Günümüzde 86 karatlık Kaşıkçı Elması’ndan kolyeleri ve göz acıtan pırlanta dişleriyle şarkıcıyım diye gezinen R&B icracılarının ilham perisi ve tanrısı olan D’Angelo a.k.a. Michael Eugene Archer, 14 yıl sonra küllerinden doğmak suretiyle geri döndü. “D’Angelo, R&B müzikte tektir, ‘Black Messiah’ onun kulu ve elçisidir” diyen şarkıcı, hayranlarından ayrı geçen 728 haftayı eritti ve onunla 12 şarkı pişirdi. D’Angelo, tereyağı gibi soul’u aldı, funk ile cızır cızır kızarttı ve havanda dövdüğü hip-hop’ı da katıp ortaya tadından yenmez bir albüm çıkardı.
D’Angelo’nun Milenyum bebeği Voodoo’dan çıkan videosu ‘Untitiled (How Does It Feel?’ yayınlandığında şarkıcının dudakları, triceps & biceps’lerinin dövmelerine bile gölge düşürdüğü kolları ve mercek altına alınan adonis’leri ön plana çıktı. Şehvete yazılmış bir aşk mektubunu andıran videodan sonra, ne yazık ki D’Angelo’nun müziği adonislerinin aksesuarı haline geldi. Şarkıcının konserleri sözlü taciz maratonlarına dönüşüp, araya bir de mahkemeler ve araba kazası girince, D’Angelo gereğinden fazla uzayan sezon arasına girdi.
14 yılı tamamen sessiz geçirmeyen şarkıcı, J Dilla, Q-Tip, Snoop Dogg gibi dostlarının albümüne beş çayına gitti, kendi kendine gitar çalmayı öğrendi ve 2012’de çok özlediği sahnenin tozunu özenle seçilmiş şarkılarla attırdı. Müzik sahnesinde, Guns N’ Roses’ın ‘Chinese Democracy’ albümü ile yarattığı etkinin R&B versiyonuna imza atan D’Angelo, aslında 2015’te çıkarmayı düşündüğü albümün tarihini Amerika’daki trajik gündem yüzünden öne çekti. D’Angelo albümünü, “Black Messiah tek bir kişi değil. Hepimizin ‘o’ lider olduğunu anlatan bir hissiyat” diye özetledi. ‘Black Messiah’ı, çok etkilendiği Ferguson olaylarında, Mısır’da ve Occupy Wall Street’te ayaklanan herkese, zor zamanlarda kör bir düzen içinde tutunabilecekleri bir dal olarak armağan etti.
‘Ain’t That Easy’ ile başlayan albümde D’Angelo ve grubu The Vanguard, insanı alıp 90’ların sonlarına ve 2000’lerin başına götürüyor. Çok tanıdık bir hisse, emsalsizliği katan albüm insanın haleti ruhiyesini mikser gibi karıştırıyor. 12 şarkının her birinde çok yakın bir arkadaşınızı seneler sonra ilk kez gördüğünüzde hissettiğiniz şeyi hissediyorsunuz. Çok şey değişmiş; ancak her şey eskisi gibiymiş hissiyatı uyandıran ‘Black Mesiah’, Prince’ın ‘Sing O’ The Times’ı nasıl ‘Purple Rain’den iyiyse; Sly & The Family Stone’un ‘There’s A Riot Goin’ On’u nasıl ‘Life’tan iyise, 2000 yılındaki Voodoo’ya her bakımdan fark atmayı başarıyor.
‘Aint That Easy’ ile albüme yumuşak bir başlangıç yapan D’Angelo, ‘Really Love’ şarkısındaki gitar soloları ve yumuşatıcı ile yıkadığı kadife sesiyle insanı aşk tünelinde iki buçuk dakikalık bir yolculuğa götürüyor.
Part I ve Part II’dan oluşarak albümde 7 dakika 46 saniyelik yer kaplayan ‘Back to the Future’, şimdiki zamandan memnun olmayan D’Angelo’nun geçmişe özlemini anlatıyor. Sözlerindeki melankoliye rağmen serotonine batırılmış melodiler, ‘Back to the Future’ı albümün güneş gören şarkılarından yapıyor.
Khalid Abdul Muhammad’in giriş monoloğunu üstlendiği ‘1000 Deaths’, birbiri içine girmiş vokalleri, kesik kesik basları, lise bandosunu andıran davulları ve nutuk kokan içeriği ile albümün en iddialı şarkılarından.
“All we wanted was a chance to talk / ‘Stead we only got outlined in chalk” sözleriyle ‘Black Messiah’ın ağır toplarından olan ‘The Charade’ yüzyıllardır süregelen sistematik ırkçılığa bir temiz küfür ediyor.
Politik yanı ağır basan ve doğru zamanlamanın kitabını yazan ‘Black Messiah’, D’Angelo hayranlarına cennette 56 dakika vaat ediyor. 40 yaşındaki şarkıcı, 14 yıllık nadastan sonra 12 şarkılık bir hasat mevsimi yaşıyor ve müziğiyle ikinci baharının tadını çıkarıyor.