LOVE LETTERS

LOVE LETTERS


Metronomy


Metronomy, Hot Chip’çilik oyanamayı bırakalı çok oldu. Nights Out’un new wave/disco kırması sound’u tasığını tarağını toplayıp gitti. The English Riviera’da İngiltere kıyılarına yanaşan lüks yat, Kaptan Joseph Mount ve ekibini alıp güneşli Kalifroniya sahillerine bıraktı.

Hayatımızın geri kalanını geçirmek istediğimiz tropik adadan sesleniyordu Metronomy artık bizlere. Bu seslenişleri, grubun bağımsız sahneden ana akıma biraz daha yaklaşmasına vesile oldu. Yeni albüm Love Letters ise; The English Riviera’nın bizlere ulaştığı tropik adadan 60’lı yıllarda gönderilmiş bir “Message in the bottle” özelliği taşıyor. Şişeden karşımıza çıkan aşk mektupları; bolca glam, bazı bazı psychedelic pop ve kimi zaman da o eski Metronomy usülü indie-dance’ten izler taşıyor.

Açılış şarkısı The Upsetter, Bowie’nin glam döneminden kalma bir ballad’mışçasına aşk mektuplarının ilkini Joseph Mount’ın kırılgan sesiyle okuyor. Minimum dozda synth’ler ve akustik gitar eşliğinde hem de.

Albümün ilk müjdecisi olan I’m Aquarius single’ı, aşkı yıldız fallarında arayan düşük tempolu bir pop hit’i denemesi. Anna Prior’ın repeat tuşuna basılı kalmış “Shoo doop doop ah”’larına karşı, Mount’ın nefesi üst üste 18 kere “I’m Aquarius” demeye yetiyor ancak. Hipnotize edici synth’ler parçanın gizli kahramanı olarak kayıtlara geçiyor.

Albümün ağır siklet şampiyonlarından Monstrous, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz The Doors üyesi Ray Manzarek’e özendiği synth’lerle şimdiye kadar Metronomy’nin elinden çıkan en iyi işlerden biri. Psychedelic müzikle indie pop’un karşılaşması sonucunda kazanan psychedelic pop oluyor.

“Albümle aynı adı taşırım, dans pistlerinde bir numarayım” motto’suyla hizmete başlıyor sıradaki şarkı Love Letters. Bir dakikalık melankolik trompet solo’sunun ardından davulcu/vokalist Anna Prior’ın da katkılarıyla 2014 yazının hit’lerinden birine kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. 7’den 70’e herkese aşk mektubu yazdırabilecek Love Letters’ın son çeyreğinde trompet, “Oynak bir şeyler çal” komutunu yerine getirmek için tekrardan işbaşı yapıyor.

Bu arada şimdiden söyleyelim; ikinci bir The Bay bekleyen varsa, afiyetle avcunu yalayabilir. Metronomy bu sefer takım oyunu oynuyor çünkü. Albümün bütünlüğünü korumak adına her şarkıyı aynı oranda yetkiyle donatıyor. Şarkı sözlerine baktığımız zaman da şimdiye kadarki en kişisel Metronomy albümüyle karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Eller havayacılık arayışı içinde olanlar ufak çaplı bir hayal kırıklığına uğrayabilirler.

Güldük, eğlendik. Metronomy çaldı, biz oynadık. Haydi gelin biraz temponun düşmesine izin verelim. Month of Sundays çalmaya başlasın, ballad ateşi tekrar yansın.

Olugbenga Adelekan’ın funk baslarla sahada basmadık yer bırakmadığı enstrümantal Boy Racers, synth pop’una aşık olduğumuz o eski Metronomy’nin şimdiye kadarki en deneysel synth pop denemesi sayılabilir.

Metronomy, mega teknolojik imkanlara sahip stüdyolara sırtını dönüp, The White Stripes, Tame Impala ve Madness gibi isimlerin kullandığı ünlü Toe Rag stüdyolarında soluğu almasının mevyelerini nispeten topluyor. Analog stüdyolar arasında oldukça saygın bir yeri olan Toe Rag, Joseph Mount’a kafasındaki konsept ve atmosferi yaratmasında oldukça yardımcı oluyor. Günün birinde “Metronomy, 60’lar veya 70’lerde müzik yapsaydı neler olurdu?” diye bir soru gelirse, Love Letters oldukça net bir cevap olarak karşısında duracaktır. Lakin; tek dezavantajı, zaman zaman koşmasını beklediğimiz temponun hiç oralı olmaması.

Mount’ın hem vokal, hem de şarkı sözleri bakımından zirvelerinden biri sayılabilecek The Most Immaculate Haircut, Love Letters isimini taşıyan bir albümün içinde yer almayı en çok hak eden şarkılardan biri.

“Nerede benim o tatlı tatlı synth pop yapan Metronomy’mim?” sorularına ilaç olan Reservoir ve düşük tempolu “Tam bir kapanış şarkısı” kod adlı Never Wanted’la kapanışı yapan Love Letters, 3 yıllık Metronomy’sizliğin açlığını gideriyor mu? Kısmen evet. Ağırbaşlı ve kolay sindirilebilir yapısıyla grubun çok daha büyük kitlelere hitap edeceği muhakkak. Tıpkı Joseph Mount gibi zamanla farklı müzikal arayışlara girdiyseniz, Love Letters oldukça doyurucu olabilir. Ama aklınız Pip Paine ve Nights Out’ta kaldıysa, bu albüm pek de size göre değil.

The English Riviera üzerine atılabilecek en mantıklı adımı atıyor Metronomy. Kendi doğal evriminin çerçevesinde oldukça “Beklenilebilir” bir hamle yapıyor. Zevkini çıkarmaya bakın!