netflix’in maymun iştahlı live action sevdasına kurban giden animeler serisi: one piece

netflix’in maymun iştahlı live action sevdasına kurban giden animeler serisi: one piece


anime, çizgi film midir?


Netflix şu sıra animeci kitleye oynamaya çalışıyor. Sevilen animeleri live action dizilere çevirip tıkanmış yaratıcılık kervanına tutması garanti içeriklerle merhem olmaya, kütüphanesini doldurmaya çabalıyor. İlk önce ikonik anime Cowboy Bebop’ın live action dizisini yayınladı, geçtiğimiz günlerde One Piece dizisi, daha sonra ise Avatar: TLA yayınlanacak. Peki Netflix’in böyle bir yöntem izlemesindeki gerçek amaç ne ve animeler live action dizilere uyarlanmaya elverişli mi?

Sanatçı Eiichiro Oda‘nın uzun soluklu Japon manga serisinin İngilizce canlı aksiyon uyarlaması olan Netflix’in One Piece’inin ilk bölümü, söz konusu manganın anime uyarlamasının ilk 47 bölümünün başladığı gibi başlıyor. Bölümün tamamında, anime hayranlarının aşina olduğu şeylerin aynısını veriyorlar. Çizgi evren mekanikleri işlemediği için her şey daha uzun sürüyor, daha çirkin görünüyor ve belki de bu yüzden eğlenceli hissettirmiyor. 

Bir animasyon özelliğini canlı aksiyona taşımak yeni bir şey değil. Disney 1990’larda The Jungle Book ve 101 Dalmatians animasyonlarını gerçek hayata uyarlamayı denemişti. Ancak şirketlerin içerik kütüphanelerini doldurmak için fikri mülkiyet haklarını ve markalarını agresif bir şekilde uyarladığı modern yayın çağında, animasyon bazen tamamen ayrı ve bağımsız bir mecra olarak değil de kaçınılmaz canlı aksiyon dizileri için kaynak malzeme olarak görülüyor gibi geliyor. 2015’ten sonra ise ikonik animasyonların filmlerinde gaza basan Disney, Cinderella, Little Mermaid, Moana derken bu usül şirket normali haline geldi. 

Netflix, içerik oyununda göreceli bir acemi olarak, yeniden yapımlar için yağmalayacağı bir çizgi film mirasına sahip değil; para kazanma işlerini dışarıdan temin etmek zorunda. Giderek artan bir şekilde, stratejileri sevilen anime ve manga eserlerine odaklandı ve muhtemelen orijinaline aşina olmayan izleyiciler için bunları live action olarak yeniden tasarladı. One Piece’e kadar olan süreçte 2017’de “anime izlemeye başlangıç dizisi” olan Death Note dizisi geldi. O senelerde Netflix kurtarıcı olarak görüldüğünden, dizi sert eleştiriler almıştı. 2021’de ise, John Cho tarafından yönetilen Cowboy Bebop dizisi hem eleştirmenlerden hem de hayranlardan sert eleştiriler aldı ve prömiyerinden sadece bir ay sonra yayıncı tarafından iptal edildi. Bu başarısızlıklara rağmen, şirket görünüşe göre live action anime uyarlamalarının platformda bir izleyici kitlesi olduğuna ikna olmuş durumda. Çünkü Nickelodeon efsanesi Avatar: The Last Airbender’ı tarihte ikinci kez gerçek insanlarla çekmek cesaret istiyor. Üstelik ilk live action Avatar denemesi olan M. Night Shyamalan’ın filmi yönetmenin neredeyse kariyerini bitiriyorken. 

8 bölümü yayınlanan One Piece dizisinden şu anlık karışık tepkiler geliyor. One Piece, muhtemelen herhangi bir şirketin live action’a çevirmeye kalkıştığı en büyük külliyat. 1997’den beri istikrarlı bir şekilde devam eden manga, dünya çapında 516,5 milyondan fazla cilt satarak tüm zamanların en çok satan çizgi romanı oldu. Aynı zamanda bir çizgi film olduğu gerçeğinden beslenen, tuhaf karakter tasarımları ve ana kahraman Luffy‘nin vücudunu lastik gibi kullanma yeteneği gibi güçleriyle bir aksiyon dizisinden çok Looney Tunes’u andıran bir seri. Canlı aksiyon serisi, elinden geldiğince manga dünyasını gerçek hayat ortamına taşımaya çalışıyor. Ancak sorun, dizinin CGI dağlarını ve kötü saç stilini tutarlı bir sanatsal stile benzeyen bir şey haline getirememesi. 

Peki anime esintili live action yapımların hiç mi iyi örneği yok? Aslında var. 2008 yapımı “Speed Racer” filmi ve Japon manga ve anime sanatçılarından esinlenen Kanadalı bir çizgi romana dayanan 2011 yapımı “Scott Pilgrim vs. the World“, eserlerin altında kalmadan kotarılmış sayılabilir. Wachowskiler ve Edgar Wright, animasyonun hiperaktivitesini gerçek dünyaya aktarmayı bilen güçlü film yapımcıları olduklarını ispatlamıştı. One Piece’in yönetmenleri maalesef yoldan çevirdiğiniz düz adamlar. Daha önce “CSI: Miami”, “Luke Cage” ve “Agents of S.H.I.E.L.D.” gibi Marvel dizilerindeki çalışmalarıyla tanınıyorlar. 

Animelerin renk kodlarını gerçek dünyaya uydurmak, dövüş koreografilerini gerçekçi dünyaya uyarlamak, genelde 20 dakikalık senaryoyu 1 saate uzatmak derken yapımcılar için de işin işkenceye döndüğünü kabul etmek gerekiyor. Bu olay örgüsünü sezonlaştırmak başlı başına mucize. Bu dizileri markaya ve fikri mülkiyete sadakat gösteren özetler gibi düşündüğünüzde sizi ancak bir yere kadar götürebilir haldeler. Netflix daha önce bu meydan okumanın altından kalkmış isimlerle, hoplayıp zıplamadan, ayakları yere basan ve değeri bilinmemiş bir animeyi uyarlarsa tadından yenmeyebilir. Ya da kötü siciline +1 yazdırmaya devam edebilir. Göreceğiz.