Sofia Coppola’nın başyapıtlarından biri olan “Lost in Translation”da harikalar yaratırken ilerleyen senelerde Hollywood’a damga vuracağı belli olan Scarlett Johansson için o dönem pek de iyi geçmemiş. Lost in Translation’daki rolün üzerine yapışmasından şikayetçi olan Scarlett Johansson, o dönemde yaşadığı sıkıntıyı anlattı.
“Lost in Translation’dan sonra, yıllarca bana teklif edilen her rol ‘kız arkadaş’, ‘diğer kadın’, kısaca bir seks objesi olmamla ilgiliydi. Bu döngüden çıkamadım. Cinselliğinize ve arzulanırlığınıza, gelişiminizin bir parçası olarak girersiniz ve kendinizde çiçek açmak heyecan vericidir. İstediğiniz kıyafetleri giyersiniz, kendinizi ifade edersiniz, sonra aniden arkanızı dönersiniz ve ‘Bekle, sanki ben sömürülüyormuşum gibi hissediyorum’ dersiniz; çok sert bir kelime olduğu için sömürüldüğümü söylemek istemiyorum. Bu terim çok ağır ama evet, bir tür sömürüydü.”
Başarılı oyuncunun kariyerindeki ilk yönetmenlik deneyimi olan “Eleanor The Great”, Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptı.