2000’lerin ortası İngiltere’den gelen gruplar için cennet gibi bir dönemdi. O gruplar sayesinde müzikseverlerin hayatı da oldukça yolundaydı. Her sene en az 10-15 tane klasikleşecek albüm çıkıyor, gruplar gün geçtikçe kendi özgünlüğünü tanımlayacak işlerle karşımıza geliyordu. The Horrors da o dönemin bize armağan ettiği gruplardan. 2007-2017 arasında 5 albüm yapıp üretkenliğine hayran kaldığımız grup, sonraki 8 seneyi ‘sessiz’ geçirdi. Grubun sesi Faris Badwan’a göre albüm yayınlamamaları onları sessiz yapmasa da yeni bir The Horrors şarkısı dinlemek için uzun süre bekledik. 21 Mart 2025’te çıkan “Night Life”, grubun önceki albümlerine benzemediği gibi bir yandan yoğun bi’ The Horrors duygusuna sahipti. Grubun geleceğine dair tüyolar verdiğini düşündüğümüz “Night Life” vesilesiyle Faris Badwan ile Google Meet’te bir araya geldik ve soruları tamamladıktan sonra da sohbet devam etti. Özetlemek gerekirse gece hayatınız bol olsun. Afiyetler!
- 8 yıllık bir aranın ardından geri dönmüş olmanızla başlayalım derim. “V”den sonra yeni bir şeyler paylaşmadığınız gibi kendi köşenize çekilmiştiniz. Sizi yeni hikayeler anlatma noktasında motive eden şey neydi? Albüm yapıp insanlarla bir araya gelmeyi mi özlemiştiniz ya da?
Öncelikle sessizlik ya da kendi köşemize çekilmek gibi tanımlar bence yanlış. Şöyle açıklayayım bu durumu. Hiçbir zaman müzik yapmayı ve grup olmayı bırakmadık. Sürekli şarkılarla uğraştık. Sürekli yeni şeylere kafa yorduk. Ama senin demek istediğin noktayı anlıyorum ve hak da veriyorum. Çünkü insanlar bir albüm çıktığında onun son haliyle ilgileniyor. Bu da son derece doğal. Bütün olumlu ve olumsuz süreçlerin sona erişinin bir kutlaması belki de albümün varlığı. O yüzden bu albüm sadece yeni bir albüm değil, grup içindeki çalışma şemasının ve kendi içimizdeki değişimlerin organize edilmiş bir sonucu. “Night Life”ın bizim için önemli ve gurur duyulası bir albüm olmasının sebebi, kendimizi ifade edebilme yeteneğimizi değişimlere uydurarak geçmişe bağlı kalmaktan uzak durabilmemizdi.
- Önceki albümlerinize göre bu albümde elektronik ögelerin ve yer yer deneyselliğin arttığını gözlemledim. Ancak The Horrors’ı, The Horrors yapan indie dokusu da her zamanki yerinde. Sizin için albümün yazım aşamasında öne çıkan nüanslar nelerdi?
The Horrors’ı kurduğumuzda beşimiz bir odaya kapanır ve şarkıları hep birlikte yazardık. Masa başı bir işte çalışır gibi her gün gider ve uğraşırdık. Ha tabii ki bizim mesailerimiz daha uzun sürdüğü gibi çok daha verimli geçiriyorduk. Sonraki senelere geldiğimizde, son albümlerimizde özellikle Rhys (Webb) ve ben şarkılarla daha çok baş başa kalmaya başladık. 5 kişi şarkı yazmaya göre 2 kişi olmanın en sevdiğim yanı, daha verimli, hedefe yönelik ve direkt olabilmek. Çünkü sahip olduğum bir fikri ben biliyorum. Bunu gruba açtığımda çok fazla noktaya dallanıp budaklanıyor. Ancak iki kişi yazınca temel fikri koruyup onun üzerinden yapıyı şekillendirebiliyoruz. “Night Life” böyle bir çalışmanın sonucu. Amelia (Kidd) albümün yarısı tamamlanmış haldeyken prodüksiyon noktasında bize destek oldu. Ondan çok değerli katkılar aldık çünkü bizim farkına varmadığımız bazı noktaları bize gösteren oydu. Özetlemem gerekirse bu albümde duyduğunuz her şey Rhys ile benim aramdaki dinamiğin bir yansımasıydı. Şarkıları birlikte ileri taşıdık ve birlikte bir sonuca ulaştık.
