LOVE & HATE

LOVE & HATE


İki duygu da bütün ihtişamıyla yıkıma hazır


İyisiyle kötüsüyle değil, rüya gibi geceleri ve cehennem gibi kavgalarıyla meşhur ilişkiler sona erdiğinde bitiş çizgisinde karşımıza genelde üç tane zarf çıkar.

Bu zarflardan ikisini açtığınızda bahsetmiş olduğum ilişkiden çıkan insanların birbirlerini nefes almadan suçladıkları, sanki olan biten her şeyden karşı taraf suçluymuşçasına roketatarla sinkafları eski sevgiliye yapıştırdıkları tutanaklar çıkar. İki mektup da akıl oyunları, yalan dolan, abartı, sanrı ve nefret doludur çünkü iki sevgili, temel oluşturmadan çıktıkları bina çöktüğünde karşı tarafı malzeme çalmakla suçlar. Bir nefes alıp baktığınızda ise yüzde doksan iki taraf da haksızdır. Binanın çökmesi iki tarafın da suçudur. Bu suçu tane tane maddeleyen üçüncü mektup ise gerçekten ne olup bittiğini anlatan, bir nevi ilişkinin veya travmatik olayın aynası işlevini gören bir hikayeler örgüsüdür.

2012’de çıkarmış olduğu Home Again ile bu ilk iki zarfın çizgisinde sürüklenerek kariyerini sağlam ve samimi bir limana bağlayamayan 1987 doğumlu Michael Kiwanuka sonunda hayatı, travmaları ve kalp kırıklıklarıyla yüzleşmeyi göze alarak üçüncü zarfı açıyor ve Love & Hate her dinleyişte güzelleşerek tadından yenmeyen bir hale bürünüyor.

Peki dört yıllık sessizliğinde hep kendini sorgulayan, bir ara müziği bırakmayı bile düşünen Kiwanuka, günümüzde Coldplay gibi stadyum ve stadyumlar doldurabilen bir grupla kıyaslanacak hale nasıl geldi? Kendisinde eksik gördüğü özellikleriyle öpüşüp barışarak, eksiklerini yüceltip, en başta neyse o haline dönerek diyebiliriz.

Müzik piyasasında parmakları sihirli değnek işlevi gören sayılı prodüktörden birisi olup Danger Mouse diye sokakta bağırsanız dönüp bakacak olan Brian Burton; Gorillaz, Red Hot Chili Peppers ve The Black Keys’ten sonra yine bir sanatçıyı kariyerinin ortalarında alıp taşıyabileceği en üst lige taşıyor.

2012’de kazanmış olduğu BBC Sound of 2012 ödülünden sonra ana akım medyanın Bill Withers’tan Rodriguez’e, Gil Scott-Heron’dan Marvin Gaye’e kadar kıyaslanmadık sanatçı bırakmamasıyla kafası güzelce karışan Kiwanuka, ikinci albümünde Django Unchained ve O Brother Where Art Thou?’nun karışımı olacak hissiyattaki bir albümü buram buram Kuzey Londra kokan, göğüste ılık bir depresyon bırakan bir atmosfere sarılı bir şekilde servis etmeyi tercih etmiş, iyi ki de böyle yapmış.

Nicolas Jaar’ın grubu DARKSIDE’ın elektronik bir Pink Floyd denemesi olan Psychic albümü eğer soul bir evrende geçseydi açılış şarkısı gayet Cold Little Heart olabilirdi. 10 dakikalık bir yarı enstrümantal albüm girişinden, çıkıştaki The Final Frame’in cayır cayır gitarlarına kadar geçen 54 dakika boyunca biten ilişkileriniz, kafanızda bitmeyen ilişkileriniz, sonuçlarından korktuğunuz için belki de hiç bitiremeyeceğiniz ilişkileriniz aklınızdan geçiyor ve kalbinize ufak ufak Rambo bıçağı darbeleri atılıp, bıçak sağa sola geniş açılarla çevriliyor. Sonuçta salçalı olan üçüncü zarfı açmak da beraberinde bunları getiriyor ve Michael Kiwanuka da ikinci albümünde ruhen inanılmaz bir sıçrayış yaparak mükemmele yakın bir albümle soul, funk ve folk sularındaki limana gemisini uzunca bir süre kalmak üzere sapasağlam bir kazıkla bağlıyor. Love ve Hate kelimelerini sipariş ederken supersize eden sanatçıyla uzun seneler görüşmek dileğiyle…