96. oscar ödülleri neyi doğru neyi yanlış yaptı?

96. oscar ödülleri neyi doğru neyi yanlış yaptı?


and the oscar goes to… but…


Yıllar geçtikçe Oscar izleme eylemi, Oscar’da neler olduğundan daha ilgi çekici hale geliyor. Ödül sezonu içinde üç aşağı beş yukarı kimin neyi kazanacağını ya da hangi dalların daha ortada olduğunu anlamak kolaylaşıyor. Ancak buna rağmen bazı senelerde Akademi üyelerinin karşısına geçip “Bir sorun mu var? Konuşarak çözülemeyecek sorun yok, gel içini aç” deme aşkıyla yanıp tutuşan insanları tanıyoruz. Merhaba aynadaki kişi. Ama ne olursa olsun, yapılan kötü şakalardan, saçma sapan olaylara kadar Oscar izlemek, popüler kültürün son 100 yıldaki belki de en vazgeçilmez işi.

Christopher Nolan's 'Oppenheimer' Wins Best Picture at 2024 Oscars

Ödül sezonunda Oppenheimer’ın bu kadar güçlü olduğunu anlamış mıydık? Evet. Cillian Murphy ve Christopher Nolan buldukları her ödülü almış, En İyi Film konusunda da en yakın rakibi Poor Things’ten bir adım önde konumlanmıştı. Bu seçim bile başlı başına Oscar’ı anlamak için harika bir done. Daha büyük. Daha şaşalı. Daha epik. Daha manipülatif…

İnsanların duygularını harekete geçirerek etkilemek için 3 saatlik devasa bir anlatı her şeyiyle formüle uygun. Ancak bahsedilen anlatının ne olursa olsun problematik bir figürü ele alması ve onu konumlandırdığı yerin gri bölgede olması tartışmaya açık. Oscar’dan önceki süreçte Japonya’dan gelen, “bir de biz anlatalım mı Oppenheimer’ı?” çıkışını anlamak mümkün. Ek olarak 3 saatin her saniyesine diyalog, konuşma, ses vb. şeylerle donatarak izleyicisinin suyunu da çıkardığını söyleyelim. Yine de dediğimiz gibi burası Oscar. The Zone of Interest ya da Poor Things gibi bir filme ödülün gideceğini umsak da içten içe gerçekleşmeyeceği gerçeğiyle de barışmıştık.

Oppenheimer's Oscars success with wins for Christopher Nolan and Cillian Murphy | The Independent

Gecenin en merak edilen ödüllerinden biri olan En İyi Kadın Oyuncu’ysa iki muhteşem performanstan birine gitti. Emma Stone’a ikinci Oscar’ını kazandıran Poor Things’deki Bella Baxter, birçok noktadan ele alınabilecek bir karakter. Bu sebeple de film seyirciyle buluştuğundan beri eleştiriler temelde ikiye ayrıldı. Erkek bakışıyla anlatılan bir kadının özgürleşmesi fikrini eleştirenler ve erkek bakışıyla anlatılmadığını söyleyip feminist bir modern başyapıt diyenler. Biz aralarına girmeyeceğiz. Ancak Emma Stone’un kariyerindeki en katmanlı ve çok yönlü perfomansı olduğu gerçeğini de görmezden gelmemek lazım. Killers of the Flower Moon’un başına gelen en güzel şey olan Lily Gladstone da kazanabilirdi. İkisi de başrolü olduğu filmi ileri taşımakla kalmayıp o filmin seviye atlamasını sağladı. Razıyız bu ödülden.

 

En İyi Erkek ve En İyi Yardımcı Erkek konusunda görüntü yine netti. Şaşırtan bir sonuçla karşılaşmadık. Cillian Murphy ve Robert Downey Jr., Oppenheimer’ın mitine ödülleriyle güç kattılar. En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülü de yine kimin kazanacağından emin olunan ödüllerdendi ve gecenin de açılışı oldu. 2023’ün en kendine has filmlerinden biri olan The Holdovers’taki Mary rolüyle Da’vine Joy Randolph mutlu sona ulaştı. Ulaştığı gibi de sevinçten hüngür hüngür ağladı. Seninleyiz kraliçe.

