MAN IT FEELS LIKE SPACE AGAIN

MAN IT FEELS LIKE SPACE AGAIN


Pond


Tame Impala’nın yükselişiyle beraber 60-70’lerdeki çamaşır suyu lekeli t-shirt’ler ve kafası bin dünya şarkı sözlerinin ana akım piyasada tekrar yer edinmesine şahitlik ediyoruz. Bu “Revival” hadisesinin en hasını icra edenler ise Avustralya’dan çıkıyor. Bu tesadüfün Tame Impala’yla bir alakası olabilir mi? Özellikle son yıllarda ülkenin güncel müzik dünyasına kazandırdığı isimlere bakarsak hayır. Adeta müziğin bacasız sanayisi gibi işleyen Avustralya, psychedelic rock başta olmak üzere elektronik müzik temelli onlarca heyecan verici grubu mancınıkla bizlere fırlatıyor. Bunların en köklülerinden biri de Pond. Yıllarca Tame Impala’nın kardeş grubu olarak lanse edilen, ama biyografilerine baktığımızda Tame Impala’nın büyük ağabeyi gibi duran Pond, istikrarlı üretim alışkanlığına yeni albümü Man It Feels Like Space Again ile kaldığı yerden devam ediyor.

Son olarak 2013 çıkışlı Hobo Rocket’la psychedelic rock’ta yüzde 70’lere varan dampinge giden Perth’li ekip, bünyesinde bulundurduğu eski Tame Impala basçısı Nick Allbrook’un önderliğinde kariyerinin en “olmuş” albümünü önümüze fırlatıyor. Lonerism’le kendi sound’unu mükemmelleştiren Tame Impala’nın ayak izlerini takip ediyor. Hobo Rocket ve öncesinde daha agresif hareketler sergileyen, el kol yapan, distortion’a ve pedala kurban hareketlerle psychedelic yüreklere şifa veren grubun bu sefer ehlileştiğini söylemek mümkün.

Albümün açılışını yapan Elvis’ Flaming Star’ın ilk 30 saniyesinde “Ben yanlış mı geldim?” demeniz mümkün. Soul/funk basların sizleri kapıda karşıladığı şarkı, Allbrook’un neden Tame Impala’dan ayrıldığını anlamamıza yardımcı olabilir. Kendi dehasında yaşayan Kevin Parker’ın kanatları altında kendini ifade etmekte güçlük çektiğini düşündüğümüz Allbrook’un farklı janralar arasındaki boyutlar arası yolculuğunun ilk uçuşunda catchy vokal melodileri eşliğinde Pond’un yeni dünyasına girişimizi gerçekleştiriyoruz.

Heroin Start’la kendi psychedlic rock tanımını modernizasyona sokan ve karanlık bir yola sağ ayağıyla adımını atan Pond, hülyalı gecelerinizin loş ışığı tadını yakalıyor. Orta karar temponun altını oyan davulların yükselişiyle şarkının en güçlü silahını deneyimleme fırsatını buluyor, reverb’ler arasında kendi suretinizi ararken beyninizin ikametini Perth’e aldırıyorsunuz.

Albümle aynı ismi taşıyan cengaver şarkıya sıra geldiğinde ise Pond’un en belirgin Lonerism fotokopisini görüyorsunuz. Bu fotokopi işlemi siyaz beyazdan öte, kimi anlarda önlü arkalı renkli bir hale bürünüyor. Synth ve gitarların anlık değişimleri karşısında Pond’u bizzat tebrik etmek istiyorsunuz. Psychedelic gökyüzüne bakmaktan afallayan bünyeleriniz için mesaiye başlayan Medicine Hat’le tempoyu bir tık aşağı alırken, Avustralyalı grupların yeteneği ve bunu somutlaştırmaları karşısında boynunuz kıldan ince hale geliyor.

Hobo Rocket dönemi Pond’una funk baslar eşliğinde yaklaşan Outside is the Right Side sayesinde grubun altıncı albümünde ulaştığı en ideal formuna selam verip, karşılığını da fazlasıyla alıyorsunuz. Psychedelic/pop/rock/funk ne varsa alıp tek bir kutuya sığdıran şarkı albümün en deli fişek anlarından birini sunuyor.

Videosunu izlediğimizde saygımızdan ve bünyemizin paralel evrene bonservissiz transfer edilmesinden dolayı önünde ceket iliklediğimiz Sitting Up On Our Crane’de Pond kariyerinin zirve anlarından birini tekrar tekrar dinleme arzusuyla doluyoruz. Şarkıdan öte sonik bir yolculuğun rotasını çizen bir sanat eseriyle karşı karşıyasınız. Yerçekimi ile ilişiğinizin kesilmesi kuvvetle muhtemel. Özellikle son iki buçuk dakikayı dikkatlice dinlerseniz bu düşüncemizde yanılmadığımızı görebilirsiniz.

Pond’un kendi zirvesini gördüğü ve “Tame Impala’nın kardeş grubu” tanımından çok daha fazlasını hak ettiğini bir kez daha kanıtladığı Man It Feels Like Space Again, 2015’in müzik açısından fazlasıyla verimli geçeceğini müjdeliyor. Bakalım; Tame Impala’dan nasıl bir karşılık gelecek?