SATILIK KALEM TARAFSIZCA DEĞERLENDİRİYOR

SATILIK KALEM TARAFSIZCA DEĞERLENDİRİYOR


Gaye Su Akyol - İstikrarlı Hayal Hakikattir


Gaye Su Akyol – İstikrarlı Hayal Hakikattir

satilik_kalem_avatar

Çıkış: 26.10.2018
5 üzerinden 5 yıldız

Köşeme hoş geldiniz. Burada kendimi satıyorum, yazılarımı pazarlıyorum.
Parasıyla değil mi? Ben de bu işi yapıyorum… Bakın aklınıza bir şey takılırsa hemen haber edin. Mesela bir şey mi övülecek? Hemen oradayım… Mesela bir vakıfsınız, adınız biraz şaibeli olaylara karışmış… Hiç sorun değil. Eğer karşılığını verirseniz (Mesela böylesi bir ahlaki yozlaşmışlığı 1 milyon TL’ye güzelce) överim… Nedir yani? Şu hayatta her şey satılık, bir tek mutluluk değil… O yüzden ben de mutluluğu satın almanın peşinde koşturuyorum. İsteyen beni satın alsın, nasıl olsa benim mutluluğum satılık değil ama kalemim satılık… Misal, kötü bir ürününüz mü var? Üzerine ‘Dondurma’ bile yazamadığınız buzlu kanser mi pazarlıyorsunuz? Hemen bana ulaşın, sizin için kanseri en güzel şekilde allayıp pullayayım… Araba, elektronik eşya, bilgisayar oyunu, film, insan, şehir, siyasi parti (Artık ahlaksızlığına göre artan fiyatlarla) övülür, yağ çekilir, senaryo yazılır… Kalemim satılıktır, hepinizi köşemde görmek isterim. Tabii ki ücreti karşılığında… Ama o zamana kadar sadece kendi sevdiğim şeyleri öveceğim. Överken de biraz nereden geldiğimize, az sonra da nereye gideceğimize bakacağız birlikte.

62792_large

Tekrar hoş geldiniz. Bu yazımızın konusu yeni albümüyle The Guardian, The Quietus, Pitchfork, The Times, The Wire gibi müzik ve basın aleminin önemli isimlerinin gözlerini üzerine diktiği Gaye Su Akyol ve harika ekibinin yeni çalışması İstikrarlı Hayal Hakikattir…

gaye_1

Peki gerçekten de istikrarlı bir şekilde hayal kurarsak, hayallerimize yaklaşır mıyız? Yoksa hayaller içinde yaşayan hülyalı bir yavrucak mı oluruz? İşte bu yazıda bu sorunun ve sorunlu durumumuzun cevabını arayacağız. (Ben cevabı biliyorum, siz kendi içinizde ararsınız artık)…

Önce biraz geçmişe gidelim… Çok da değil, 4-5 yıl kadar geriye gidiyoruz.
Tophane Rıhtım Stüdyosu’nda, yani yeni Türkiye’deki her yer gibi şimdi artık olmayan bir yerde, Gaye Su Akyol’un ilk albümünün konserindeydik… Mekan, Büyük Ev Ablukada’nın prova mekanının alt katı. O gece insanlar hep birlikte Gaye’nin şarkılarına eşlik ettiğinde yeni bir dönemin (Gaye ve saz arkadaşları için) başladığını anlamamız çok da uzun sürmemişti.
Daha albüm çıkmamıştı ama insanlar bir ağızdan şarkılara eşlik ediyordu. Tarihe tanıklık edip, bir de üstüne dans ediyorduk…
Neyse ne, o stüdyodan geriye kalan ise bir takım Instagram postları ve şöyle bir performans…

Bakın bu sefer bir taşla bir başka kuşlar vuracağım.
Satılık kalem olmak kolay değil.

