2010’ların hemen başında Madrid’de, Ana García Perrote ve Carlotta Cossials’in kurduğu HINDS, o günden bu yana ara vermeden müzik üretiyor. Indie müziği yer yer punk’a yaklaştıran ikili, 2020’de çıkardığı “The Prettiest Curse” ve geçen sene yayınladıkları “VIVA HINDS” ile ivmelerini oldukça yükselttiler. Başta kendi ülkelerinin en önemli müzik festivali olan Primavera’nın kadrosuna girdiler. Öncesinde de Avrupa’yı köşe bucak gezecekleri bir turne açıkladılar. Şanslıyız ki o turnenin bir ayağı İstanbul’da olacak. 12 Şubat’ta, yani yaklaşık 3 hafta sonra Blind’da izleyeceğimiz grubun kurucularından Ana García Perrote ile HINDS’ın dününü, bugününü konuştuk. Ayrıca İstanbul’u bayağı seviyorlarmış. Yani bize öyle geldi. Abartmıyor gibiydi. Neyse, biz sizi direkt grupla buluşturalım. 12 Şubat’ta da görüşelim. Öpücük. Kalp.
Hazırlayan: Ant Arın Şermet
- Müzik yapmaya Deers ismiyle başlamıştınız. Lakin sonrasında Kanadalı The Dears ile isim benzerliği kaynaklı olası bir yasal süreç oluşmaması için isminizi HINDS, yani dişi geyik yaptınız. İsminize karar verişi hikayenizi hem oldukça komik hem de duruşunu koruyan bir noktada görüyorum. Belki bu isim hikayesinden olur ama HINDS nasıl ortaya çıktı?
- Ben sizi 2020 tarihli “The Prettiest Curse” albümünüzle keşfetmiş ve tercih ettiğiniz o enerjik garage sound’una hayran kalmıştım. Bu sene yayınladığınız “Viva Hinds” bunun daha da kuvvetlenmiş haliydi bana sorarsanız. Albümün üretim aşamasını sizden dinlemeyi isteriz.
Bu albümü Fransa’da iki farklı evde kaydettik. Evleri kiralayıp tüm mobilyaları yerinden oynatarak stüdyoyu kendi ellerimizle inşa ettik. Tüm pencereleri battaniyelerle kapattık ve oturma odalarını kayıt odalarına dönüştürdük. Albümün kaydında yalnızca dört kişi yer aldı: biz ikimiz, prodüktörümüz Pete Robertson ve ses mühendisimiz Tom Roach. İki farklı araba kullandık ve herkes kendi favori ekipmanlarını araçlarına yükledi. Bu şekilde çalışmak, saat baskısı ve normal stüdyoların yüksek maliyeti olmadan, gerçekten harika bir deneyimdi. Pete, fikirlerimizi ve hislerimizi sese dönüştürme konusunda inanılmaz bir prodüktördü. Tom da her gitar partisyonu için mükemmel pedal ve penayı bulmayı başardı. Ayrıca bu albümü bir ikili olarak kaydettiğimiz ilk seferdi ve gerçekten hiç durmadan çalıştık. Ancak bu süreç daha özgürleştirici bir deneyim sundu. Bir grup içinde olmak bazen, müzik yaratmaktan ve daha büyük bir şey ortaya koymaktan çok, hisler ve egolar üzerine kararlar almakla ilgili hale gelebiliyor. Bu sefer ekibi sadece dört kişiye indirmek bize büyük bir özgürlük getirdi. Bu, albümün yapımı sırasında hiçbir şarkının zarar görmemesini ve tam olarak nasıl duyulmasını istiyorsak, öyle duyulmasına olanak sağladı.
