inceleme: fontaines d.c. – romance

inceleme: fontaines d.c. – romance


geçmişin izinde geleceğe bakan bir fontaines d.c.


“İster evim, ister yurdum, ister kilisem olsun, inanmadığım şeye hizmet etmeyeceğim: ve kendimi olabildiği kadar özgürce ve olabildiği kadar bütünlükle dile getirebileceğim bir hayat ya da sanat tarzı bulmaya çalışacağım.”

James Joyce – Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi

Fontaines D.C.’yi İrlanda’dan, İrlanda’yı Fontaines D.C.’den çıkarmak imkansız. Fontaines D.C., onları bugüne getiren köklerine sadık kalan ve bu sadakatinden ilham alan grupların başında geliyor. “Romance”, grubun birçok vedasının ve yeni başlangıcının albümü. Öncelikle grup elemanları artık Dublin’de, İrlanda’da değil, başta Londra olmak üzere dünyanın farklı noktalarında yaşıyorlar. Ancak İngiltere’ye, Londra’ya uyum sağlamakta güçlük çekmeleri albümün ilk teklisi ‘Starburster’ın ortaya çıkmasını da sağladı. Grubun sesi ve çoğu şarkısının yazarı olan Grian Chatten, Londra’nın meşhur Camden bölgesindeki St. Pancras metro durağında geçirdiği panik ataktan yola çıkarak ‘Starburster’ı yazdı. Ki sürekli tekrarlanan derin nefes alma sesi, hayatında bir kere bile stres, kaygı veya panik bozukluk sonucunda panik atak yaşamış herkese dokunabilecek kadar gerçekti. Gerçek olan tek nokta alınan derin nefes değil, sözlerdeki güvensizlik ve en başta söyledikleri gibi ‘kötü hissettirebilecek’ duygu durumlar bütünüydü.

Grubun bir diğer ayrılığı ise ilk üç albümünü çıkardığı Partisan Records’tan ayrılıp XL Recordings’e geçmek oldu. Başta Radiohead, Thom Yorke, The Smile olmak üzere Jack White, Peggy Gou, Sigur Ros, Overmono, BADBADNOTGOOD gibi iddialı isimlerin kataloglarını elinde tutan XL Recordings’in Fontaines D.C.’ye gitmesi, grup için bir sonraki seviyenin başladığının habercisi. Partisan çok önemli potansiyellere ve niş isimlere sahip olsa da XL Recordings’in kataloğundaki isimlerin kendilerini ne kadar ispat ettiğine bakınca bir fark olduğu da anlaşılıyor. Fontaines’in “Romance”inde de önceki üç albüme göre, hiç duymadığımız fikirlerin kendilerine bolca yer bulduğunu duymak bazı görüntüleri netleştirdi.

Albümün prodüktörü Arctic Monkeys, Blur, Depeche Mode, Florence + the Machine, Foals, Shame, The Last Shadow Puppets ve onlarca grubun albümlerinde prodüktör olarak çalışan James Ford’dan başkası değil.

Albüme de yavaş yavaş geçebiliriz. Öncelikle Fontaines diskografisindeki en farklı albümle karşı karşıya olduğumuzu söylemek lazım. “Dogrel”, “A Hero’s Death” ve “Skinty Fia”, post-punk temelinde, şairane şarkı sözlerinin haklı bir öfkeyle oluşturduğu armoninin yansımasıydı. “Romance”te durum böyle değil. “Romance”i tanımlarken türlere arkamızı yaslamak da pek olası değil. Çünkü grup da kendini herhangi bir tür veya kalıba bırakmamış. “Romance”, Fontaines D.C.’nin kendisini müziğe aşık eden ve bu noktaya taşıyan gruplara saygı duruşunu kendi üslubuyla yaptığı bir albüm. Her şarkıda, grubun kendine has bir dokunuşu var. Misal albümün ve son zamanlarda verdikleri her konserin açılışı olup albüme de adını veren ‘Romance’, Nick Cave vari bir vokal-klavye-vurmalı çalgı çizgisinde ilerlerken arkadaki gitarlar, “A Hero’s Death”te bolca duyduğumuz riff’lerden. Ya da albümün dikkat çekmesi muhtemel şarkılarından ‘Here’s the Thing’. The Smashing Pumpkins albümüne koysanız yabancılık çekmeyecek bir müziğe sahip. Özellikle gitarlar… Sanki Billy Corgan gelmiş de kayıtlarda gruba eşlik etmiş. Nakaratta kullanılan klavye/gitar iş birliğinin vokal melodisine yaptığı katkıysa konserlerde eşlik etme hayali kurduracak cinsten. Ancak davullara geldiğimizde o bildiğimiz Fontaines orada bizi bekliyor. Aynı keskin davul tonu. Kendinden emin tuşesiyle Tom Coll, şarkının önüne geçmiyor; şarkının gücüne güç katıyor. Ek olarak da “Dogrel”den alışık olduğumuz china kullanımını buraya da taşıyor…

