içimizdeki değil, kalbimizdeki irlandalılar: fontaines d.c.

içimizdeki değil, kalbimizdeki irlandalılar: fontaines d.c.


günümüzün en özel gruplarından birini yakından inceliyoruz


Yazan: Ant Arın Şermet

Mustafa Denizli, 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası’na gitmek için son aşama olan İrlanda’yı eleyip ‘içimizdeki İrlandalılar’ tabirini kullandığında belki de bu kadar günlük hayatın parçası olacağını bilmiyordu. Bizler, müzikseverler için İrlanda’nın her zaman müzik haritasında kıymetli bir yeri olsa da son 10 yıllık süre zarfında yaptıkları patlama ve bu patlamanın başını çeken Fontaines DC, dünyanın en büyükleri arasına girmek için emin adımlarla ilerliyor. Hatta Ağustos’ta çıkan “Romance” ile birlikte en büyükler arasına girdiğini bile söyleyebiliriz. Tek başlarına verdikleri büyük konserlerde on binlerce bilet satabilmeleri ve hayranlarını kapalı gişeye alıştırmaları bunun en bariz yanlarından… Bizler de 29 Haziran akşamında Küçükçiftlik Park’taki yerimizi alarak günümüzün en büyük gruplarından birini ilk kez canlı izleyeceğiz. Pekala, Fontaines’e 2022’de “the next big thing”, yani sıradaki büyük grup denmesine neden olacak gücü nereden geliyor ve neden post-punk’ın bayrak gruplarından biri, belki de birincisi? Bunu ve grubun şu ana kadarki sürecini dip köşe bi’ inceleyelim.

Britanya usulü post-punk’ın arkasındaki beyin desek abartmış olmayacağımız prodüktör Dan Carey, ilk albümleri “Dogrel”den itibaren grupla mesafesini hep yakın tuttu. Bu yakınlık, uyuma; uyum da kısa sürede çıkan muhteşem albümlere evrildi. İrlanda’dan çıkan, yirmilerinin ortasındaki 5 insanın bıçkın gibi duran ama aldıkları müzik eğitimi ve edebiyat tutkularıyla katmanlanan “Dogrel”, muhteşem bir ilk albümdü. Grubun frontman’i olan Grian Chatten’ın, W.B. Yeats ve James Joyce hayranlığını, basit olayları en direkt anlatımla dinleyiciye hissettirebilme yetisi daha ilk günlerden gelişmişti. Bir yandan da ‘Dublin City Sky’, ‘Liberty Belle’ gibi daha orta tempo şarkıların şiirselliği de grubun büyük bir gelecek vadettirdiğinin yansıması oldu. IDLES ile çıktıkları turnede iyice pişmeye başlayıp “A Hero’s Death” gibi bir modern dönem insanının kendine ağıdıyla çıkagelen grup namını, Ada coğrafyasının dışına çıkardı. Okyanusu aşmaya başlayan ünleriyle bağımsız müziklerle ilgilenen listelerin de ana akım listelerin de değişmezi haline geldiler. Ki bunu ‘I Don’t Belong’ gibi bir şarkının başını çektiği albümle yapmaları, her zaman yansıttıkları “biz buyuz, işinize gelirse” tavrının göstergesi oldu. Tabii 2 yılda 2 tane çok iyi albüm çıkınca Dublin’de kurulup merkezini Dublin belirleyen grubun İrlanda’dan taşınma vakti geldi. Kariyerlerinin bir sonraki ve şu ana kadarki en büyük adımı için büyük çoğunluğu Londra’ya olmak üzere İngiltere’ye taşındılar. Bu süre zarfında hayatlarında ilk kez evlerinden uzakta olmaları İrlanda’yla kurdukları bağın da daha içsel bir yere dönüşmesine neden oldu. Çünkü “Skinty Fia”, her yerinden İrlanda akan, kanlı geçmişin hesabını soran ve yer yer evini bırakıp Londra’ya gitmeyi de sorgulayan, tam bir orta parmak çekme albümü oldu.

“Skinty Fia”. Yani, geyiğin laneti. Geyiğin, İrlanda kültüründe kapladığı büyük yeri düşününce albümün figürü olarak neden seçtiklerini anlamak kolaylaşıyor. Ancak öyle bir albüm ki “Skinty Fia”, içinde tek bir boş şarkı olmadığı gibi favori şarkıyı seçmek de imkansız. Çoğu kişi farklı cevap verebileceği gibi kendi içinizde de net bir şarkıyı yönelmek güç. Ayrıca edebiyattan, siyasete, günlük hayattan, kimliksizliğe kadar birçok konuyu deşe deşe ortaya çıkardıkları sonuç da takdir edilesi. Ki takdir de gördü. Kuzey Amerika’yı Arctic Monkeys’in açılışı olarak turladılar. 2022 yazında Avrupa’nın büyük çaplı bütün festivallerinin gözde gruplarından oldular. Böylelikle de Partisan Records ile yollarını ayırıp bir sonraki büyük adım için XL Recordings’e geçtiler. XL Recordings çatısı altındaki ilk albümleri de 23 Ağustos’ta çıkıp grubun büyük sıçramasını nihayet gerçekleştirdiği “Romance” oldu. Bu albüm için imajlarını tamamen değiştirip, doksanların sonuyla milenyumun ilk yılları arasında bir noktaya konumladılar.

Şarkılar hiç olmadığı kadar kişiselleşti. Kişiselleşme aslında çok da doğru bir tanımlama olmayabilir. Bir klişeye dönen “çocukluğunuza dönelim” kalıbını müziklerine yansıttılar. Doksanların ortasında doğan ve 30 yaşına henüz giren grup elemanları, etkilendikleri grupların izinden giderek Fontaines D.C. gibi tınladığı kadar onları Fontaines D.C. yapan gruplar gibi duyulmaya hazırlanıyorlar. Bu da “Romance”in bahsettiği ya da bahsetmeye teşne olduğu romantizm olsa gerek. Ki albümün bir referanslar bütünü olduğu da karşımızda duran gerçeklerden. Andrea Arnold’ın yeni filmi “Bird”den görüntülerle oluşturulan ‘Bug’ın klibine ya da korku, gotik sinemasını direkt kucaklayan ‘Here’s The Thing’in videosunu müzik dışındaki tarafta gösterebiliriz. Ki grup elemanlarının bir noktadan sonra kliplerde gözükmeyi bırakması, Fontaines DC’nin yarattığı ‘havalı’ tavrın sonucu.

Bazı gruplar doğru zamanda doğru yerde olarak büyük sıçramasını yapar. Bazı gruplarsa her dönemde hayatta kalabilecek, zamansız bir özgünlüğe sahiptir. Kimsenin dayatmasını kabul etmeden, ne istiyorsa onu yapar. “İşinize gelmiyorsa” deme cesaretleri vardır. Fontaines D.C., 2019’da yayınladığı “Dogrel”den beri bunu söyleyen ve söylediğini hareketleriyle destekleyen bir grup. İnandığı doğruları müziğine ve günlük hayatına aktarmalarıysa onları özel yapan şeyin ta kendisi. “Romance”in etkisinin böylesine büyük olması ve Barack Obama’nın listesine bile girmesi, -ki Fontaines’in tam olarak karşısında olduğu şey de bu- doğrunun zamansız olduğunun ispatı. İlk adımlarından beri takip etme şansına erişmekse, biz müzikseverler için büyük şans. Bu şansı kullanmaya devam etmek umuduyla.