Gaye’nin bütün bu başarılarında, adından söz ettirmesinde çok sağlam bir ekip işi var. Ali Güçlü Şimşek, Görkem Karabudak, Barlas Tan Özemek, Emrah Atay ve Alican Tezer gibi isimler ve daha niceleri (Hepsine buradan sevgilerimi yolluyorum ve kendilerine yazının sonundaki IBAN’ı işaret ediyorum)… Tabii başarılı bir albüm, iyi bir sahne ya da iyi bir konser sadece ekip işi de değil. Güzel bir strateji, kılık kıyafet seçimi, kapak tasarımı, sunum ve daha neler neler… İşte bu noktada hemen bahsetmek istediğim başka bir ekip daha var ki, bence GSA’nın olmazsa olmazı. Hatta vazgeçilmezi…
Adına kısaca Bubituzak deniyor bu üçlünün:

Bubituzak – Harakiri

Havalar havalarımız

Herkesten önce Anadolu saykodelik sörf sound’una ilk ateşimiz oldu Bubituzak… Bence Bubituzak’taki ‘havalar’ (elalem ‘sound’ diyor) sörf değil. Bildiğin içten takma Pancar motorla adalar arası istavrite çıkma havası… Ali Güçlü’nün gitar tonları bana hep istavriti hatırlatıyor çünkü… Hem bizden, hem lezzetli, hem bol, hem besleyici, hem de bir sürü… Sörf neymiş ya? Yallah Kaliforniya’ya

Çapariyi bilmeyen, istavrite ya da lüfere uzak ecnebi tabii ‘sörf’ diyor. Ben ise ‘sörf’ demem, istavrit derim istavrite. Balık yaşadığı denizde adını bulur. Balık yaşadığı denizde tadını da bulur. Balıkla bir tahta parçası birbirinden farklıdır, Amerikalı bunu anlamaz, Amerikalı sörf markete gider en istediği, en merak ettiği markanın en istediği modeli sörf tahtasını alır.
Türk bir dükkana giderse, o da nalburdur. Sonra olta alır, çaparisini yapar, Büyükada – Kartal arası oltasını atar, balığına bakar… Adada kayalıklarda da güzelce teneke üzerinde istavritini yapar, yemeğine ekmek katar, rakı içer azar azar, sonra da azar…

gaye_2

Geçmişten gelecek çıkar mı?

Tekrar geçmişimize gidelim o zaman.
Gaye’nin evreninin henüz bir toz bulutu olduğu zamanlar…

Toz ve Toz – Develerle Yaşıyorum

Gaye’nin müziğine ve albümüne gelirsek…

İlk albümü Develerle Yaşıyorum, rakıyla birlikte iyi giden, modern arkadaş arası ev meyhanelerinin müziğiydi…
Şimdi bunu ecnebilere anlatmaya çalış dur.
Tabii sadece rakıya mezelik bir albüm de değildi Develerle Yaşıyorum. Zamanı ve konumu itibariyle ülkeden çıkan sessiz bir post modern saykodelik arabesk çığlık gibiydi aynı zamanda… Bu konuya biraz ileride daha detaylı geleceğim. (Tanım da biraz uzun sürdü ama her şeyi illa ki etiketleme delileri için gerekiyordu böylesi bir tanım yoksa ‘Yerli müzik’ der geçerdik)

Gelin bir tur daha geçmişe gidelim…
Yazı değil, dış politikamız gibi iki ileri bir geri giden zamanda yolculuk mübarek.


Bi isteğiniz var mı?

Belki de istemekten geçiyor her şeyin yolu. Belki de istikrarlı ve sürekli istemek hakikattir.
Moda sahilinde arkadaşlara çalmaktan, neredeyse her gün ülkenden uzakta bir sahneye uzanan yol, hayaller neler?
Kimler bunu başarabilir?
Biraz bunu düşünelim Gaye’nin Tuğçe Şenoğul’la birlikte kurduğu Seni Görmem İmkansız’ın şu parçasını dinlerken…

Seni Görmem İmkansız – Kimse Bilmez

Türkiye nereden nereye? Belki de aynı yere?

Geçmişi yüceltmeden, yaşatmanın bir yolu olmalı tabii.
Bunu günü yaşayanlar yapabilir, ama günü yaşarken her gün, günü gününe günü yaşamak lazım. Bir güne takılmadan yaşamak.

