inceleme: wunderhorse – midas

inceleme: wunderhorse – midas


midas'ın dokunuşu wunderhorse'u da altına çevirdi


Midas. Bolluğun, şaşanın, her şeyi en değerli yapmanın, altına dönüşmenin, tatminsizliğin lanetiyle özdeşleşen tanrı. Su içemeyen, yatamayan, sevdiklerine dokunup altına dönüşmesine neden olan, lanetin en acımasız haline maruz kalan mit. Normal şartlarda neden olan yerine, sağlayan demek Türkçe’ye daha uygun. Sonuçta altın ve istenen şeylerin gerçekleşmesi olumlu ele alınır. Ancak Midas’ın hikayesinde durum böyle olmadığı için neden olan daha doğru bir seçim. Ki bu lanetten kurtulmasının bedelini eşek kulaklarıyla ödemiş, bahtsız bedevi biri kendisi… 2019’da kurulan ve ilk adımlarını pandemide atmaya başlayan Wunderhorse, ikinci albümünde Midas’ın dokunuşunu hissetti. Umut veren ama ortalama bir ilk albüm olan “Cub”, grubun sonraki adımlarını takip etmemiz için yeterliydi. Ancak, Communion Group etiketiyle çıkan “Midas” gibi komple, olgun, özgün ve dolu dolu bir albümü beklediğimizi söylemek yalan olur. Çünkü grubun kemik hayran kitlesi dışında dünyadaki hemen hiçbir müzik platformu Wunderhorse’un adını önümüzdeki 5-10 senenin grupları arasında geçirmiyordu. Albüme adını veren şarkı olan ‘Midas’ın çıktığı gün oldukça doksanlar bir agresiflik ve açlık duymak mümkündü gruptan. Sonrasında gelenlerle birlikte albüm, doksanların açlığını ve iyi anlamdaki çiğliğini alıp 2020’lerde müzik yaptıklarının bilincinde bir kayıtla dinleyiciye sundu. Albümün kapağından, klip estetiğine bu çift zamanlılığın bir aradalığı görülebiliyor.

Jacob Slater, Jamie Staples, Pete Woodin ve Harry Fowler dörtlüsü, 10 şarkılık albümü olabildiğince basit tutma taraftarı bir yol çizdiler. Tek kelimelik şarkı isimleri. Kapanış şarkısı ‘Aeroplane‘ dışındaki her şarkının 3-5 dakika aralığında olması ve çok temiz bir kayıt. ‘Aeroplane’e ayrıca geleceğiz. Bu noktada Grammy ödüllü prodüktör ve ses mühendisi Craig Silvey’nin adının geçmesi gerekiyor. Grup üyeleri, Silvey’nin bu albümün ulaşacağı başarıdaki en önemli isimlerden biri olduğunu kabul ederken, gruptan önce, onun “Midas”a inandığını söylemekten çekinmediler.

Albümdeki tüm şarkıların sözlerini yazan isim, grubun sesi Jacob Slater’dan başkası değildi. İlk albümde biraz daha şairane havalarda olan Wunderhorse’un bu albümde, yer yer tekrara dayanan ve ezberi kolaylaştıran basit şarkı sözleri seçimi önemli bir değişimdi. Basitten kastımızı açmamız lazım. Çünkü bilinen anlamıyla, üzerine çok düşünülmemiş bir basitlik değil, nasıl bir yerden gelirseniz gelin, kaç yaşında olursanız olun, şarkılarla özdeşlik kurabilmenizi sağlayan bir basitlik. ‘Rain’, ‘Emily’, ‘July’ ve ‘Cathedrals’, bu konuyu oldukça iyi özetleyecek donanıma sahipler. Ayrıca Jacob Slater’ın sesindeki değişim ve gelişim, Tarkan’ın 2001’deki yurda geri dönüşünden sonraki en fark edilir değişim ve gelişimlerden. 10 şarkının tamamında sesini zorlaması gereken Slater, şarkıların duygusunu attığı çığlıklarla değil, çığlıklara eşlik eden öfke, kabullenme, bıkkınlık, umut gibi duygu geçişlerine sahip vokal melodileriyle sağlıyor. Tam da bu noktada, daha kurulalı 5 sene olmuş, henüz ikinci albümünü yayınlamış bir grubun, benim diyen müzisyenlerin çıkarmakta zorlanacağı seviyedeki dolu dolu albümünün arkasındaki ilhamları merak etmeden duramıyor insan. O yüzden grubun röportajlarını dip köşe tarayıp şu isimlerle karşılaştık.

