inceleme: childish gambino – atavista

inceleme: childish gambino – atavista


childish gambino strikes back


Multidisiplinerlikle ayran gönüllülük arasındaki ince çizginin yılmaz savunucusu Donald Glover, 4 yıl önce bir anda çıkardığı albümü “3.15.20”nin düzenlenmiş ve son haline getirilmiş hali olan “ATAVISTA” ile bir anda ortaya çıktı. Amazon Prime Video için yaptığı “Swarm” ve “Mr. & Mrs. Smith” sonrasında Childish Gambino’ya odaklanacağını ima etse de gerçekleşmeden umutlanmamayı seçmiştik. Gelgelelim önce Lollapalooza’da Tyler, The Creator’ın sahnesine ‘RUNNING OUT OF TIME’ söylemek için misafir olmuş sonrasında GILGA RADIO adını verdiği bir internet sitesi ve sosyal medya paylaşımlarıyla bu sene albüm çıkaracağını müjdeleşmişti. Ancak albümü müjdeledikten yaklaşık 5-10 gün sonra “alın bakalım albümü, turnede görüşürüz” dercesine “ATAVISTA” çıkınca ne tepki vereceğimizi pek de bilemedik desek abartmış olmayız. Aslında albümün büyük bir kısmına kulak aşinalığımızın olduğunu söylememiz de gerekiyor. Çünkü 4 sene önce çıkan ama tam albüm gibi de olmayan “3.15.20”, bu albümün ilk adımı, belki de daha komple bir tanımlamayla demosu gibi düşünülebilir. Albümün en dikkat çeken şarkılarından ‘Algorythm’, ‘The Violence’ ve ‘Time’, 2019 yılında çıktığı ‘This Is America’ turnesinin setlistinde kendine yer bulmuştu. Bir yandan da bu albümü sadece 4 yıl öncenin geliştirilip sonraki aşamaya taşınmış hali diye tanımlamak, dinlediğimiz materyali küçümsemek anlamına geliyor. O yüzden “ATAVISTA” detaylarına inmek pek de fena bir fikir değil gibi…

Donald Glover’ın, Childish Gambino’ya dönüşmesindeki en önemli paydaşı olarak Oscar ödüllü besteci Ludwig Göransson’u gösterebiliriz. Childish Gambino’nun 2011’de çıkardığı ilk albümü “Camp“tan beri sürdürdükleri ortaklıkları, basit ve yer yer muhafazakar görünebilecek temellerin, ufak dokunuşlarla ne kadar yaratıcı olabildiğinin ispatı. “Because the Internet” ve “Awaken My Love!” gibi kusursuz albümleri Glover’ın, oyunculuk, senaristlik ve yapımcılıktan arta kalan zamanlarında yapabilmesi, karşı karşıya olduğumuz dehanın göstergesi. Bir yandan da bu ‘arta kalma’ yaklaşımının bir küçültme değil, aksine yaratıcılığının temel taşı olduğu da şarkıların sözüne, müziğine, görsel dünyasına yansımasıyla fark ediliyor. 

Bugüne kadar çektiği video kliplerle sadece müziğe değil, parçası olduğu kültüre de bakış atan, görmezden gelinen gerçekleri görsel dünyanın parçası yapan Donald Glover’ın ‘3005’, ‘Sweatpants’, ‘Feels Like Summer’ ve ‘This Is America’ klipleri kısa film derslerinde işlenecek seviyede kaliteli ve iyi anlatımlara sahip. “ATAVISTA“nın şu ana kadar yayınlanan tek klibi ‘Little Foot Big Foot’ da kendi ekolünün devamı niteliğinde. Young Nudy ile ortak işi olan bu şarkının klibinde Donald Glover’ı, 20. yüzyılın ilk yarısında dans edip şarkı söyleyerek hayatta kalmaya çalışan bir grubun solisti ve baş dansçısı olarak görüyoruz. Lakin performanslarını gösterdikleri mekanın izbeliği ve izleyicilerin tamamının, o dönemde dışlanan siyahi insanlardan oluşmasıyla, faşist bir hiyerarşiyi de eleştirmekten geri durmuyor. Özellikle dördüncü dakikada patlayan silah hem Çehov’un sözünü haklı çıkarıyor hem de bu ölümü, şovun bir parçası sanmak, gösteri toplumuna kadar birçok noktaya eleştirisini aktarıyor Glover’ın. Bir yandan da eşitlerin, eşitsizliği noktasından da konuşulabilir, lakin konumuz albüm. Childish Gambino personasıyla Donald Glover’ın albümdeki en yüksek tempodaki ve majör akorlarla örülmüş şarkısına bu klibi çekmesiyse tam olarak ondan bekleyeceğimiz bir hamle.

