inceleme: vampire weekend – only god was above us

inceleme: vampire weekend – only god was above us


ilerde 2020'ler müziği denince akla gelecek birkaç albümden biri


“Şehirde kaybolmak, kendi iç dünyamızı bulmak için bir fırsat sunar; New York, keşif yolculuğumuzun sınırsız haritasıdır.”
Paul Auster – New York Üçlemesi

Edebiyat dünyasında New York’un vücut bulmuş halini düşününce elimizin gideceği ilk yazarlardan biri Paul Auster. Müzik dünyasında, hele ki güncel gruplar içinde birine gideceksek Vampire Weekend oradaki baş şüpheli. New York’u, New York’a, New York’la anlattığı “Only God Was Above Us”, grubun diskografisinin en farklı albümü. Onlarla özdeşleşen vokal melodisine uyumlu tatlı gitarlar ve mod yükselten davullar kendine bu albümde de yer bulsa da birçok şey farklı. Bu farklılığın altındaki temel noktayı müzikal olgunluk diye kestirip atmak da mümkün değil. 5 yıl önce çıkardıkları son albüm “Father of the Bride” iyi bir albüm olsa da yıllar içinde sadece grubun sıkı hayranları ve indie müzik sevdalıları için varlığını sürdürebildi. Vampire Weekend’in klavyelerini çalan Rostam Batmanglij’in de “Father of the Bride” döneminde gruptan ayrılması bazı doku uyuşmazlıklarının işitsel tarafa yansımasıydı. Ki sonrasında Vampire Weekend 5 yıllık bir sessizliğe bürünüp sıradaki adımlarını daha güçlü temellere oturtup keşif yolculuklarının sınırsız haritasıyla tanışmayı düşündüler. Bu sürecin tamamlanmasıyla ortaya çıkan “Only God Was Above Us”, sadece Vampire Weekend külliyatının en cesur, başarılı albümü olmakla kalmayıp aynı zamanda sadece yılın değil, içinde bulunduğumuz on yılın gitar temelli pop müziğinin mihenk taşı albümü olacak gibi duruyor. Girizgahımızı tamamladığımıza göre nedenine ve nasılına gidelim ki eğlence artsın.

Vampire Weekend külliyatındaki diğer dört albümden “Only God Was Above Us”ın ayrıştığı noktaların başında klasik müzik partisyonlarının, kulağa batmadan, öne çıkmadan, şarkıların yakalayan nakaratlarıyla, köprüleriyle birleşmesi gösterilebilir. Daha da spesifikleşmek gerekirse albümün ilk yarısı ve son iki şarkısında yaylılar ve piyano, Ezra Koenig’in sesinin parlamasına olanak sağlıyor. ‘Capricorn’dan tam da bu noktada bahsetmek lazım. Normal şartlarda rahatsız edici sayılabilecek gitar ve yaylı düzenlemeleri şarkının parladığı noktalarda kakofoni oluşturacak gibi dururken ahenkle dans ediyorlar. Davulcu Chris Tomson’ın da fazlasıyla yaratıcı partisyonları başta ‘Capricorn’ olmak üzere tüm şarkıların içine yedirirken büründüğü takım oyuncusu rolü, dinleyiciye iyi bir kitapla tanışmış okur hissi de sağlamakta. İyi kitaplarda olan, metnin ritmini duyma kapılma halinin müzik tarafındaki denkliğine ulaşmamızı sağlıyor böylelikle Vampire Weekend.

Çoğu grup için materyalin içinde kaybolmasına neden olan farklı coğrafyalarda albüm kaydetme hali Vampire Weekend’e artı yazmış. Ezra Koenig, oyuncu eşi Rashida Jones’un işi gereği birçok farklı yerde bulunmasının şarkı üretimi için bir şans olduğu kanaatinde. Eşiyle birlikte çok fazla yer değiştirdiğini söyleyen Koenig, gittiği her yere adım atar atmaz alışamayacağının farkında olduğundan kendini kapatıp sadece yeni materyallerle uğraşmış albümün kayıt öncesindeki sürecinde. Tabii ki farklı yerde olma hali, evini farklı bir perspektiften görebilme, düşünebilme hatta yaşayabilme hali de tanıyor insana. Koenig’in New York’a baktığı albümün çıkışı da tam olarak bu. 2019 ve 2020’de şarkıların ilk taslaklarını yazıp bitirdikten sonra kayıtlar için Manhattan haricinde, Londra, Tokyo, Los Angeles ve Paris’e giden Vampire Weekend, üzerlerindeki izin peşindeydi desek yalan olmaz. Grubun sadece prodüktörü değil adeta dördüncüsü gibi bir konumda yer alan Ariel Rechtshaid, “Modern Vampires of the City” ve “Father of the Bride”dan sonra “Only God Was Above Us”ta da grupla yer aldı. Yıllara yayılan uyumun zirvesi de böylece görüldü.

