istanbul’un başına gelen gereksiz gastronomi trendleri

istanbul’un başına gelen gereksiz gastronomi trendleri



Vedat Milor, nezaket, asalet, bilgi ve birikim gibi dört ana elementin oluşturduğu dünya tatlısı bir insan ve bu insanı bile çıldırtabilen bir ahaliyiz. Sevdik mi sabah akşam mesaj atıp tartaklama-ready gezen takıntılı aşıklar gibi seviyoruz. Nefret ettiğimizde de zaten atasporumuz olan linçle ciddi düşünmeye başlıyoruz.

Milor’un Twitter’daki “Yeter yok size Türk restoran, mestoran” temalı tweet’ine bakıp ufak bir okuma yaptığımızda şöyle bir özet çıkabiliyor:

Nezaket zaten ülkemizdeki yeni düzene göre gerizekalılık paratoneri. Biraz nazik davrandığınızda ne kadar sığır varsa hemen üstünüze çullanıp neyiniz var neyiniz yok alıp götürüyor. Kaba saba davranırsan ne ala, demek ki pek güçlüsün.

İşbu videoda Ortaköy’de dükkanına her gireni fırçalayan Muppets’taki Statler & Waldorf’un ikisini de vücudunda barındırabilen acayip bir karakter ve nezaketiyle istifini bozmayan bir Vedat Milor bulunuyor.

Asaleti zaten artık karneyle dağıtıyorlar. Olan var olmayan var. Olanla da dalga geçiliyor, nefis.

Bilgi? E Instagram var, bir sürü video izleniyor orada. Ne güzel et kesiyorlar, 5 metre adana yapan abi var -aynı zamanda kameraya anlamsız bakışlar atarak soğan falan da doğrayabiliyor, şahane süpergüç valla-, her şeyin üstüne şerbet-kaşar-çedar-tuz-bal-çikolata döken saçan videolar var, var oğlu var… Ne gerek var gerçek bilgiye, böyle mis.

Birikim zaten en saçması, ne gerek var ki ta en baştan bir konuya hakim olmak için araştırmaya, sorgulamaya, denemeye ve yanılmaya? Hem zaten sen her şeyin en iyisine layıksın, başlayacaksan da en tepede başlamalısın, ne o öyle senelerini bir konuya adamak. Kim izleyecek yoksa onca diziyi?

İşbu videoyu uyuyakalmadan bitirebilene milyon dolar veriyoruz.

Saymış olduğumuz görüşlerin çoğunu reddeden ve genelde Instagram’a içerik çıkarmak için sapıkça restoran arşınlayan Foursquare’e gözü kapalı sevdalı olanların aşina olacağı, son dönemin aklımıza yatmayan gastronomi trendleri geliyor.

  • San Sebastian Cheesecake

Bu haberi bizden duyun istemezdik ama böyle bir yiyecek yok. Daha doğrusu var ama bu isimle yok. 

DSC_0106-min-1140x560

Tavuk döner, çok uzun dikey tabak içinde tavuk-makarna-salata ve doyurucu bir şeylerin daha olduğu ferman menü ve rahat bir şekilde bira içilen mekanların at koşturduğu Beşiktaş’ın çatına gidip “Ay burada acayip bir San Sebastian Cheesecake yapan yer varmış biliyor musunuz?” diye soran insanlar görmeye başladık.

“Aa öyle deme, ne kadar doymuş olursan ol, bu hamburgerin üstüne bir San Sebastian atarız.” diye muhteşem manyakça bir “San Sebastian” kısaltması yapıp, bir yandan da İddaa bayine göz kırpan “atmak” yüklemini birleştirenler de duyduk, duyuyoruz.

Trileçe ve kolon kanserininin birbiriyle çarpışmasından daha hızlı yayılan bu San Sebastian Cheesecake nedir? 1959 yılından itibaren Bask Bölgesi’nde kendi halinde hayatını sürdüren onlarca küçük restorandan biri olan La Viña’nın 28 yıldır yaptığı “tarta de queso” isimli tatlıdır, Türkçe’si de “Peynir Tatlısı”. Paris Köfte, Londra Pizza, Roma Keşkülü, San Francisco Tulumbası gibi şeyler kulağa ne kadar saçma geliyorsa bunun da aynı saçmalıkta geliyor olması lazım ama olmuyor işte… X-Men okulunda bizi direkt ikinci sınıftan başlattılar, çabuk alışıyoruz her şeye.

Benzer İşler

 

  • Plastik Eldiven

Soho House’ta düzenlenen ve “Vizyonsuz çatlatan” olarak da anılan geleneksel Halloween partisine katılmıyorsanız, David Fincher’ın enfes mini-dizisi Mindhunter cosplay’i yapmıyorsanız veya kolonoskopi ile içli dışlı olduğunuz bir mesleğiniz yoksa zaten bu çeşit eldivenlerle ne işiniz olabilir ki? İnanılmaz işlevsiz bir trend.

Yazacak başka şey bulamadık.

 

  • Modern Pavyon Gibi Değil Gibi Meyhaneler

Aslında bu kategorimizin resmi bir ismi cismi var: “Yeni Nesil Meyhaneler”.

“İyi dedin güzel dedin de nedir o?” diye soracak olanlara mega özet: rakı masasını bitirdikten sonra masaların üstünde, yanında, altında göbek ve çığlık atılan meyhane gibi, EDM çalan kulüp gibi bir şey. Garip bir şey ama…

Bu müthiş vizyonlu eğlence için örnek video burada paylaşmıyoruz. “Karaköy, rakı, eğlence, DJ, rooftop, meyhane, yeni nesil” gibi hashtag’leri Instagram’da aratıp gözlerinizi gönül rahatlığıyla iç kanamaya hazır bir hale getirebilirsiniz. Aşağıda ufak bir önizleme var…

Genelde akış şu şekilde oluyor, en ufak abartıyorsak bundan sonra hiçbir şey abartamayalım, düz yazalım, düz insan olalım:

Aperol Spritz eşliğinde başlangıç. Evet çünkü Torino’dayız ve güneşi böyle batırmazsak ne yaptığımızı anlamıyoruz.

