“Hırslar da boşuna
Paralar da, kavgalar da boşuna.
“Bir hastaya vardın ise
Bir yudum su verdin ise”
Yunuuuus, Yunus
Gece vakti ev uyur, biz soğuk-ıssız
Odalarda oturur,
Ölümler, toprak, sahipsiz gölge…”
-Behçet Necatigil – ‘Sahipsiz Gölge’
Türkiye’deki underground müzik kültürünün, modern dönemde ana akıma en yaklaştığı birkaç örnekten biri olarak Jakuzi’yi göstermek mümkün. Ortaya çıktıkları “Fantezi Müzik”, 2016’dan günümüze büyüyen, büyüdükçe de grubun kitlesini koruyup genişlettiği bir albümdü. Albümün müzikal dünyasında parodik bir şekilde duyguları manipüle eden grup, dip ve karanlık sözleriyle dinleyicisinin zihnine kontrast kavramını usul usul işledi. Kapağından, şarkı isimlerine, melodilerinden, sözlerine her şeyiyle kontrastı bol bir albüm olan “Fantezi Müzik”in üzerinden tam 8 sene geçti. O zamanlar 20’lerinin ortasında olan grubun frontman’i Kutay Soyocak, artık 30’larının ortasına yaklaşırken, müziğe olan bakış açısında da değişiklikler olduğunu “Madalyon”un ilk yarısıyla iyice fark ettik. Bir intro ve outro’nun yer aldığı, 7 şarkılık albüm, aslında Madalyon anlatısının ilk yarısına denk düşüyor. İlk yarısıyla, ikinci yarı arasındaki fark nedir? Ya da, grubun neden böyle bir tercihi olduğu merak edilse de karşımıza çıkan en net cevap bütünlük oluyor. Albümün kapağında yer alan ve 1948 Londra Olimpiyatları’nın madalyası olan madalyon, hem grup için hem de 1948’de dünyada önemli bir eşik anlamına gelmekteydi. II. Dünya Savaşı sebebiyle düzenlenemeyen 1940 ve 1944 Olimpiyatlarından sonra, barışın ve hayata geri dönüşün organizasyonu olan 1948 Londra Olimpiyatları, dünya çapında “Nerede kalmıştık?” hissi yaratmıştı. Jakuzi’nin, 5 yıllık uzun bekleyişin ardından çıkardığı üçüncü albümü olan “Madalyon” ise, grubun müziğe olan tutkusunu hatırladığı ve bu sayede, “Nerede kalmıştık?” dediği albüm olmaya aday.
Jakuzi, 2016-2019 yılları arasında yayınladığı iki albüm, Almanya menşeli City Slang’le çalışmaya başlamaları, sadece Türkiye’de değil, Avrupa’nın birçok noktasında konser veren ve ilgi gören bir grup olmasıyla ilk büyük sıçramasını yaşamıştı. Ancak bu sürecin ardından gelen pandemi herkesin hayatını olduğu gibi, Jakuzi’nin de yolculuğunu değiştirdi. İlk başta sekteye uğrattı da diyebiliriz. Çünkü değil müzik, hayatla kurulan bağın değişip dönüştüğü bir süreçte aynı kalmak pek mümkün olmasa gerek. Bu ve benzeri sebeplerle geçen 5 yılın sonucunda Madalyon’un ilk yarısıyla öyle ya da böyle kavuştuk. İlk bakışta, albümün temelinde olan ‘Sahipsiz Gölge’nin güçlü bir post-punk dokusu olduğu için albüme post-punk demek kolaylaşıyor. Ama bu kadarla özetlemek pek mümkün değil. ‘Sahipsiz Gölge’nin neden albümün temelinde yer alan şarkı olduğunu irdelemek, Madalyon’un halet-i ruhiyesini anlamak için de elimizi kolaylaştıracak. Jakuzi diskografisindeki en ‘grup şarkısı’ diyebileceğimiz ‘Sahipsiz Gölge’nin harika bir synth melodisi olsa da, vokalden davula, gitardan üflemelilere, birbirinin alanına girmeden, birbirini öne taşıyan bir şarkı olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Bunun yanı sıra Kutay Soyocak’ın ilk iki albümdeki direkt anlatımının biraz değiştiğini, melankolik alegorilerin kol kola yürüdüğü bir noktaya gittiğini duyabiliyoruz. Şarkı sözü yazımıyla şiirin birbirinden farklı iki disiplin olduğunu bilsek de başta ‘Sahipsiz Gölge’ olmak üzere, tüm şarkıları birer şiir niyetiyle de okusak sanatsal bir tatmin elde edeceğimiz gerçeği ortada duruyor.