Herhangi bir Vampire Weekend albümü açınca duymayı beklemeyeceğimiz belki de ilk şey çiğ bir sound. Çiğ tabiri hangi konuda kullandığınıza bağlı değişse de genel olarak olumsuz nüansları tanımlar. Gelgelim albüme baktığımızda bahsettiğimz çiğlik, albüme yaşanmışlık havası kattığı için şehir dokusuyla, nefes alma hissiyle güçlü bir bağ kuruyor. Ki yaylılardan, koroya, davulun tavrından, gitarın hikaye anlatmaya hevesli üslubuna, bu çiğlik keyifli bir sohbet hissi de yaratıyor.

“Modern Vampires of the City”den sonra gruptan ayrılan Rostam Batmanglij, bu albümdeki bir şarkıda eski dostlarıyla tekrar buluştu. Albümün içindeki dikkat çeken ve eski Vampire Weekend’i andıran başlıca şarkı diyebileceğimiz ‘The Surfer’, Batmanglij’nin de imzasını taşıyor. Bir ek de ‘Mary Boone’ için yapmak lazım. Trip-hop denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Neelee Hooper’ın, Soul II Soul döneminde ürettiği ‘Back to Life (However Do You Want Me)’ şarkısında bulunan bir sample üzerinden yola çıkılarak sonuca ulaşılmış.

Album Review: Vampire Weekend reach fond heights in Only God Was Above Us (2024 LP) - The AU Review

Albümün müzikal tarafı kadar görsel dünyası ve kapak konsepti de çarpıcı. 20. yüzyıl New York estetiğini, tüm kariyerini New York’a adamış sanatçı Steve Siegel’ın büyülü zihninden alan albümün kapağındaki gazete, New York Daily News’un 1 Mayıs 1988 günkü kapağından başkası değil. Albümün adının da geldiği bu kapaktaki haber, Aloha Havayolları’nın 243 numaralı uçuşunda uçağın üst tarafının uçuş esnasında kopması ve yolcuların yaşadığı korku dolu anları ele almakta. Uçuştan sağ kurtulan yolculardan birinin ‘only god was above us’ sözü 36 yıl önce gazeteye, şimdi de müzik tarihine geçti.

Albüm çıktıktan birkaç gün sonra -8 Nisan- 40. yaşını kutlamaya hazırlanan Ezra Koenig, doğum gününün güneş tutulmasına denk gelmesini de bir anlatıya dönüştürüp Teksas eyaletinin müzikle en haşır neşir şehri Austin’de yer alan Moody Amphitheater’da albümün lansman konserini de verdi. Konudan bağımsız olacak belki ama konserde giydiği Blind Melon tişörtünün çok acil linki lazım. Bir arkadaş soruyor.

Only God Was Above Us

“Only God Was Above Us”, hem işitsel hem görsel hem edebi hem de insani taraftan çok güçlü bir albüm. Yakın dönem etkisini düşünerek bazen kelime seçerken daha dikkatli olmak gerekiyor. Ancak albümü eleştirel bir şekilde dinleyince bile kusur bulamayıp ortaya attığı yeni fikirlerin ne kadar zekice olduğunu anlamak hayranlığı katlıyor. Bi’ 10 yıl sonra, 2020’ler müziğini tanımlayacak albümler seçmemiz gerekirse “Only God Was Above Us”ın yeri hazır diyebiliriz…

Klasik pop matematiğine de uygun, deneme yapmaktan da çekinmiyor. Esin kaynaklarını da selamlıyor, kendi dönemine unutulmayacak bir iz bırakıyor. Paul Auster’in kastettiği belki de buydu. Şehirde, hayatın içinde kaybolma fırsatı kendilerini tanıma, bulma şansı verdi Vampire Weekend’e. Keşif yolculuklarının haritasının ucu bucağı yok. Altıncı albümleri ne zaman gelir ya da nasıl bir albüm olur konusuna dair şimdiden bir şey demek kolay değil. Ancak bu albümün izi bundan sonraki kariyerlerinde umarım hissedilmeye hatta hissedilmekten çok daha fazlasıyla devam eder. Albümün isminde de işaret ettikleri gibi bundan sonra arada sadece tanrı var…

Puan:⭐⭐⭐⭐⭐

Yazan: Ant Arın Şermet