- Şarkıların işitsel tercihlerinin yanı sıra senin vokallerin, “Alfred Hitchcock Presents” bölümlerinin başında çıkan Alfred Hitchcock’un tekinsiz anlatıcılığı gibi. Neyle karşılaşacağımızı bilmemenin verdiği merağa eşlik eden bir korku içimizi kaplıyor. O sebeple önceki albümlere göre bu albümde değiştiğini düşündüğüm vokal tarzına dair konuşabilir miyiz? Senin için öyle miydi?
Öncelikle bu benzetmeyi yaptığın için teşekkür ederim çünkü, Alfred Hitchock benim için sinema tarihindeki en iyi gözlemci olabilir. “Rear Window” gibi filmleri dikkatle izleyince kamerayı konumlandırdığı noktanın ne kadar önem taşıdığını anlıyorum. Çünkü sadece ekranda gördüğümüz şeyi gözlemlemiyoruz. Kameranın arkasındaki dünyaya dair içimize kemiren bir şüpheyle de yüzleşiyoruz. Bunu düşündükçe Alfred Hitchcock’a olan hayranlığım katlanıyor.
Bu albüme dair söyleyebileceğim en net şey, The Horrors diskografisindeki en doğal albüm olduğu. Vokallerimde duyduğun o şeyi kısmen ben de yazarken hissettim çünkü şarkıların yazıldığı noktada vokalimi konumlandırdığım nokta benzer bir doğallığa ve gözlemciliğe sahip. Sesimin en doğal halini “Night Life” sürecinde keşfettim. En içten albümüm olduğunu söylemek istemiyorum çünkü bugüne kadar yaptığım her albümün içten ve eşsiz olduğunu düşünüyorum. Lakin bu albüm, benden çok daha fazla parça taşıyor. Benim bir uzvum gibi. Örnek vermek gerekirse ‘The Silence That Remains’, iç güdüsel bir şekilde ilerledi. Sözlerini yazarken duygusal ve kişisel dokular kattım içine ama aynı zamanda kendimi daha direkt ifade etmeyi de başardığımı düşünüyorum. Duygularımı direkt ifade ederken vokalimi, müziğin içine konumlandırdığım noktadan gurur duyuyorum.
- Sadece yaptığın müzik için değil, genel olarak hayatı gördüğün noktanın en yeni versiyonusun diyebilir miyiz o zaman?
Bunu tam olarak söyleyemeyiz çünkü hayatı ve müziği böyle bir noktaya indirgeyemem. Bir yandan da bunu formülize edersem sonraki işlerime pek de olumlu yansımaları olmaz sanırım. Benim için albümü teslim ettiğim gün, o hikayeyle vedalaşma ve geleceğe bakma günüdür. Ancak arada dönüp bakmıyor muyum? Elbette dönüp bakıyorum yaptığım albümlere. Hepsi farklı bir dönemi ve The Horrors’ı yansıtıyor. Hepsiyle gurur duyuyorum ama hepsinin de harika albümler olmadığını biliyorum. Misal “Luminous” biraz daha arada kalmış bir albümümüz. Belki o albüme tam olarak hak ettiği ilgiyi vermedim. Belki daha ince eleyip sık dokuduğum bir yazım süreci geçirebilirdim. Ya da daha az formüller üzerinden gidebilirdim. Ancak yapmadım. O albüme dair bir eleştiri geldiğinde dinleyiciye hak veriyorum. Çünkü en temelde biz zaten dinleyiciyiz. Yaptığımız işler kutsal ve dokunulmaz değil. Keşke daha fazla meslektaşımız da aynısını yapsa ancak yapmıyorlar. Onları da anlıyorum ama baksana, bir şey iyiyse iyidir. O kadar iyi değilse de buna o kadar iyi değil demek bizden bir şey almaz. Aksine, onu fark edip kabullenmek bizi olgunlaştırır.
