1980’lerin karanlık synth sound’unu müziğinin temeline alırken günümüzü de yakalamayı başaran Boy Harsher, çok yönlü bir proje. Savannah, Georgia’da yer alan bir sinema okulunda tanışıp günümüze ulaşacak bir ortaklığı başlatan Jae Matthews ile Augustus Muller, darkwave’in dünya çapında gözdesi konumuna gelmek için çok uğraştılar. 2013’te kurdukları Boy Harsher ile 4 albüm, 4 EP, 1 film ve ona yakın tekli çıkaran ikiliyi Türkiye’de sık sık ağırlama şansına eriştik. Son olarak 2023’te İstanbul’a gelen ve bir buçuk saat boyunca kendimizi kollarına bıraktığımız grup, 25 Haziran’da Epifoni organizasyonuyla IF Beşiktaş’a gelecek ve kaldığı yerden devam edecek. Biz de bu vesileyle Jae ve Augustus ile Zoom’da buluşup David Cronenberg sevgimizi paylaştık. ‘The Shrouds’un bir film değil de dizi olsa çok daha başarılı olacağı konusunda anlaştık. Müziğin yanında, film üretmeye de devam etmeyi planladıklarını öğrendik. Devamı için afiyet olsun. Konserde görüşürüz.
Hazırlayan: Ant Arın Şermet
- Boy Harsher müziğini birçok tür ve dönemdaşınızdan ayıran farklı bir aura’nız var. Bir yandan keskin ve mesafeli, bir yandan da çok cesur, seksi. Bir arkadaşım sizden bahsederken ‘eroticdarkwave’ diye bir tanım kullanmıştı. O günden beri aklımda yer alan bir tanımlama bu. Sizi ayrıştıran şey ne gibi bir yerden gelmeyeceğim ancak üreten taraftaki siz böyle bir şeyin farkında mısınız diye merak ediyorum.
Jae Matthews: Müziğimizde erotik olarak tanımlayabileceğimiz elementler olduğu fikrine katılıyorum. Vokal melodileriyle uğraşırken Gus’a her zaman ‘daha havalı, daha çekici’ bir şeyler çal diyorum. Ondan gelen melodileri vokalime yedirirken istediğime ulaştığımda ortaya böyle bir şey çıkıyor. Müziğimizin, soğuk, yakalayan ve seksi bir havası var.
Ek olarak, darkwave, synthpop ya da bizi nasıl tanımlamak istersen sana kalsın ancak, kendimizi bu türlerin ya da akımların birer parçası olarak görme konusunda emin değiliz. Biz sadece yapmak istediğimiz şeyi yapıyoruz. Siz gazeteciler, bazen bizim albüm üretirken verdiğimiz efordan fazlasını bizleri tanımlamaya uğraşırken veriyorsunuz. (Gülüyor)
- Müziğinize bakınca çok sayıda grup aklımıza gelse de özellikle 1980’lerin synth ve darkwave dünyasıyla olan bağınızı hissetmek pek de zor olmuyor. Boy Harsher’ı, Boy Harsher yapacak kadar sizi etkileyen gruplar, albümler veya başka şeylerin neler olduğunu soracağım.
Augustus Muller: Bizi her anlamda en çok etkilemiş albüm Yello grubunun 1985’te çıkardığı “Stella”. Kurdukları dünya onlara özel. Kullandıkları prodüksiyon hamlelerinden çok fazla şey öğrendim ve Boy Harsher’a da yansıttım. Jae’in vokallerini seven bir Boy Harsher hayranı bu albümü açtığında bizi kesinlikle daha yakından anlar. Çünkü vokalin, böyle bir müziğin içindeki yerini anlamamıza büyük katkı sağladı. Ek olarak görkemli ve şaşalı bir havaları var. “Stella”yı dinlerken kendimi bir film izliyormuş gibi hissediyorum. Kulağa garip gelebilir ama albüm dinlerken onları bir film ya da tiyatro oyunu olarak algılıyor beynim. Hatta çoğu zaman bir tiyatro oyunu olarak algılıyorum onları. Yello’nun “Stella”sı bu yüzden bir film gibi benim için. Onu sadece dinlemiyor, izliyorum. Hatta Jae adını da konuşabilirim. Dinlemiyoruz, izliyoruz. Benim için çok sinematik bir iş.
- İkinizin film okulunda tanışıp Boy Harsher’ı kurduğunu okumuştum. Müzik haricinde ilgilendiğiniz ve sizi üretirken etkileyen alanlar olup olmadığını merak ediyorum. Misal bana, “Titane” ile büyük başarı kazanmış Fransız yönetmen Julia Ducournau’nun evrenine çok uygun geliyor müziğiniz. Veya bu sene kaybettiğimiz David Lynch’in filmleri. Sizin sinema, edebiyat ya da bambaşka bir alandan kendinizi bulduğunuz neler var?
