the libertines: biz the libertines’iz, sadece güneşli günlerden bahsetmek bize yakışmazdı!

the libertines: biz the libertines’iz, sadece güneşli günlerden bahsetmek bize yakışmazdı!


biz sorduk, the libertines'ten gary powell ve john hassall cevapladı


2000’ler İngiltere’sini tanımlayacak başlıca gruplardan biriydi The Libertines. Carl Barat – Pete Doherty ikilisi, duman olmadan alev çıkarabilecek enerjiye ve başına buyrukluğa sahip iki karakterdi. Ancak, onların bu tahmin edilemezliği ve çatışmacı olarak tanımlanabilecek kişilikleri, John Hassall ve Gary Powell gibi iki müzisyenle kesişince The Libertines, günümüzde korumayı başardığı kült konumuna ulaştı. Geçtiğimiz sene yayınladıkları “All Quiet on the Eastern Esplanade”, grubun durulsa da enerjisini koruyabildiğinin göstergesiydi. Hatta çıkar çıkmaz incelemesini de yazmıştık. Geçtiğimiz seneyi turlayarak geçiren ama bu süre zarfında bile The Libertines dışındaki uğraşlarına da son sürat devam eden dörtlü, birkaç gün önce 1 aylık Avrupa turnesini sonlandırdı. Bir müziksever ve ergenliğinden beri The Libertines hayranı olan benim için onları doğum günümde Berlin’de izlemek ve sonrasında kulise gidip tanışmak garip bir deneyimdi. Hala Peter Doherty’nin köpeğine pizza yedirdiğimi unutamıyorum. Gelgelelim işin profesyonel tarafına döndüğümüzde turne bittiği gibi Gary Powell ve John Hassall’a sorularımızı ilettik ve hem The Libertines dünyasını daha iyi anlamayı başardık hem de geçen sene çıkardıkları “All Quiet on the Eastern Esplanade”i, muhataplarına sorduk. Buradan sonrası için size afiyet olsun. Darısı bir gün İstanbul’da da The Libertines konseri izlemeye.

Hazırlayan: Ant Arın Şermet

  • “All Quiet on the Eastern Esplanade” öncesinde yaptığınız son albümün üzerinden 9 sene geçmişti. 9 seneyi hepiniz farklı birçok projeyle geçirdiniz. Hangi noktada yeni bir The Libertines albümü yapmamız gerekiyor düşüncesi geldi ve harekete geçtiniz?

Gary Powell: Önceki albümümüz “Anthems for Doomed Youth” tamamlandıktan sonra liste başarısından bağımsız olarak, hepimiz mümkün olan en kısa sürede stüdyoya geri dönmek istedik. Ancak herkesin yoğun programları nedeniyle Peter (Doherty) bir başka Puta Madres albümü kaydetti, John (Hassall), April Rainers ile yazıp sahne aldı. Carl (Barat), Jackals ile meşguldü ve çok sayıda iş birliği yapıyordu. Elbette hepimizin çaldığı sayısız konseri de unutmamak gerek. Bu yüzden, yeni bir albüm için gereken çalışmalar bir süreliğine geri planda kaldı. Ancak, sonunda hepimiz entelektüel olarak hazır olduğumuz ve kendi ortamlarımızla barış içinde bulunduğumuz bir noktaya geldik. Kısacası, daha erken yapabilseydik yapardık, fakat The Libertines özelinde biz kimseyi esir almayız; müzik için yaşarız ve yaratma arzusu hepimizde güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor.

John Hassall: Hepimizin bunu ciddi şekilde ele almaya hazır hissetmesi yıllar aldı, ancak hazır olduğumuz anda süreç çok hızlı ve kolay bir şekilde gerçekleşti. Birbirimize ve müziğimize zaman tanımamız gerektiğini düşünüyorum.

 

  • Bu albümünüz her anlamda olgunlaştığınızı duyduğumuz ve bütünlüklü yapısıyla sonuca da yansımış bir iş diye düşünüyoruz. Eski albümlerinizdeki enerjiniz, havanız olsa da daha dingin ve kırılgan duygulara değinmekten de çekinmediğinizi söyleyebiliriz. Sizin için albümün yazım aşamasındaki temel motivasyonlar ve temalar nelerdi?