- Sizin için öyle mi bilmiyorum ama “Night Life” inanılmaz derecede sinematografik bir albüm. Kendimi izole edip tüm dikkatimle albümü dinlediğimde Blade Runner estetiğinde bir korku filmi izliyor gibi hissediyorum. Esin kaynaklarınızın yanı sıra sence de albümün işitsel hikaye anlatıcılığı kadar, görsel hikaye anlatıcılığı da önde mi?
Kesinlikle haklısın ve yine yaptığın benzetme için teşekkür ederim. Hatta bir ara seninle sinema da konuşalım bence. Bu albüme dair içime en sinen noktalardan biri görsel anlatımın, temel anlatıya verdiği destek ve onu güçlendirmesi. Hissettiğimiz duyguları “Night Life”ın dünyasına taşıdığımıza inanıyorum. Misal yıllardır insomnia’dan mustarip biriyim. Bir yandan bundan hoşlanıyorum çünkü Londra gibi bir şehirde yaşarken uyuyamadığınızda sokağa çıkıp tamamen farklı bir dünyayla tanışabiliyorsunuz. Gündüz ayrı, gece ayrı bir hayat var. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu farklılık ve gece deneyimlediğim şeyler bana ilham oluyor. Uykusuzlukla mücadele eden biriyseniz tavanı izlememenizi öneririm. Sokağa çıkmak bu problemle mücadelenize de iyi gelecektir. Yine de albüme dönecek olursam en ilham aldığım nokta geceleri Londra sokaklarını deneyimlemekti. Çünkü bir nokta geliyor ki kendinize, şehre, içinde bulunduğunuz ana, genel olarak varoluşunuza yabancılaşıyorsunuz. Tam bu noktada insanlarla yaşadığınız fiziksel ve hissel temaslar hayatla bağınızı korumanızı sağlıyor. Albümün hemen her noktasına farklı noktalardan sirayet etti bu hisler bütünü. “Night Life”, insan ilişkilerine değinebileceği her yerden değinmeye çalışan, insana ihtiyaç duyan bir albüm. Bir de itirafta bulunayım. “Night Life”, kusursuz bir albüm değil. Kusur bizi insan yapan şeyler bütününün önemli bir parçası. Ancak denemek istediğimiz o insani duyguyu yansıtma bakımından pürüzsüz bir albüm. Yine de üzerime düşeni yapıp umarım sıradaki albümümüz kusursuz olur diyeyim. Nasıl olacağını ilerleyen zamanlarda görürürüz.
- Aklıma takılan bir diğer noktaysa, “Night Life” öncenize benzemediği gibi aradan geçen 8 yıl sonrasında kariyerinizin devamı için bize bir tüyo mu veriyor diye düşünüyorum. Yoksa bunu düşünmek yersiz ve henüz çok erken mi?
Dürüst olmak gerekirse yeni bir şey yazmanın ne kadar süreceğini ve nasıl bir şarkı ortaya çıkaracağını bilmek, onu yaratan kişi için bile bilinmezlerle dolu bir süreç. Ancak şu beni ne zaman aklıma gelse mutlu ediyor: düşündüklerimizi müziğimize entegre etme noktasındaki ifade biçimimizin değişimi ve gelişimi hem bugün hem de yarın için çok değerli. Çünkü grup içi dinamikleri oturtup birbirini anlama noktasında zorluk yaşamazsan ortaya çıkan sonuçtan memnun olmama şansın kalmaz. “Night Life” sürecinde yazdığımız ama bu albümde kullanmadığımız çok sayıda şarkı var. Yeni bir albüm yaparken önceki albümlerden kalan şarkıların üzerinde oynayıp adapte etmeye çalışmaktansa sıfırdan yeni şarkılar yazmayı tercih ederim. Yeni albüm dediğimiz şeydeki ‘yeni’ kelimesinin anlamı bu. Ancak elimizdeki kullanılmayan şarkıların çok iyi olduğunu biliyorum. Sadece “Night Life”a uygun değillerdi. Hepsini kullanmasak da bir kısmı kendine yer bulacaktır gelecek The Horrors albümlerinde. Eskiye göre grup içi dinamiklerimiz çok daha net ve bunun getirisi olarak hareket edebilmemiz çok kolaylaştı. Bana kalsa her sene albüm yayınlamak istiyorum ama bu pek gerçekçi bir istek değil. Yine de bunu mümkün kılabilecek bir çalışma düzenini geç de olsa oturttuğumuz inancındayım. O yüzden bir daha 8 senelik bir ara görmeyeceksiniz bizden. Tabii hemen 6 ay içinde yeni bir albüm de çıkarmayacağız, seri üretim beklememeli kimse. Ancak çok da fazla bekletmeyeceğiz yeni albüm(ler) için.
