nilüfer yanya ile havadan sudan röportajımıza buyurun

nilüfer yanya ile havadan sudan röportajımıza buyurun


o anlattı, biz dinledik


İlk kısa çaları Small Crimes‘tan beri yakın takipten çıkamadığımız, son albümü PAINLESS ile hayranlığımızı bir kez daha kazanan Nilüfer Yanya, bu akşam İstanbul’da, yarın akşam ise Ankara’da mini bir Türkiye turnesine çıkıyor. Kendisine olan hayranlığımız Everest’e kadar çıkmışken “neden olmasın?” dedik ve işbu konserlerden önce Yanya ile oturup havadan ve de sudan konuştukça konuştuk.

Nasıl gidiyor? Her şey yolundadır umarım?

Evet, her şey yolunda.

Mart ayında dinlemeye açılan ikinci uzun çalar albümün PAINLESS’ın yayınlanmasının hemen ardından turneye başladın. O zamandan beri yaklaşık 60 konser verdin. Temmuz ayında Hyde Park’ta Adele’in ön sanatçısı olman da bu konserlere dahil. Bu süreç içerisinde yaşanan özel bir an geliyor mu aklına?

Aklıma gelen özel bir an yok ancak bu seneki favori konserim Mayıs başında New York’ta verdiğimiz konser olabilir sanırım. Verdiğimiz en iyi konser diyebilirim. Londra’dakinden bile daha iyiydi hatta.

Bu akşam ve yarın akşam vereceğin İstanbul ve Ankara konserlerin hakkında ne düşünüyorsun peki? Türkiye merkezli dinleyicilerinle de özel bir an yaşanır mı sence?

Kesinlikle. İstanbul’da çalmak benim için her zaman özel bir yere sahip. Bu akşamki konserin biletleri tükendi bile. Bu beni daha da heyecanlandırıyor ve burada memnuniyetle karşılandığımı hissediyorum.

Tatlı bir bilgi verelim, İstanbul’da ilk defa 2017 yılında sahne aldın ve o sene gerçekleşen iki konserin de organizatörü biz, playtuşu’ydu.

Evet, buradaki ilk iki konserimi de çok iyi hatırlıyorum, hem gergin hem de çok heyecanlıydım.

O zamandan beri birkaç defa daha İstanbul’da sahne aldın. Spotify verileri ise dinleyicilerinin büyük bir kısmının İstanbul’da ikamet ettiğini gösteriyor. Bu geçen beş sene içerisinde burada yaşayan dinleyicilerinle aranızda özel bir bağ kurulduğunu düşünüyor musun?

Tabii ki, burada benim için her şey Londra’dakinden çok daha farklı. Babamın Türk olması ve dolayısıyla benim de Türk olmam burasıyla çok güzel bir bağa sahip olmamın esas nedeni. Burada yapabileceğim ve yapmak istediğim çok daha fazla şey, çok fazla imkan var gibi. Bu benim için çok güzel bir his.

Ankara’ya ne diyorsun peki? Yarın akşam oradaki ilk konserini vereceksin.

Evet, orada vereceğim ilk konserim olacak. Beni neler bekliyor, merak ediyorum.

Ben de Ankara’da hiç bulunmadım ama Ankaralı arkadaşlarımdan duyduğum ve gördüğüm kadarıyla İstanbul’dan biraz daha farklı, belki de biraz daha özel bir dinleyici kitlesine sahip bir şehir.

Bu beni daha da heyecanlandırmaya başladı bile.

PAINLESS’tan bahsedelim mi biraz? Albüm yayınlanmadan önce “Duygusal olarak Miss Universe’ten daha açık bir albüm olduğunu düşünüyorum. Hislerimi açmaktan korkmuyorum.” şeklinde bir açıklama yapmıştın. Ben de bu albümün daha duygusal veya duygularla alakalı olduğunu düşünüyorum. Duygu yoğunluğu daha fazla olan bir albüm yapmada sana etki eden şeyler neydi?