Geçmişimizde güzel şeyler oluyordu. Geçmişimiz nedense bugünümüzden daha değerli gibi geliyor hep. Oysa o zaman da baskı, o zaman da sansür, ölümler, vatandaşı için parmağını kıpırdatmayan değerli büyüklerimiz vardı.

Hatta 1959’un buz gibi sularından gelen şöyle bir şiirle gelelim isterseniz:


Kore’de Ölen Bir Yedek Subayımızın Menderes’e Söyledikleri

Diyet

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden Meclis’e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadlı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower’in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore’de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.

                                         25 Haziran 1959 – Nazım Hikmet

Hadi gel günümüze geri dönelim

Gelelim günümüze… Gaye’nin Ekşi Sözlük röportajına da buradan bakabilirsiniz. Belki onu tanımanıza yardımcı olur.
Bence herkes her konuda kendi kararını kendi vermeli.

Hop, tekrar geçmişe… İlk albüm, Develerle Yaşıyorum’a

Seçil Kalenderoğlu ilk albümü sırasında bir mülakatta kendisine sormuş:

“Develerle Yaşıyorum” – “Ya o uzaya gidilecek, ya o uzaya gidilecek” diyerek seni arkandan uzayın derinliklerine kovalayan bu develer kim?
Faşist fikir, zikirlere, sevmeyi bilmeyen taş kafalara, yedikçe doymayanlara kibarca “deve” diyoruz. Bu arada bir yere gittiğimiz de yok, aklımız, fikrimiz, anımız, hayalimiz burada. Gerekirse uzaya tatile gider ama yine döner dolaşır buraya geliriz, unutmayın ki yeşil vadi bizim.

Develerle Yaşıyorum, Gaye’nin albümleri arasında benim en sevdiğim.
Parçalardaki ham enerji ve ilk albüm olmanın verdiği basınçlı his dünyası tamamen bize, şehirde yaşayanlara, hep aynı tekrarı, aynı sıkıntıları defalarca yaşayıp, yaptıkları hataların hiçbirinden ders almayanlara hitap ediyor gibi geliyor bana…
Tabii ki herkesin farklı düşünceleri vardır, benimkiler de işte böyle.

Şimdi ikinci albüm diyelim mi?
İkinci albümde biraz daha Görkem Karabudak faktörünü açmış durumdayız. Tabii GSA’nın müziğinde Ali Güçlü Şimşek etkisinden bahsettiysek, Görkem’i de geçemeyiz.

Görkem, son 5 yılda Türkiye’de adeta ne müzik varsa altından çıkan enteresan bir yetenek. Sahnede zaten gördüğünüz zaman bir ilginçlik, bir yetenek olduğunu anlarsınız. Görkem; tek eliyle bas gitarını çalıp, tek eliyle de klavyesini kurcalayan bir atom karınca… Sadece çalmakla da kalmıyor, yapımcılık da yapıyor. Elinden her iş geliyor… Sahnede olmadığı zamanlarda omuzuna çapraz attığı çantası ve tek eliyle tuttuğu iki ince uzun bardağıyla size sürekli: ‘Abi çantada projelerin sabit diskleri var’ diyen, projeden projeye koşan bir isim. Son icraatı Tuğçe Şenoğul’un albümü ‘Gölgelerine’…

Bu arada eğer daha çok balık yemiş, içki az içmiş, kötü alışkanlıkların pençesinden kurtulmuş, hafızası sağlam bir nesildenseniz Görkem’i Çilekeş’in vokallerinden de hatırlayabilirsiniz. Bu müzik piyasası çok sakat. Herkesin eli diğerinin sırtında… Zaten ilk albümde de en sevdiğim gitaristlerden Barlas Tan Özemek de var. (Kendisi de başka bir Satılık Kalem’in konusu. Barlascıım IBAN aşağıda)

Çilekeş – Y.O.K

Gelelim Hologram’a… Hologram Ĭmparatorluğu, ilk albümle karşılaştırılınca daha olgun, daha ayakları yere basan büyük kardeşti fakat bence ilki kadar kuvvetli değildi. Tabii ki benim görüşüm sakalsız ve kel olduğum için o kadar önemli değildi… GSA bu albümle sesini yurt dışında iyiden iyiye resmi olarak duyurmaya başladı. Kullandığı tonlar, yerinde düzenlemeler, yaylılar, onlar, bunlar derken albüm patladı (iyi anlamda)… Bakınız albümün açılış parçası. Tam bir yılan!

