2024’e adım atalı henüz 100 gün bile olmadı. Lakin yeni yılla birlikte üzerimize yağmur gibi devam filmi haber yağmaya başladı. Yeni seriler, eski seriler, kültleşmiş filmlerin beklenmeyen devam filmleri vb. gibi uzayıp gidebilecek çeşitlilikte bir listeyle hem de… İçlerinden heyecan uyandıranlar olsa da bazılarının sadece ekonomik kaygılarla yapıldığı haberlerin ortaya çıkışıyla bile anlaşılıyor. Yine de öncelikle başta Hollywood olmak üzere yapım şirketleri ve sektörün neden devam filmlerini tercih ettiğini anlamak lazım. Sonrasında niye bu kadar popülerleştiğine dair yorum yapmak kolaylaşacaktır.
Hollywood’un devam filmlerine ve yeniden yapımlara karşı beslediği sempati malum. Devam filmleri, uyarlandıkları başarılı hikayelerin uzantısı oldukları için yapım şirketi için risk oranı daha az bir yatırım olarak görülmektedir. İşin estetik ve sanat tarafından bakacak olursak, “The Godfather” gibi başyapıt ilk filmlerin devam filminin de başyapıt olması çok karşılaşılan bir durum değil. Ancak gişede başarılı olan ve devam etmeye açık bir hikayenin sürdürüleceği bariz. Buna en yakın örnekse Denis Villeneuve’ün Dune serisine yaptığı dokunuş. Çoğunlukla olumlu eleştiriler alan seri, gişede de çok iyi rakamlara ulaştı. Bir terslik olmazsa üçüncüsü de yolda…
Bir yandan da devam filmlerinin ortaya çıkışına bakmak iyi olabilir. Bunun için ta 1910’lara gitmek ya da tek tek filmleri incelemektense ana akımı nasıl etkiledikleri üzerinde bir iz sürümü işimizi kolaylaştıracaktır. Devam filmleri, yirminci yüzyılın son çeyreğinde “Star Wars”, “Alien” gibi korku ve bilim kurgu filmlerinin başarısına DC ve Marvel çizgi roman evrenlerinin gücünü ekleyince hiç olmadığı kadar güçlü bir hal aldı. Hollywood da milenyumla birlikte beyaz perdeye yeni hikayeleri taşımak kadar devam filmlerine odaklanmaya başladı. Animasyonlarda da Toy Story, Cars, Nemo ve Ice Age gibi kar elde eden işler gelince tür fark etmeksizin radarına aldılar. Bir yandan da çok sevilen bir filmin devamı, kesin gişe başarısı anlamına gelmiyor. Yine sıfırdan bir hikaye anlatır gibi özgün olmak gerekiyor. Bu da başarılı ve başarsız devam filmlerinin arasındaki farkı oluşturuyor…
İşin üretici tarafındaki durum üç aşağı beş yukarı böyleyken izleyici tarafında daha farklı parametreler mevcut. Bunlardan en dikkat çekeni nostalji tutkusu ve geçmiş üzerinden kendini güvende hissetme ihtiyacı. Bir spor ayakkabı almaya gitseniz, marka fark etmeksizin karşınıza çıkan modeller en iyi ihtimalle 20-30 yıl önce tasarlanıp üzerinde ufak dokunuşlar olan ayakkabılar oluyor. Ama kaç yıla dayandığının bir önemi olmadığının ispatı olurcasına hala o modeller en çok satan olarak gösteriliyor. Peki, sizce neden?
İnsanın nerede olduğundan, ne yaptığından bağımsız şekilde kendini güvende hissetmeye ihtiyacı var. Nostalji kavramı ve sevilen bir filmin devamının hissettirdiği duygu durumu da izleyicide azımsanmayacak bir karşılığa denk düşüyor bu doğrultuda.
“Beklenti içinde, henüz olmayanın içinde yaşamak, gelecek fikrinin varsaydığı kışkırtıcı dengesizliği kabul etmektir. Her nostalji, şimdiki zamanın bir şekilde aşılmasıdır. Pişmanlık halindeyken bile dinamik bir nitelik taşır: Geçmişi zorlamak istenir; geri dönüşsüz olan şeye itiraz etmek, geriye doğru hareket etmek istenir. Hayat, ancak zamanın ihlal edilmesiyle bir içeriğe kavuşur. Başka yer saplantısı, anın imkansız olmasıdır; bu imkansızlık da nostaljinin ta kendisidir.”