Albümün güçlü kısımları elbette dinleyiciden dinleyiciye göre değişmeye açık. Yine de ‘Starburster’ gibi bir şimdiden klasikten hemen sonra ‘Here’s the Thing’in gelmesi ve onu ‘Desire’ ile ‘In the Modern World’ün takip etmesi, albümün çok güçlü bir açılışa sahip olduğunun göstergesi. ‘Desire’ ve ‘In the Modern World’ü biraz açmak lazım bu yüzden. Desire gibi güçlü bir kelimenin, nakaratta sayıklamaya dönüşmesi ve distortion’ın bolca hissedildiği gitar düzenlemesiyle climax’e ilerleyişi bile bu şarkının albümün en önemli bir iki şarkısından biri olmasını sağlarken, klavyenin arkadan yükselen ama yapıyı koruyan hali Fontaines’in sadece günümüzüne değil, geleceğine dair de ipuçları barındırmakta.

‘In the Modern World’ ise tam bir kontrast şaheseri. Akustik gitar ve Grian Chatten, günümüz insanı ve günümüz dünyasıyla ilgili rahatsızlıklarını sakince anlatırken şarkı da yavaş yavaş sertleşmeye başlıyor. Şarkı sertleştikçe sözler azalıyor ve şarkıya ismini veren ‘in the modern world’ cümlesini sıkça duyuyoruz. Ek olarak muhteşem bir yaylı düzenlemesi olduğunu da söylemek lazım. Bu haliyle de İrlanda’nın en büyük müzik figürlerinden Shane MacGowan ve onun biriciği The Pogues’a hiç de uzak bir yerde konumlandığını dile getirebiliriz. Şarkının köprü, nakarat yapısına bakınca da alçal, yüksel, alçal ve climax’e kadar düzenli olarak yüksel mantığıyla da benzeştiğini görebiliriz.

Fontaines D.C. celebrate the past with their sentimental, self-directed video for new single 'Favourite' | Dork

Albümün bir Fontaines D.C. albümü gibi duyulduğunu kabul etmemek büyük haksızlık. Ancak, ilk üç albümdeki kadar Fontaines tınlamadığı da bir diğer gerçek. ‘Bug’ ile başlayan Nirvana’dan daha Nirvana ‘Death Kink’ ile biten aralıktaki şarkılar, grubun esin kaynaklarına selam dururken, özgün bestelerini birer covermış gibi kullanmalarına neden oluyor. Burada da özgün bir şarkı dinlemekten çok grubun kime saygı duruşunda bulunduğunu anlamaya çalışarak zaman geçiriyoruz. Bu da elbette kişiden kişiye göre değişebilecek bir durum olsa da önceki albümlerde yaşanmayan bir hayalkırıklığının oluşmasına neden oldu. Ancak albümün kapanışı harika bir gitar şarkısı olan ‘Favourite’ olunca, hayranlarını yine bolca tatmin etmiş oldukları gerçeği de sabit kaldı. ‘Starburster’dan sonra yayınlanan ilk şarkı olan ‘Favourite’, onları buraya getiren geçmişlerine son kez sarıldıkları ve geleceğe, yeni heyecanlarla yürümeye duydukları nahif heyecanın yansımasıydı diyebiliriz belki de…

Müzik kadar dikkat çeken bir nokta varsa o da albüm öncesinde grup elemanlarındaki imaj değişimi. Davulcu Tom Coll dışındaki her biri, doksanların ikinci yarısıyla milenyumun ilk yıllarını dış görünüşlerini yansıttı. Aslında düşününce albümün temasıyla bu imaj değişimi birbirini tamamen kapsıyor. Grup, onları oluşturan dönemi sadece işitsel değil görsel üsluplarına da kattı. Ancak… Bu kadar katmasa mıydı da demek işten bile değil… Özetlemek gerekirse, 23 Ağustos’ta çıkacak “Romance”i dinleyip de heyecanlanmamak imkansız. Dinledikçe sevecek, sevdikçe ilk başlarda hoşumuza gitmeyen noktalardan zevk alır hale geleceğiz. Sevdiğimiz gruplar albüm çıkardığında düzenli olarak yaşadığımız bir şey bu.

James Joyce’un, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi kitabında bahsettiği, inanmadığı şeyi yapmadığı, kendini ifade edebileceği en doğru formu, en doğru şarkıyla birleştirmediği sürece Fontaines D.C.’den bir albüm dinlemeyeceğiz. Onların “Romance”i de kendilerini bütünlüklü bir şekilde dile getirebilmelerini sağladı. Bundan sonrası dinleyicide…

Puan:⭐⭐⭐⭐

Yazan: Ant Arın Şermet