Jae Matthews: Beni yaratıcı anlamda en çok besleyen isim kesinlikle David Lynch. Boy Harsher’ın ötesinde bir sinemacı ve insan olarak onun eserlerinden çok şey öğrendim. Onun dünyaya yaklaşımı ve olayları anlatış şeklindeki tahmin edilemezlik, çok yönlülük kadar hiçbir şeyden etkilenmedim hayatımda. Karakterlere olan mesafesi ve iyi anlamda kullandığı çiğlik, Boy Harsher için bir şarkı yaptığımızda anlatmak istediğimiz hikayeyi kurarken ilk başvurduğumuz yer oluyor.
Julia Ducournau’ya ve “Titane”a da bayılırım. Hatta, umarım bu röportaj bir şekilde önüne Fransızcaya çevrilmiş şekilde düşer. Çünkü Julia Ducornau’nun sonraki filminin müziklerini yapmayı çok isteriz. Geçen günlerde Cannes’da yeni filminin dünya prömiyerini yaptı. En yakın zamanda izleyebilirim diye umuyorum. David Cronenberg de benim için çok kıymetli bir yerde duruyor. Hatta Gus’ın da çok sevdiğini biliyorum. Hem birlikte hem de ayrı ayrı Cronenberg’den çok etkilenmiş bireyleriz. Body horror türünün babası demekten çekince duymuyorum. “The Shrouds”u izlemiş miydin?
- Geçtiğimiz Ekim ayında İstanbul’daki bir film festivalinde izlemiş ve filmin fikrini beğenmiştim. Ancak bana soracak olursanız Cronenberg’in elindeki hikaye çok daha geniş kapsamlı bir işi hak ediyordu. Sanki filme yetiştirebilmek için birçok noktadan vazgeçmiş ve filmi özetleyip teslim etmiş gibiydi. Bir dizi olarak izlemeyi çok isterdim “The Shrouds”u.
Jae Matthews: Hmm, bak hiç böyle düşünmemiştim. Aslında haksızsın diyemem, bu konu üzerine düşüneceğim. Filmdeki bazı noktalarda kopukluklar ve oldu bittiler olduğu görüşüne katılabilirim. Ancak ben de başka bir görüş getiriyorum o zaman masaya; David Cronenberg’in sadece bu filmi değil, her filmi çok güçlü diziler olurdu. David Cronenberg yönetmese de “Dead Ringers”ın dizisi yapılmış ve ilgi çekici bir sonuç çıkmıştı ortaya.
Augustus Muller: Bunu söylemem klişe gelecek muhtemelen ama bugüne kadar hiçbir sinemacı son derece basit hikayeleri, David Lynch kadar çılgınca ve sürreal şekilde beyaz perdeye yansıtmadı. Ondan öğrendiğimiz en önemli şey bu. Müziğimizde devasa şeylerden, büyük gerçeklerden bahsetmiyoruz. Onun gibi yaklaşmaya çalışıyoruz. Neyi anlattığımızın değil nasıl anlattığımızın önemli olduğuna inanıyoruz. Bu sebeple, David Lynch’e her zaman minettar olacağız.
- Üstteki sorudan yola çıkarak sizin yönettiğiniz “The Runner”a dair de biraz konuşalım derim. Multidisipliner olan bu deneyiminizi bizimle paylaşır mısınız?
Augustus Muller: Unutulmaz bir deneyimdi. Bu deneyim sayesinde film yapmaya devam etmek konusundaki tutkumuzun en az müzik yapmak kadar güçlü olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Bizi besleyen bir durumdu bu yüzden. O yüzden önceliğimiz bir Boy Harsher albümünden önce yeni bir film yapmak.
Jae Matthews: Kendimi bildim bileli bir yönetmen olmak istedim. Böyle bir şansa erişmek ve ilk filmimizi yapmak benim için tam olarak bu sebeple çok değerli. Filmin bütün prodüksiyon süreci pandemide tamamlandı. O, evden çıkamadığımız zamanlarda… Filmi, yaşadığımız yer olan Massachusetts’te çektik. Film yapmak tahmin ettiğimizden daha zor ve test ediciydi. Ancak iş bittiğinde size ait bir filminizin olduğu gerçeğini bilmek en büyük ödüldü. Bir sinemacının en önemli meziyetinin film çekmek değil, problem çözmek olduğunu da Gus’la birlikte öğrendik “The Runner” sürecinde.
- “Yr Body Is Nothing” ile “Careful” arasındaki sürede hem prodüksiyon kalitesi hem de duygusal yoğunluk açısından ciddi bir kırılma gözlemlediğimizi söyleyebilirim. Bu kararı alma noktasında sizi neler tetikledi?