John Hassall: İlginçtir ki, albümdeki şarkılar oldukça farklı ortaya çıkış hikayelerine ve süreçlerine sahip. Ancak şarkıların kaydı son derece uyumlu bir süreçti. Hepimiz birlikte çok iyi çalıştık ve prodüktörümüz Dimitri Tikovoi, tüm sürece bütünlük kazandırmada olağanüstü bir iş çıkardı. Carl ve Pete, kayıt stüdyomuzun bulunduğu Margate hakkında yazmak istediler, aynı zamanda dünya genelindeki durumla (küresel ısınma, göçmenlik vb.) ilgili de şarkılar üretmeyi amaçladılar. Bu, onların ele aldığı konular açısından fazlasıyla yeni bir bakış açısı oldu.

Gary Powell: Hakkımızda en çok yanılgıya düşülen konu punk unsuru oldu. Çoğu kişi bizi sadece gürültülü, asi ve çılgınlığın zirvesinde bir grup olarak görüyor. Belki de biz de bu efsaneyi yaşayarak besledik! Ancak tüm o kaosun ardında, her zaman duygusal ve içten sözler vardı; açık bir zihin ve iyi bir kulakla bu dünyaya adım atanların hayal gücünü yakalayabilecek şarkılar…

Zaman ve olgunluk bizim tarafımızda olduğu için sonunda The Libertines’in o meşhur dinamizmini koruyarak, aynı zamanda müziğimize alan ve renk katarak şarkı sözlerini, şiiri ve hikâye anlatımını işimizin ayrılmaz bir parçası haline getirmeyi başardık. The Libertines olarak müziğimiz bunca zamandan sonra, onu dinleme cesareti olan herkesin tadını çıkarmasını bekliyor.

 

  • Bu albümünüz başlı başına şarkılarıyla belli bir seviyenin üstünde, hatta 2024’ün albümlerinden biriydi. Siz bunun üzerine çıkıp birbiriyle girift bir yapısı olan 4 nefis klip çektiniz. Bu klipler sayesinde bir nevi albümün kapağındaki dünyayı da görme şansına eriştik. Bu doğrultuda hem The Libertines’in “All Quiet on the Eastern Esplanade” özelindeki görsel dünyası tercihlerinin altındaki nedenleri öğrenmek hem de bu 4 klibin bağlantısal dünyasını öğrenmek isterim.

Gary Powell: Bilmeyenler için söyleyeyim; biz – daha güzel zamanlarda – cesaretimizi toplayıp Camden Town’un karanlık tarihini geride bırakıp Margate’in unutulmuş gizemine doğru yelken açtık. Burası, ülkenin kaybolmuş ve unutulmuş köşelerinden biri. Harika bir sahili, güçlü bir topluluğu olan bir sahil kasabası… Gelgelelim merkezi hükümetin maddi desteğinden yoksun olduğu için yıllar içinde solup neredeyse yok olma noktasına gelmiş. Tıpkı Britanya’nın dört bir yanına yayılmış diğer birçok sahil beldesi gibi.

Eğer dürüst olacaksak, bu Carl’ın büyük projesiydi. Fikir şuydu: Kendi müziğimizi kaydedebileceğimiz bir yerimiz olsun ve aynı zamanda burası toplum için bir ilgi merkezi haline gelsin. Yayınlanan müziklere eşlik eden videolar ise, insanlığın karanlık tarafını ve günümüzde tüm toplumlarda var olan karanlık bölgeleri gözler önüne seriyor. Yani, sahil havası dedik ama işin içine biraz da karanlık hikâyeler kattık. Sonuçta biz The Libertines’iz, takdir edersin ki sadece güneşli günlerden bahsetmek bize yakışmazdı!