‘Çürük Düş’ ve ‘Korkuluk’ gibi ilk iki albümle yakınlık gösteren şarkılar da “Madalyon”un ilk yarısının dikkat çekenleri arasında. Ayrıca Brek’in yazıp bestelediği ‘Yalnızlar Caddesi’, Jakuzi albümü içinde Brek’le de hasret gidermemizi sağladığı için kalbimizi çalayazdı. Bu noktada intro ve outro konusuna değinmeden geçmemek gerekli. Madalyon anlatısının ilk yarısı olması sebebiyle görece kısa bir albümken, intro ve outro tercihi ‘onlar yerine bir şarkı daha mı yapsaydınız?’ dedirtmeye teşne. Böyle bir hayran eleştirisi gelse anlamak da görece mümkün. Ama grubun 2025’in ilk aylarına Madalyon’un ikinci yarısını sunacağını ve burada başlayan hikayenin orada biteceğini düşününce biraz daha mantıklı geliyor. Intro’da bir kapı açılırken outro, büyük bir araba kazasını işaret ediyor. İnfilak eden bir aracın içinden kurtulup, tamamen olmasa da değişen bir dünyayla yeni hayata merhaba diyecek gibi Jakuzi. Bunun detaylarına albümün ikinci yarısı çıkınca yeni bir yazıyla değiniriz, ancak Fransız balladlarından esinlenen ve chanson ekolünün devamı, yaylıların da bulunduğu, hiç duymadığımız bir Jakuzi’ye denk gelmemiz olası.
Bu albümün temelinde yatan bazı albümler var. Bunlardan biri ve belki de birincisi Ariel Pink’in 2017 çıkışlı “Dedicated to Bobby Jameson” albümü. O albümde Pink’le çalışan Dave Cooley, “Madalyon”un mastering işlemini gerçekleştirdi. Kutay Soyocak ve Soup Natsy mahlasıyla bilinen Bahri Onur Erol’un, Büyükada’da birlikte kaydedip mix işlemlerinin yanı sıra prodüksiyonunu da yaptığı albümün bir sonraki aşamaya geçmesini Cooley sağlamış desek abartmış olmayız. Tabii ki Memet İncili’den ve Vibes’tan da bahsetmek lazım. Büyükada’daki süreç tamamlanınca şarkıların vokal kayıtları için Vibes’a giden grup, ortaya çıkan atmosferin de katkısıyla “Madalyon”un gücüne güç kattı. Özellikle ‘Sahipsiz Gölge’ ve ‘Sür Beni’, Cooley’nin kendisinden isteneni çok iyi anlayıp tecrübesini konuşturmasının ürünü. Kutay Soyocak bu durumu, “Dave’in profesyonelliği, çalışma şekli ve albüme kattıkları, bizim yaptığımız mix’i güçlendirdi. Onun sayesinde, tam olarak duyulmasını istediğimiz gibi duyuldu.” şeklinde ifade etmişti.
Madalyon’un, aydınlık mı yoksa karanlık mı yüzüydü ilk kısmı, şimdiden bir şey söylemek güç. İçinde her şeyiyle Jakuzi tınlarken, yeniliklere açıklığını da belli eden bir üslup var. Üflemeli kullanan bir Jakuzi… Bize bir süre müsaade, tadını çıkaracağız bunun. Evet, ilk yarısı olduğu ve görece kısa bir albüm olduğu için tam tadını almışken sona eriyor. Ancak ikinci yarı çıktıktan sonra bu durum da ortadan kalkar muhtemelen. O süre zarfında albümdeki her bir şarkı sözünü muhtemelen ezberlemiş, 2025’in ilk ayları yaklaşırken tarihine dair teoriler üretmeye başlarız. Şimdilik ve muhtemelen bir süre daha bizi ararsanız ‘Sahipsiz Gölge’deyiz. Sizi de karışan ve sahibini aramaya gerek olmayan gölgelerin arasına bekleriz.
Yazan: Ant Arın Şermet