Emin değilim. Aslında albüm bitene kadar ben de farkında değildim bunun. İstemsizce gelişti sanırım. Albümü pandemi döneminde kaydetmiş olmamın büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu süreçten önce çok fazla şarkı yazmıyordum aslında, yaratıcılığım tıkanmış gibiydi. Biraz kopuk bir haldeydim. Tekrar şarkı yazmaya başladığımda farkında olmadan doğal bir şekilde hislerim konusunda biraz daha açık ve dürüst olmaya başladım sanırım. Yeni şarkılar yazmaya devam ediyorum ve galiba bu durum şarkı yazımımı da etkiledi. Bazı şeyleri daha farklı anlatmaya başladım.

Albümün kayıt süresi boyunca sana ve PAINLESS’a etki eden bir kitap, film veya bu minvalde herhangi bir eser var mıydı?

Emin değilim, albüme etki eden şeyler materyallerden daha çok hislerdi sanırım.

Bir üstteki soruyla aynı gibi ama değil gibi bir sorum daha var. PAINLESS bir film olsaydı, bu hangi film olurdu?

Bence metropolde geçen, farklı insanların hayatlarıyla ilgili bir film olurdu kesinlikle. Paul Haggis’in Crash filmi gibi mesela. Birbirinden bağımsız insanların hikayelerinin aynı noktada bir araya geldiği bir film.

Yoğun olarak günümüzün modern sound’larından beslense de bana kalırsa PAINLESS’ta 90’lar eserlerinden bolca esinlenen bir sound da mevcut. Birkaç hafta önce ise mevzubahis 90’lar rock sahnesinin önde gelen singer-songwriter’larından PJ Harvey’nin Rid Of Me cover’ını paylaştın. Aynı dönemden cover’lamak için yanıp tutuştuğun başka sanatçılar var mı? Türk bir sanatçı mesela?

Evet, isterim aslında. Şu an Türkçe müziğe çok fazla hakim olduğumu düşünmüyorum ama çok isterim. Aklımda Türk bir şarkıcı yok şu an. Sade şarkılarından birini cover’lamak isterim doğrusu.

Biraz da şipşak soru-cevaplara geçelim istersen? Cevaplarını çok merak ediyorum doğrusu.

Kedi insanı mısın köpek insanı mı?

Muhtemelen köpek insanıyım.

Ev sevdiğin mevsim?

İlkbahar ya da yaz.

Hüngür hüngür ağlamana sebep olan son filmi sorsak?

Uçakta ne zaman film izlesem ağlıyorum ama onu saymayalım. Beni ağlatmasa da Nine Lives adındaki filmden dramatik olarak çok etkilenmiştim.

Bizimle paylaşmaktan çekinmeyeceğin bir guilty pleasure’ın var mı? Şarkı olur, yemek olur ya da başka herhangi bir şey?

Paris Hilton’ın Nothing in This World’ünü yeni keşfettim ve beğenerek dinliyorum.

Evindeymişsin gibi hissettiğin yer/yerler?

Yüzme havuzunun olduğu herhangi bir yer. Yüzmeye bayılıyorum.

Senelerdir kafanın içinde kira ödemeden konaklayan ve sürekli dönüp duran o şarkı?

Dönüp dönüp tekrar dinlediğim birçok şarkı var ama aklıma gelen ilk şarkı Kelis’in Millionaire’i. Bıkmadan dinlediğim bir şarkı.

Sorularımız bu kadar. Hoş sohbetin için teşekkür ederiz. Senin eklemek istediğin bir şey var mıdır?

Ben de teşekkür ederim. Bu akşamki konser için çok heyecanlıyım.

Bu tatlı röportaja imkan sağladığı için Nilüfer Yanya’nın Türkiye distrübitörü GRGDN‘a da teşekkürlerimizi iletmeden geçmeyelim.