev sahipliği yapmasıyla da ayrı bir yere sahip.

Stayin’ Alive’ın bu listeye girmesinin sebebi ise şarkının birinci saniyesinde başlayan davul ve bas gitar ritimleriyle her jenerasyon tarafından kolaylıkla teşhis edilebilmesi. Üçlüye sonsuz şöhretin kapılarını açan ve milyonlarca satan bir albüm getiren şarkı, Bee Gees’in bu tarihten sonra yapacağı albümleri için de bir dönüm noktası olarak grubun diskografisinde inci gibi parlıyor.

 

Dave Brubeck – Take Five

F1

Ortaya çıkış hikayesi bu topraklara kadar dayanan Take Five, caz tarihinin en bilinen ve en çok satan şarkılarının başında geliyor. Meraklısının zaten bildiği, kimisinin bir dönemin NBA takımlarından Chicago Bulls’un 90’lı yıllarda Michael Jordan liderliğinde sahaya çıkarken kullandığı görüntülerde adını öğrendiği, kimisinin de envai çeşit filmin soundtrack’inde yer almasıyla hafızaya kazıdığı, kimisinin de “Bu ne ya, her yerde çalıyor?” diyerek Shazam’layıp öğrendiği şarkının arkasında Dave Brubeck’in piyanoda, Paul Desmond’un alto saksafonda, Joe Morello’nun davulda ve Eugene Wright’ın kontrbasta yer aldığı harika bir ekip bulunuyor.

Dave Brubeck Quartet’in 1959 yılında kaydettiği Time Out albümünde yer alan şarkı, yayınlandığı andan itibaren caz standartları arasına girmeyi başarmış nadide bir eser. Şarkının ortaya çıkışından ve bu topraklarla nasıl bir ilişkisi olduğundan bahsedecek olursak, 1949 yılında o dönem Brubeck orkestrasında da çalan Paul Desmond, Louis Armstrong ile birlikte İstanbul’a gelir. O dönem İstanbul Radyosu’nda yayın yapan Erdem Buri, bu isimlerle yaptığı programda ekibe 5/4’lük ritimden bahseder. Konser sonrası ülkelerine ve diğer projelerine dönen gruptan Paul Desmond’un, Dave Brubeck’e bu ritimden bahsetmesiyle de şarkı ortaya çıkar.

Böyle tatlı bir hikayeye sahip olan Take Five’ın bizim listemizde yer alma sebebi de tabii ki şarkının hem caz dünyasında hem müzik dünyasında sahip olduğu devasa popülerlikten kaynaklanıyor. Joe Morello’nun davul ritmiyle başlayan ilk saniyelerinden sonra Dave Brubeck’in piyanoya dokunuşuyla, “Tamam ya, bu Take Five” diye içimizden geçirdiğimiz şarkı, hiçbir zaman eskimeyecek ve caz severlerin kalbinde her zaman ayrı bir yere sahip olacak.