UNDERTOW

UNDERTOW


Loveless Kardeşler hedef büyütüyor


İki kişilik rock’n’roll gruplarının devri yeniden başladı… Yakın geçmişte The White Stripes’ın yaktığı ateş, Death From Above 1979’la iyice harlandıktan sonra, canlı performanslarda çok kişilik grup formatına dönse de The Black Keys’le ejderha alevi formuna kavuştu.

İngiltere, son birkaç yıldır sınırları içinden çıkan iki kişilik projelerle, çok kişilik grupların bile kolay kolay tutturamadığı kimyayı tutturabilen isimleri piyasayla tanıştırdı. Özellikle Royal Blood’ın ana akıma yaklaşması ve Mercury Prize’a aday olması, bu durumun en önemli örneği sayılabilir. Yeni jenerasyondan SLAVES de, yakın zaman içinde yayınlayacağı ilk albümüyle iki kişilik gruplar arasında daha çok söz sahibi olabilir. Bir de Drenge var tabii…

2011 yılında Eoin Loveless ve küçük kardeşi Rory Loveless tarafından Derbyshire’da kurulan Drenge, 2013 çıkışlı ilk albümüyle müzik eleştirmenlerinin birçoğundan tam puan aldı. Grupla aynı ismi taşıyan bu albüm, çiğ ve güçlü rock’n’roll sound’unu kimi zaman grunge’ın mirasını emanet alıp, post-grunge akımıyla birleştiriyordu.

Sonucunda geniş bir hayran kitlesine hitap etmeleri pek uzun sürmedi. Ama bir Royal Blood etkisi yaratacak kadar ana akıma yaklaşamadılar. Bu durumda, Royal Blood’a göre daha az radyo dostu şarkıya sahip olmalarının büyük payı vardı. Yetenek namına ise kesinlikle onlardan aşağı kalır yanları olmadığını söyleyebiliriz. İkinci Drenge albümü Undertow, ikilinin kısa sürede ne kadar olgunlaştığını ve yeteneklerini daha verimli bir şekilde kullanmayı öğrendiklerini ilk şarkıdan itibaren bas bas bağırıyor.

Prodüktör koltuğuna AM albümünde Arctic Monkeys’le çalışan Ross Orton’ı oturtan Loveless Kardeşler, kendi dinamiklerini güncelleyecek bir yenilik daha barındırıyorlar. Çocukluk arkadaşları Rob Graham, albümdeki üç şarkıda Drenge’e üçüncü olarak ikilinin yeni sound’una katkıda bulunuyor.

Undertow, ilk albüme göre çok daha oturaklı, olgun ve ne yapmak istediğini bilen bir kayıt. O ünlü ikinci albüm sendromundan zerre etkilenmişe benzemiyor. Açılış şarkısı Running Wild, Drenge’in Undertow’daki melodi zulasının ne kadar geniş olduğunu baştan belli ediyor. Esasında albümün en önemli kozu da bu… Loveless Kardeşler, beton gibi gitar riff’lerini çok daha melodik bir anlayışla upgrade ediyor. Sonucunda, bugünlerde kayda değer örneklerine pek rastlayamadığımız gitar müziği adına hayırlara vesile bir kayıt ortaya çıkıyor.

Direksiyonu 90’lar başındaki grunge’ın altın çağına kıran Running Wild’ın ardından davulun başrole geçerek gitardan rol çaldığı Never Awake başlıyor. Akılda kalıcı gitar melodileri, güçlü davul ritmi arasında “Ben buradayım.” demeyi yine de başarıyor. Eoin Loveless’ın vokal performansının iki yılda kat ettiği yol takdire şayan.

Grubun, sık sık karşılaştırıldığı The Eighties Matchbox B-Line Disaster’la bir kez daha karşılaştırılmasına sebebiyet verecek We Can Do What We Want, tipik bir pogo ateşleyicisi. İki buçuk dakikalık son single Favourite Son, yükselen tempoyu sabit tutmayı başarırken Drenge’in alıştığımız keskin sound’unu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Drenge’in Undertow’daki başarısı, ilk albümü bile gölgede bırakmayı başarabiliyor. Bloodsports ve Fuckabout gibi ön plana çıkmış şarkılar, bu albümde görevlerini The Snake ve Side by Side’a devrediyor. Bu şarkılar, öncülerinden aşağı kalır yanları olmamasının haricinde, Drenge’in kısa sürede geçirdiği evrimi görebilmek adına son derece başarılı.

Undertow’un kontrollü enerjisi, kaliteli prodüksiyonu ve beton gibi bestelerle dolup taşıyor oluşu, rock’n’roll adına yılın en önemli anlarından birine tanıklık etmemizi sağlıyor. 2015’in bitmesine daha çok var, ama şimdiden Loveless Kardeşler’in vurdu mu yıkan albümünü hafızamıza farklı kaydettik bile…