- The Vaccines’in eski davulcularından olmasının yanı sıra önemli bir prodüktör olan Pete Robertson albümün prodüktörlüğünü yaptı. Beck gibi son 30 yıla kendi alanında önemli iz bırakmış bir müzisyenden, günümüzün en gözde gruplarından Fontaines DC’nin frontman’i Grian Chatten’a, önemli isimlerle bu albümde iş birliği yaptınız. Bir sonraki albümünüzde elinize fırsat geçti ve hangi dönemden olduğu fark etmeksizin istediğiniz 3 sanatçıyla iş birliği yapma şansınız var. Kimleri seçerdiniz? Neden?
İlk olarak Patti Smith ile iş birliği yapmayı çok isterdim. O ve eserleri bizim için çok şey ifade ediyor. Onun çalışmasını görmek ve statükoyu kabul etmeyen kadın nesilleri arasında bir köprü kurmak harika olurdu.
Ayrıca Charley Crockett’e uzun süredir hayranız. Kendisi Teksaslı bir country sanatçısı ve 2024’te çıkan favori albümümüz olan “10 Dollar Cowboy”un yaratıcısı.
Sanırım bir de Daniel Johnston’ı seçerdim, sadece onunla aynı odada bulunabilmek için. Onu tanıdığım en dokunaklı sanatçılardan biri olarak görüyorum; çok ham ve dürüst bir tarzı var. Onun ne yaptığını bilmiyorum ama yazıp şarkı söylerken, yaratım sürecinde bulunmayı çok isterdim. Bu, bir kuşu yanınızda yem yerken izlemek gibi bir şey; onu rahatsız etmek ya da izlediğinizi fark ettirip kaçırmak istemezsiniz.
- Bunu konuşmak istemezseniz anlarım tabii ki. Lakin “Viva Hinds”tan 2 sene önce neredeyse 10 yıl boyunca birlikte olduğunuz iki grup arkadaşınız gruptan ayrıldı. Yerlerine tam zamanlı birini almadınız diye biliyorum. Gruba tam zamanlı bir bas gitarist ve davulcu alma planınız var mı? Eğer varsa harekete geçtiniz mi?
- Son yıllarda ana akım pop müzikte kadın sanatçıların öne çıkmasının yanı sıra yan türlerde de sizlerin de parçası olduğu birçok önemli grup var. Lakin yine de ortada bir dengesizlik olduğu ve erkek egemen sektör olduğu da gerçek. Hem kendi bulunduğunuz durumu hem de kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan kadın müzisyenlerin başarısına dair neler söylemek istersiniz?
Kadın müzisyenlerin başarısı son derece doğal bir şey; bir kadına alan ve güven verirseniz, o kadar parlak bir şekilde parlayacaktır ki güneş gözlüğüne ihtiyaç duyarsınız.
Daha önce de söylediğimiz gibi, 10 yıldır bu sektördeyiz. Bu süre zarfında bir fark gördüğümüzü söyleyebilirim. Hepimiz artık cinsiyetçilikten yorulduk, ancak tarihte 10 yıl çok uzun bir süre değil ve bu zaman diliminde büyük bir değişim görebilmek benim için gerçekten büyük bir şey. Erkekler bize kaba, yanlış, cinsiyetçi davranmadan önce iki kez düşünüyorlar; belki doğru nedenlerle değil, belki kaldırım değiştirmenin getirdiği korkudan dolayı, ama yine de bu bir başlangıç. Cinsiyetçilik konusunda yorulmuş ve öfkeli hissetsem de, genç kızların grup kurduğunu görmek beni bir o kadar umutlandırıyor ve heyecanlandırıyor.
Ayrıca eklemek isterim ki, bence kız grupları kızlar için son derece önemli. Bu gruplar, birbirimizi koruduğumuz ve güçlendirdiğimiz küçük bir ekosistem yaratıyor. Birini yalnızken hedef almak veya küçümsemek çok daha kolay, ancak kız gruplarında birlikteyken yenilmez oluyoruz.
- İstanbul’daki ilk konseriniz için 12 Şubat akşamını bekliyoruz. Sizin önce İstanbul’a sonra konsere dair beklentilerinizi sorabilir miyim?