– Set menü ile karşılaşma ve içinde genelde havuç ve arkadaşlarının yer aldığı, tatlarının üç aşağı beş yukarı aynı olduğu beş meze ile başlangıç. Bu esnada ışık hızında set menünün rakısı yok ediliyor, yeni şişeye geçiliyor.

Köfte veya kötü levrek ile devam. Yine yeni bir şişe yok ediliyor. Bu sırada tabii beyaz yakalıların korkunçlu rakı güzellemeleri geliyor: “İzmir Kadını sek içer rakısını, yeri geldi mi bardağını duvarda kırar, yeri geldi mi gerdan kırar, yüreklidir İzmir kadını” ile başlanıp “Güney Erkeği isterse 8 adana yer, sonra karısından zılgıt yer bir şey demez çeker sineye, ama rakısını tek koyarsan mangalda kül bırakmaz boşar seni seneye, o bir Güney Erkeği” ile ana yemek faslı biter, bölüm sonu canavarı yaklaşır.

– Yemekten sonra aşağılık Batı Londra kulüplerindeki gibi zenginleştikçe zevksizleşenlerin favori eğlencesi olan meşaleli şampanyalar geliyor masalara, niye hiç sormayın. Çünkü Rolex sen buna değersin.

– Masaların üstünde göbek atmalar, 90’lar Türkçe Pop bağırmalar çağırmalarla sona geliniyor.

– En son gittiğimizde bir arkadaşımız masaya kustu. Bunda şaşırılacak çok şey var fakat garsonlar hiç şaşırmadı, demek ki sık sık yaşanan bir hadise, neyse helal.

Son olarak bu %100 yerli ve milli yeni nesil meyhanelerden Instagram’a fotoğraf yüklerken Türkçe yazıyla paylaşanları ya tutukluyorlar, ya da dövüyorlar diye düşünüyoruz. Genelde kebap ve şalgam fotoğraflarının altına “Live fast die young.”, “Love you to the moon and back.”, “Sunday Funday and also Rakı yani” gibi metinler döşeniyor, ilginç tabii. Bazıları bu şekil eğleniyor.

 

  • Pahalı ve Kabaysa İyidir

Sideways’te 20 defa duyduktan sonra “Merlot kesinlikle no yani, no dedim, içmem” diyerek Merlot reddeden beyaz yakalıları Dolapdere Chic’liğiyle buluşturan pahalı-sokak-lezzetleri mekanlarının elinde gerçekten bambaşka bir cevap anahtarı bulunuyor. Önünüzdeki soruları nasıl çözerseniz çözün sınavı geçmeniz zor, yolda oyunun kuralları değişiyor.

“Gelmezsen gelme kendime güveniyorum” ile “Kendime güveniyorum, gelin hep beraber yiyelim, memnun kalmazsanız da bir daha gelmezsiniz canım lafı mı olur” arasındaki özgüven dengesinde büyük bir şaşma var İstanbul’da.

Smoker, kokoreç, hamburger, sosis gibi “doyurucu” yan rollerin başrolde olduğu mekanları, zor ve çetrefilli Fransız mutfak eğitimini almış, yıllarca sabah akşam yeni teknikler araştırıp sabahın köründe pazar pazar gezmiş şeflerin hayat hikayeleriyle kıyaslamak biraz enteresan kaçıyor. Bir türlü reçetesinde son noktayı nereye koyacağını kestiremeyen ve araştırmaya devam eden “okullu” kesimle “Ben bunu çilekeş babamdan öğrendim, dünyanın en iyi tarifi, aksini iddia edeni de bir güzel dövebilirim.” tadında ilerleyen veya “Amerika’nın köylüsü bunu yiyor, çok cool, YouTube’da falan çok popüler, izledim öğrendim buyrun efendim 5 katına satıyorum” tarzıyla restoran işleten tüccarları aynı kefeye koyduğumuzda bizde maalesef Instagram’da daha çok yorum alacak restoranlar ağır basıyor. Restoran doldukça da “Orası dolu, üç hafta dolu, gelme masalar dolu, ara, teletext’ten yer ayırt, WAP’tan çaldır kapat” diyen garip üsluplu çalışanlar seri çoğalıyor.

İşbu videoda Hollanda’da yaşayan azimli bir abimiz pastırma yapıyor. YouTube dehlizlerindeki favori videolarımızdan. Wailing ile Zodiac karışımı olan videoyu başlattığınız anda kendisini sonuna kadar izlettiriyor. Neyse diyeceğimiz şu ki, yakında bu abi bile bizde fenomen olup üçüncü dalga pastırmacı açabilir. Yaşasın Topyekün Kaliteyle Mücadele 2018 Düzeni by Instagram.

“Doluyuz, dolu olduğumuz için de size bok gibi davranıyoruz. Of yine mi çok doluyuz, oh blogger’lar da övdü, bir yıl daha doluyuz, gelirseniz de size pandomimci hızında servisi yaşatacağız.” düşünce tarzıyla işleyen yerleri gereksiz yere öve öve işini yıllardır iyi yapmaya çalışan, araştıran, geliştiren, seyahat edip kendisine vizyon katmaya çalışan işletmelere de ufak bir haksızlık yapmıyor muyuz?

Neyse zaten deve de demiş ki neremde benim telefonum, masaya akan çedar geldi dur bir story koyayım da havamızı bulalım…