John Hassall: The Albion Rooms’u (Margate’teki otel ve stüdyo) satın aldıktan sonra, Carl ve Pete yerel karakterleri şarkı sözlerinde, albüm kapağında ve videolarda canlandırmak istediler. ‘Mustangs’ şarkısında bu karakterlerden bazılarını duyabilirsiniz. Mesela, alkolik bir anne olan Traci ve Jamaikalı bir kilise kadını olan Sister Mary. Bu iki karakter de albüm kapağında yer alıyor. Margate gibi yerleri özel kılan şey de tam olarak bu; içinde çok farklı dünyalardan gelen insanları barındırıyor. Hepsi birbirinden apayrı hayatlar yaşıyor ama zaman zaman yolları kesişiyor.

  • Albümdeki bir şarkı özelinden gelerek sormak istediğim bir nokta var. Son şarkınız, Pete Doherty’nin Babyshambles kariyerindeki ‘Fuck Forever’ şarkısının hiçbir zaman radyolarda çalınamama durumundan esinlendi diye okumuştum. Bu şarkı ya da genel olarak albümü, bir nevi kendi gençliğinizle yüzleşmeniz ve eski günlüklerinizi okumanızın da bir yansıması olarak görmek mümkün mü?

John Hassall: Bence bu albümle grup birçok açıdan tam bir döngüyü tamamladı. Hem yaratıcı anlamda hem de dostluk açısından köklerimize geri döndük. Gençlik dolu, yaratıcı bir ruh haliyle çalıştık. Tıpkı ilk başladığımız zamanlardaki gibiydi her şey. Yani, yıllar geçse de bazı şeyler değişmiyor; içimizde hâlâ o ilk günlerin ateşi yanıyor!

 

  • The Libertines olarak bugüne kadar 4 albüm yaptınız. Pete Doherty – Carl Barat ikilisi, solo kariyerleri ve kurduğu gruplarla hep bir hareket halindeydi. Benim sormak istediğim nokta şu olacak, birlikte ürettiğiniz kadar ayrı üretimler de yapıyorsunuz. Bu çeşitliliğin The Libertines müziğine yansımaları nasıl oluyor?

Gary Powell: Biz Libs olarak her zaman bireyselliğimizle gurur duyduk ve aslında bizi bir araya getiren de tam olarak bu bireysellik. Başkaları belki alışılmış bir rahatlık içinde oturup durabilir, ama biz tam tersine, grubun içindeki o farklı dünyalar sayesinde müzikal olarak daha güçlü, duygusal olarak daha bağlı hale geliyoruz. Her gün yeni bir şey öğreniyoruz ve kendimizi sürekli öğrenmeye açık bir ortamda buluyoruz… Bundan daha iyi bir şey olabilir mi?

John Hassall: Gary’nin (Powell) farklı müzik projeleri, bir plak şirketi ve yeni kurduğu bir film yapım şirketi var. Benim de kendi projem, The April Rainers devam ediyor.

Bir grup için en önemli şey, kendini sürekli zorlamaktır. Eğer yan projelerinde kendini geliştiriyorsan, bu kaçınılmaz olarak The Libertines’e de yansır. En kötü şey, hepimizin pasifleşmesi olurdu. Ama şu an herkes bireysel olarak öğreniyor ve edindiğimiz her şeyi The Libertines masasına da getirebiliyoruz.

  • En son hangi albümü dinlediğinizi sorarak bitirmek isterim.

Gary Powell: Bir müziksever olarak, bu tür bir soruya yanıt vermekte gerçekten zorlanıyorum çünkü vereceğim cevap, dışarıdan bakan kişiye, müziğimizin kimliğini tam olarak yansıtacak bir izlenim verir. O yüzden, en son dinlediğim üç albümü söyleyeyim, tamam mı? (Bu tür soruları cevaplamak zor çünkü. İşte, al sana dinlediğim son 3 albüm…)

Tyler, the Creator – “Chromakopia”
Bad Brains – “Bad Brains”
Louis Cole – “Time”

(Kusura bakma, geçen hafta The Smiths ya da Morrissey dinlemedim!)

John Hassall: 1960’lardan göz ardı edilmiş, harika bir albüm dinliyorum bir süredir. Billy Nichols’ın, “Would You Believe?” albümden bahsediyorum. Mutlaka dinle!