Müziğimizin geleceğine dair tüyo konusuna da geçebilirim buradan. Albümün yazımına başladığımızda yapısal ve işitsel farklılıklara karar vermiştik. Ama bunları netleştirmemiştik. Net olan tek şey, albümün temelinde elektronik müziğe alan açacağımızdı. Temel odağımızı elektronik müziğe verme konusunda hemfikirdik. Gerçek enstrümanları arka plana almaya da burada karar verdik. Sample’lar, synth kullanımı ve elektronik davullar… Bu üçlüyle oynayacağımız çok oyun vardı, nitekim oynadık. Amaçlarımızdan biri yukarda da konuştuğumuz konulardan biri olan insan hatalarıydı. Böyle çok bariz yanlışlar değil, ufak çaplı ve eğitim almayan birinin duymakta zorlanacağı hatalara ilgi duyuyorduk. Albüme kusursuz değil deme sebebim de buydu. Albümdeki kusurlar, bizim kusur olarak durmasını istediğimiz tercihlerdi. Günümüzdeki birçok grup, kusursuz olmanın değerli bir şey olduğunu düşünüyor. Nitekim bir noktaya kadar haklılar ancak her şeyi kusursuz yaptığınızda insani tarafınızı kaybetmeye başlıyorsunuz. Böyle olunca insanlarla nasıl bağ kurabiliriz ki? Hatta bununla ilgili bizim dışımızda gelişen bir anımı anlatmak istiyorum. Daha dün akşam yaşadım çünkü.
Dün gece Filistin’e destek vermek için yapılan bir konserde sahneye çıktım. Belki biliyorsundur, ben de yarı Filistinliyim. Neyse sahneye çıkan sanatçılardan biri -rahatsız olmasını istemediğim için adını vermeyeceğim- zil zurna sarhoştu. Ayakta durması için iki kişinin onu tutması gerekiyordu. Lakin sahneye çıkıp eline gitarını alıp çalmayı başardı. Normalde böylesi sarhoş birinin çalacağı gitardan ne hayır bekleyebiliriz sana sorarım. Ancak hiç de öyle olmadı. Evet, sarhoştu. Ancak duygusu vardı, sahte değildi. Gitarı bir duyguyla çalıyordu. Sürüsüne bereket hata yapıyordu ama gerçek bir insandı sahnedeki. Bu bence çok değerli. Leonard Cohen, Tom Waits, Daniel Johnston gibi sanatçıları niye sevdiğimi o gitaristi izlerken hatırladım.
- Son sorum da Türkiye’ye gelip gelmeme ihtimaliniz aslında. Ortada herhangi bir teklif ya da The Horrors hayranlarını heyecanlandırabilecek gelişmeler var mı?
Aslında geçen hafta menajerimizle bunu konuştum. Bir son dakika tersliği çıkmazsa 2025’te kesin olarak Türkiye’ye geliyoruz. Konser tarihini inan hatırlamıyorum ama önümüzdeki birkaç ay içinde konseri duyuracağız. Hatta direkt önümüzdeki ay duyuracağız sanırım. Menajerimizle bir daha bi’ teyitleşsem iyi olur. Ancak şu kesin, bu sene buluşuyoruz. Son gelişimizin üzerinden kaç sene geçtiğini hatırlayamayacağım kadar çok zaman geçti. Arayı kapatmamız lazım. Az önce de söylemiştim. Insomnia problemi yaşıyorum ve İstanbul gibi bir şehri gece görmeyi, deneyimlemeyi isterim. Geldiğimde gece uyanık olursan haberleşelim, şehri gezdirirsin.