Augustus Muller: “Yr Body Is Nothing”i yazarken sonsuz bir turne döngüsündeydik ve boşluk bulduğumuzda bodrumuma inip şarkıları kaydediyorduk. Tam bir DIY (kendin yap) işiydi. Küçük mekanlarda ve partilerde çalıp kalan zamanımızı bodrumda geçiriyorduk. “Careful”a geldiğimizde işler biraz değişmeye başladı. Artık daha büyük mekanlarda konserler veriyorduk. Benim bodrumum dışında da üretim yapabileceğimizi görmüştük. Stüdyoya gidip ses mühendisleriyle çalışmaya başlamıştık.
Jae Matthews: Gus’ın söylediklerine şarkı yazımına dair bir şeyler eklemek istiyorum. “Careful” öncesindeki sürece kadar daha kendi yağında kavrulan ve işlerin ciddiye bindiğini, bilinen, büyümeye başlamış bir grup olduğumuzun farkında değildik. O güne kadar kendimizi sadece müzisyen olarak görüyor, ötesini düşünmüyorduk. “Yr Body Is Nothing” döneminde kendi var oluşumu ve hayattan beklentilerimi sorgulayan bir şarkı yazarıydım. Kendime hep “bu benim kariyerim mi?”, “istediğim kariyer bu mu?”, “müzik yaparak kendimi geçindirebilir miyim?” gibi sorular soruyordum. “Yr Body Is Nothing”, bunun sanatsal bir karşılığına dönüşmüş ve Gus’ın da söylediği gibi çok daha DIY şekilde hazırlanmıştı.
“Careful”un en büyük farkı, ikimizin de Boy Harsher’a tam manasıyla güvenmeye başlamasıydı. Çünkü, bu işi yaptığımızı, tanınmaya başladığımızı, ilgi gördüğümüzün bilincine varmıştık. O yüzden daha büyük, daha fazla hit olan, klasikleşebilecek bir albüm yazmak için her şeyi yaptık. “Careful”u daha dün baştan sona dinledim ve amacımıza ulaştığımızı fark ettim. Gerçekten büyük bir albüm. Çok fazla insana ulaştı. Birçok insan bu albüm sayesinde bizimle tanıştı. Gus’un söylediği bir şeye ekleme yapmak istiyorum. İlk kez stüdyoya girmenin yanı sıra ses mühendisimiz adresi olmayan, her an her yerde bulunabilecek biriydi. “Careful” döneminde kendimizi onun peşinden gidip İtalya’da bir köyde bulduk. Şarkılarımız neredeyse son haline gelmişti İtalya’ya gittiğimizde lakin o deneyim bile bize bir şeyler kattı. Normalde bir Boy Harsher şarkısı, ikimizin küçük bir odaya girip karşılıklı oturmasıyla oluşur. Gus ritmi ve melodiyi bulur, ben vokal melodisini şekillendiririm. Sonra sözler gelir, Gus, o sözleri çarpıcı hale getirecek hamleler yapar ve bir Boy Harsher şarkısı çıkar. “Careful”da böyle değildi.
- Türkiye’de size büyük bir ilgi var ve verdiğiniz her konsere yoğun talep oluyor. Siz de bizleri kırmayıp Türkiye’yle aranızı açmadan sık sık geliyorsunuz. Çok sıkışık bir turne takviminiz olduğunu bilmekle birlikte bu gelişinizde yapmadan dönmeyeceğiz dediğiniz bir liste yaptınız mı?
Jae Matthews: İstanbul’a bir gelişimde hamam gitmiştim. Çok değişik bir atmosferdi. Çünkü tek başıma değildim. Toplu bir kadın grubu vardı benim gittiğim gün. Düğünden önce hamama gidip eğlence düzenlemişlerdi. Ben de bir yandan yıkanıp gevşiyor, bir yandan da izlediğim şeyin kendine özgülüğü karşısında hayretimi gizleyemiyordum. İstanbul denince aklıma her zaman bu anekdot geliyor o yüzden. Bu seferki gelişimizde ne yapabiliriz bilmiyorum. Turne takvimimizi bir kontrol edeyim… Önceki gece Belgrad’da çalacakmışız. Sizden sonraki günümüz boş ve 27 Haziran’da Atina diyor… Bilmiyorum, umarım az da olsa şehre odaklanabilecek vaktimiz olur.
Augustus Muller: Şehri keşfedebilmek için elimizden geleni yapmayı umuyoruz ama ne kadar mümkün olup olmayacağını gelince anlayacağız. En olmadı çaldığımız ve kaldığımız yerin civarlarında vakit geçiririz.