Hologram

9/8’i anlamakta zorlanan ecnebi bu albümde aradığı her şeyi buldu. Bulsun da zaten… Yıllardır kendi müziğimizi ısıtıp ısıtıp bize paketliyorlardı. İyi ki de GSA bu albümü yaptı ve çarptı suratlara ve kalplere…
Kalp demişken, Anlasana Sana Aşığım’da GSA bu kez anestezi kullanmadan kansız açık kalp ameliyatı yapıyor.
Yüreğiniz dayanırsa dinlersiniz:

Anlasana Sana Aşığım


İstikrar göklerdedir

Evet iki albüm sonra ise Gaye’nin uzun süredir sosyal medyada kullandığı slogan olan İstikrarlı Hayal Hakikattir albümü çıktı geldi. Albüm yurt içi ve yurt dışında güzel, hatta bu güne kadar kimsenin almadığı kadar güzel övgüler aldı. Bu arada GSA ve yılan ekibi geçtiğimiz bir yılda Türkiye’de hiçbir müzisyenin dolaşmadığı kadar ülke dolaştı, konser verdi. En son geçtiğimiz haftalarda (Kasım başı) Berlin konserleri ful çekmekle kalmadı, ortalık bildiğin yangın yerine döndü. Bunu yapabilmek bile albümün adını bence doğruluyor.

İstikrarlı Hayal Hakikattir

Tanıdığım Gaye, gençliğinden itibaren, eşin dostun ‘Bu kız bi havalarda’ dediği bir haldeydi. Kendine ve yaptığı işlere inanıyordu. O zaman da, sonrasında da üretmeden duramıyordu. Gaye’de müzik bitse, resim başlıyor bir de… Bu gençlerin hepsi bela… Arkadaşları geldi, arkadaşları gitti ama Gaye hep devam etti. Yanına kattığı insanlarla üretti, çalıştı, denedi, bozdu, kendisine bir şekil (‘persona’ desem artizlik olacak) yaptı. Eskiyle yeniyi bütünledi. Bozuk paraları tamladı, sesini geliştirdi, çalıştı, ders aldı, konser verdi, hakkında yazılanlara aldırmadı, plan yaptı, heves etti, hayal kurdu, dersini ve kendisini iyi çalıştı ve çalıştırdı, sonunda kendi hayalini gerçeğe çevirdi…

Meftunum Sana

Peki bundan sonra ne olacak?
GSA bir rock yıldızı oldu, yurt dışı konserleri, dünyanın en hürmet gören mecralarında yazıları, en güzel sahnelerinde konserleri oldu… Peki daha ne? Bence artık bir adım daha atılacak. O da daha büyük hayaller kurmak. Ben Gaye’yi Glastonbury’de ya da Roskilde’de görmek istiyorum… Aaa 2016’da Danimarka’da ve bizzat Roskilde’de çıkmış zaten.

Alın bu da Womex sahnesi:

Bir de son olarak aynı hayalin şu versiyonuna bakalım. Hadi bakalım, hayat akıyor, kuşlar uçuyor.

Develerle Yaşıyorum

——-

Yazının sonunda her satılık kalem gibi sizleri IBAN’ımla uğurluyorum.
Artık üç, beş, bin, beş bin bi şeyler atızlayın şu garibo kardeşinize.
Kuruduk buralarda, evim soğuk, kediyi üçe getirdim hala ısıtmıyor şu kış gecelerinde.

IBAN: TR30 0006 2000 7230 0006 6217 63
(İsim kısmına Kaan Sezgin yazarsınız. Şaşırmayın, o da size şaşırmayacak)

gaye_3