Nirvana, Pixies ve PJ Harvey dinlemeden geçirdikleri gün olmadığını aktaran Jamie Staples ve Harry Fowler, Fontaines D.C.‘nin “A Hero’s Death” albümünden de oldukça etkilendiklerini ve “Midas“ın üretiminde onlara yol gösteren albümlerden biri olduğunu söyledi. Bir yandan shame, Bob Dylan ve erken yaşta kaybettiğimiz Jason Molina’nın zihnindeki en karanlık kapıların açıldığı yolculuk Songs: Ohia, Wunderhorse’un “Midas” sürecindeki önemli isimler. Ama belki albümün içeriğiyle temelde benzemese de -‘Arizona‘ hariç- The Beatles’ın “Rubber Soul” albümünü defalarca kez dinlemişler. Pete Woodin’in evine gidip “Rubber Soul” plağını pikaba takıp birbirleriyle müziğe dair sohbet edip, yeni fikirler üretmişler. Bir başka deyişle “Midas”ın en görünür yerinde olmasa da temelinde The Beatles ve The Beatles’ta değişimin işaret fişeği olan “Rubber Soul”un büyük bir yeri var.

Midas’ın altına dönüşmesinin sebebi Midas dokunuşu değil. Midas’ın altına dönüşme sebebi, belki günümüzdeki tüketim alışkanlıklarının bir yansıması olarak her şeyi karmaşık hale getirmeyip dümdüz derdini anlatması. İçten gelen, içini döken ve bu sayede içini açmanın ferahlığıyla temiz bir soluk alan bir albüm. Bu sebeple de objektif bir yerden olmasa da kişisel olarak albümle olan bağımı güçlendiren şarkıya, 8 dakikalık dertleşmeye, ‘Aeroplane’e değinmek istiyorum.

Oldukça Bob Dylan’ı andıran bir vokal yöntemi ve melodisiyle açılan şarkının, ilerledikçe Jason Molina’nın nefesini hissedecek ölçüde Songs: Ohia’yı andırması tüyleri diken diken yapıyor. Jacob Slater, her “I can’t stand it” dediğinde oldukça dingin ilerleyen gitar ve davulla bir yerden bir yere savrulmak mümkün. Daha doğrusu, savrulmamak mümkün değil. Ardından gelen ikinci verse ise kalp kırıcı bir sadeliğe sahip.

“I got an aeroplane in my backyard
It’s been grounded for some time
Broken wings and busted windows
Won’t you come and, and make it fly?”

Ama albümün ve ‘Aeroplane’in kapanışındaki o 4 dakikalık enstrümantal bölümdeki gitarların verdiği duygu Midas’ın, kendi lanetiyle çektiği acı, kazanabilirim umuduyla kaybettiği her şey; dinleyicinin kazanabileceğini düşünürken kaybettiği her fırsatı, insanı, olayı, anıyı hatırlatıyor. Burada ve bütün albümde karşılaştığımız açıklık ve direktlik bu sebeple kıymetli. Midas’ın dokunuşu binlerce yıl sonra bir şeyi daha altına çevirdi. Ve bu sefer altına dönüşmesi bir lanet değil, bir ödül.

Puan:⭐⭐⭐⭐⭐

Yazan: Ant Arın Şermet