7 yıldır süregelen bir korku var Childish Gambino’nun kariyerine dair. 2017’de verdiği bir konserde bu sahne ismini, belki de sahnede müzik yapmayı bırakacağını söyleyen, sonrasında, “Awaken My Love!”dan sonra sadece 1 albüm yapıp ortalıktan kaybolacağını söyleyen Glover, eğer 7 yıl önce söylediklerinde ciddiyse ve kararını değiştirmediyse “ATAVISTA”, harikalarla dolu bu kariyerin son halkası niteliğini taşımakta. Bir yandan da sürekli farklı disiplinlerde doyarak, farklı üretimler yapabildiğini bildiğimiz Glover’ın bize kıyamayacağını da umuyoruz. Velhasıl öyle ya da böyle karşımızda olan bu albüm, birçok prodüktörün parçası olduğu ve özellikle “Camp” albümünde yer alan direktliğin, iyi bir anlamdaki çiğlikle birleşimini karşılıyor. Albümün genel sound’una da Childish Gambino’nun erken dönem havası sinerken, Jamiroquai, Justice (‘Algorythm’, Justice albümünde olsa yabancılık çekmezdim) ve biraz biraz LCD Soundsystem’la yakınsıyan tınılar da kendisine “ATAVISTA”da yer buldu.

Albümde birçok prodüktör olduğunu söylemiştik. Bir o kadar da her Childish Gambino albümünde olduğu gibi çok sayıda konuk isim var. Yakın dönemde çıkan en güçlü rap albümlerinden birini yapan 21 Savage, Ink ve Kadhja Bonet ile ‘Psilocybae‘ şarkısında Glover’la gücünü birleştiriyor. Ki bu noktada Kadhja Bonet gibi harikulade bir sesin, bu türe de ne kadar yatkın ve biçilmiş kaftan kadar uyumlu olduğunu fark edebildik. “3.15.20”de de yer alan ama farklı isme sahip ‘Time‘ ise albümün en büyük hit potansiyeline sahip şarkılarından. 8 Mart’ta yeni albümü “Eternal Sunshine”ı çıkaran Ariana Grande’nin eşlik ettiği şarkı akılda kalan beatler üzerine Grande’nin vokalleriyle Glover’ın auto tune’lu sesi ilgi çekici bir ahenk oluşturuyor.

‘Sweet Thang’de Summer Walker, ‘Little Foot Big Foot’ da Young Nudy’nin varlığı şarkıların tek düze olma ihtimalini ortadan kaldırdığı gibi çok sesli hali dinleyicinin dikkatinin dağılmasını engellemeyi başarıyor. Bu noktada Donald Glover ve ortaklıkları kadar prodüktörlerin de payı büyük. Grammy ödüllü Kurtis Mackenzie ve Ludwig Göransson başta olmak üzere, modern caz piyanistliğinin en değerli parçalarından James Francies; Jai Paul, Roselendrix gibi hiphop, alternatif müzik, r&b, neo soul benzeri türleri yalayıp yutmuş ama kendi temelindeki müzik anlayışını çalıştığı türlere katıp ortaya tadına doyum olmayan bir sonuç çıkarmışlar.

Albümün zayıf tarafı yok mu? Var tabii ki. Aralarda yer alan 1-2 şarkı, çoğu zaman iyi dizilerde karşılaştığımız, hikayeyi bağlama görevi gören ortalama ve kısa sürede unutulan bölümler gibi. O yüzden kariyerinin en iyi albümü diyemeyiz ilk izlenim olarak. Ancak dinledikçe içine alan, içine aldıkça da elimizin sıkça gideceği çok iyi bir albüm olduğu gerçeği sabit.

Bir de sondaki üç şarkı hem sözleri hem de içlerinde barındırdığı hamlelerle albümün harika sonlanmasına olanak sağlıyor. Özellikle ‘The Violence’… Adı şiddet olan ve Childish Gambino’nun sıkça dolandığı sosyal adaletsizlik, şiddet ve ırkçılık konularını ele aldığı ama sonunda çocuğuna ‘kimleri seviyorsun’ diye sorup çocuğundan ‘seni, bir de annemi çok seviyorum baba’ cevabını aldığı, bir başka deyişle şiddetin, nasıl her zaman orada olan masumiyet ve sevgiyi yok ederek ortaya çıktığını finalde söyleyerek hikayesini tamamlıyor.

Açıkladığı devasa turnede değil Türkiye, herhangi bir yakın coğrafyada konser yok. Geleceği en yakın coğrafyanın Münih olacağını söyleyebiliriz. Ama bir şekilde, belki bir mucize olur da buraya, ya da daha yakın yerlere gelirse Donald Glover’ı Childish Gambino olarak izlemek hayat boyu unutulmayacak bir deneyim olur. Bucket liste tik atabilmeyi umuyor ve “ATAVISTA”yı bu sene daha çok kez dinleyeceğimizi tahmin ediyoruz…

Puan: ⭐⭐⭐⭐

Yazan: Ant Arın Şermet