 

Müziğe geçmeden önce Akademi’nin mizah anlayışına dair yorumlayıp tartışmak istediğimiz bir konu var… 1974 yılında dönemin ABD hükümetini protesto etmek amacıyla sahneye atlayan çıplak protestocuyu taklit etmek için eski güreşçi, şimdiki oyuncu John Cena’yı sahneye çıplak gönderdiler. Hem de En İyi Kostüm ödülünü açıklaması için… Hani kostüm şakası için sahneye çıplak gönderilme şakasına mı göz devirsek yoksa üzerinden 50 yıl geçen ve amacı olan bir protestonun berbat taklidine mi bilemedik… Sahi, cidden niye böyle şeyler yapıyorsun Akademi? Böyle şaklabanlıklar yapacağınıza Anatomy of a Fall’daki canımızın içi köpek Messi’ye özel bir şey hazırlasaydınız. Çocuğu davet bile etmiyordunuz az daha. Ayıp ayıp… Şuradan bi’ izleyin siz de hak vereceksiniz.

Neyse, şuraya kadar ağız dolusu eleştirdiğimiz Akademi’nin gönlünü de almak lazım. Bu yüzden müziklere ve gecenin güçlü tarafı performanslara özellikle değinmeden buraya kadar geldim. Şimdi sıra onlarda.

Billie Eilish – ‘What Was I Made For?’

Arisktokrat tarafından uyanıp Oscar’lara katılan ve abisi Finneas O’Connel’ı yanından ayırmayan Billie Eilish, gecenin en mutlularından olsa gerek. Üç sene içinde ikinci kez En İyi Özgün Şarkı’yı kazanan Billie’miz, başarısını çok şık bir performansla taçlandırdı. Teknik olarak ödülü almadan önce sahneye çıkmış olsa da bu ufak bir detay. Gelgelelim piyano-vokal birlikteliğindeki nefis performansı izleyen herkesi mest etti. Evet, herkes adına konuştuk.

Ryan Gosling – ‘I’m Just Ken’

Oscar’ların en az ödüller kadar merakla beklenen anı Ryan Gosling’in, Ken’e dönüşmesi ve ‘I’m Just Ken’i söylemesiydi. Margot Robbie’nin, Ryan Gosling’i izlerken kahkahalarını tutamaması, nakarata Greta Gerwig ve America Ferrera ile eşlik etmesi Barbie’nin de gecenin unutulmaz parçalarından birine dönüşmesini sağladı. Slash ve şapkasıysa, Ken’e Guns N’ Roses soslu bir solo armağan etti. Soslu dediysek Antakya usulü dürümlerdeki soslardan. Asıl yemeğin tadını bayağı değiştirenlerden… Her halükarda gecenin zirve anlarından biriydi. Sabah metroda, metrobüste kaç kişinin bu şarkıyı dinleyerek geldiğinin sayısını tahayyül etmek güç. Henüz önünüze düşmediyse şöyle izleyebilirsiniz.

PS: Ryan Gosling’in performansı sırasında Emma Stone’un kıyafetinin arka tarafının yırtılmasıysa gecenin nazar menüsünün kapanışı oldu. Ryan Gosling, bi’ kıyafet hediye edersin artık Emma’ya.

Becky G – ‘The Fire Inside’

Eurovision’dan hallice performansıyla Becky G’nin yanlış kıtada doğduğunu ve Loreen’le keyifli bir 12 puan kapışmasından bizi mahrum bıraktığına şahit olduk. Müzikten dansçılara, arka plandaki ateşten kostüme tam bir Eurovision performansıydı ya. Çaktırmadan Eurovision’u mu özledik acaba, ne oldu bize?