AFTER THE DISCO

AFTER THE DISCO


Broken Bells


The Shins vokalisti James Mercer ile ülkemizde Tehlikeli Fare olarak bilinen mega prodüktör Danger Mouse’un süper grubu Broken Bells, dört yıllık bir aranın ardından geri döndü.

Hem çalmadık müzik aleti, hem de çalışmadık isim bırakmayan multi enstrümentalist yapımcı Danger Mouse, 2009 yılında Amerikan indie rock’ının en naif ve kült isimlerinden The Shins’in vokali James Mercer’ın aklına girerek Broken Bells’in temellerini atmıştı. Bir sonraki yıl grupla aynı ismi taşıyan ve kritiklerin öve öve bitiremediği ilk albüm yayınlandı. Daha önceki işleriyle kendi rüştünü ispat etmiş ikili; ilk albümleriyle hem kendi sadık kitlesini oluşturdu, hem de Grammy ödüllerinde ‘En İyi Alternatif Albüm’ dalında adaylığı kaptı. Böyle özel bir albümün ardından yayınlanan yeni albüm After The Disco; büyük beklentiler ve meşhur ikinci albüm sendromunu yaşama tehlikesiyle çıkageldi.

Albümün isminden ipucu aramaya kalkan varsa; Broken Bells, After The Disco ile disco’yu yeniden keşfetmiyor. Disco’yu oldukça ince görerek indie pop, psychedelic pop ve indie rock’ı harmanlıyor. Dinleyecilerini küçük adımlı figürlerden oluşan danslara davet ediyor.

After The Disco ilk albüm kadar büyülü olmasa da; çoğu şarkıda bulunan ve büyük olasılıkla Danger Mouse’un başının altından çıkan disco titreşimleri sayesinde dinlenilebilir olmayı başarıyor. Açılış şarkısı Perfect World’ün şakımakta olan sytnh’lerinde ilk kez tanık olduğumuz bu özellik; albüme sıcak bir giriş yapmamızı sağlıyor. Farklı tarzlardaki müziklerin birleşmesiyle harika bir şekilde başlayan albüme ismini veren ikinci parça; tekdüze bir tempoya sahip. Tempoyu yükleterek albümü tekrar rayına oturtmak; çoktandır ağızlara sakız olan Holding On For Life’a düşüyor. Özellikle şarkıdaki baslar ve synth’ler şarkıyı albümün koşar adım hit’i yapıyor. Albümün en iyi parçalarından biri olan Leave It Alone; nakaratları, dingin sound’u ve James Mercer’ın The Shins’ten alışkın olduğumuz o okşayan sesiyle dinleyenleri içki masası kurmaya itiyor.

Açılışıyla kulaklara iyi gelen The Changing Lights, iyiden iyiye albüme ısınmamızı sağlıyor. Tüm bunlar olurken; James Mercer’ın The Shins’ten aşinası olduğumuz delici sözlerinin Broken Bells ile daha eğlenceli bir kıvama gelmiş olması hoşumuza gitmiyor da değil. Başından sonunda nostaljik bir şarkı olarak nitelendirebileceğimiz Control, sonlarına doğru devreye giren üflemeli çalgılarla tadından yenmiyor. Lazy Wonderland ve Medicine ile hız kesen albüm; psych-pop’a selam durduktan sonra No Matter What You’re Told adlı parçayla devam ediyor.

Arada vites küçülteyim derken istop eden albüm; yer yer insanı sıksa ve ilk albüm kadar parlak fikirler içermese de, bazı parçalarıyla ağızlara yapışıp kalmayı başarıyor. Yeni müziklere ihtiyacınız var ve aynı zamanda belli bir kalitenin üstünde çıkması garanti bir şeyler mi dinlemek istiyorsunuz? Eğer öyleyse bu albüm, saydığımız dezavantajlarına rağmen sizin için biçilmiş kaftan.