rushmore dağı’nın hollywood’daki yeni yüzleri

rushmore dağı’nın hollywood’daki yeni yüzleri


hollywood'da bayrak değişimi yakın


Sanattan spora, siyasetten edebiyata akla gelebilecek her alanda bayrak değişimi yaşanması kadar doğal ve kaçınılmaz bir durum yok. Birçok kişinin o alana ilgi duymasını, hatta sevmesini sağlayan figürler ya kendilerini yenileyemedikleri ya da yaşları izin vermediği için sırayı kendisinden sonra gelene salar. Bir nevi eşyanın tabiatı olarak da görülebilir bu durum. Hollywood gibi sinema başta olmak üzere dünyanın sanat ve popüler kültür anlayışına direkt temas eden bir gücün bunun farkında olmaması da imkansız.

1990’larla birlikte Hollywood, kendisini temsil edecek büyük yıldızlarını yenilemişti. Brad Pitt, Leonardo DiCaprio, Ryan Gosling, Margot Robbie, Emma Stone gibi isimler kendi dönemlerinin yeni gelenlerin başına çekerken Meryl Streep’ler, Robert de Niro’lar, Al Pacino’lar her zamanki yerlerinde durmuşlardı. Ancak bu değişimin bile üzerinden 30 seneyi aşkın bir süre geçmesiyle birlikte Hollywood direkt olmasa da üstü kapalı bir şekilde yeni süper yıldızlarını arıyordu. Bir başka deyişle kendi Rushmore Dağı’ndaki yüzleri revize ediyordu. Son 5-10 yıllık süre zarfında ABD ve eski kıta Avrupa’dan öne çıkan birçok önemli yıldızın arasından yavaş yavaş kendi dişlerine göre bir kadro belirlediler diyebiliriz.

 

Timothée Chalamet

Bir dönem nereye kafamızı çevirsek ilk karşılaştığımız oyuncu olan Timothée Chalamet, “Don’t Look Up”, “Wonka” ve “Dune” serisindeki üst düzey performansıyla her rolün altından kalkabileceğine dair Hollywood otoritelerini ikna etmiş gibi. “Call Me by Your Name”, “Little Women” ya da “Beautiful Boy”daki incelikli oyunculuğuysa kariyerinin ilerleyen kısımlarında kendini geliştirebilmesi içi güçlü bir temel. Böylelikle Timothée’yi de bu listenin en tepelerine yazabiliriz.

Paul Mescal

Bir diğer isimse çok genç olmasına rağmen rol aldığı hemen her işe damga vurup adından söz ettiren Paul Mescal. “Normal People”daki ne istediğini bilmeyen Connell olarak hayatımıza girmesinin üzerinden sadece 4 sene geçse de “Aftersun”, “The Lost Daughter” ve son olarak “All of Us Strangers” gibi filmlerle rüştünü ispat eden eden Mescal’in büyük prodüksiyonlu işlere geçmesine kesin gözüyle bakabiliriz. Ki henüz sadece 28 yaşında olduğunu düşününce umutlanmamak elde değil. Bu yıl Gladiator 2’de izleyeceğiz kendisini.

Jacob Elordi

Çok yakışıklı ve seksi olmanın ekmeğini mi yiyecek yoksa tüm yatırımını oyunculuğa mı yapacak şimdilik soru işareti. Ancak yeteneklerinin hakkını tam olarak veremediği şu zamanlarda bile büyük isimlerle, önemli filmlerde çalışması Elordi’nin üzerine yatırım yapılacağının göstergesi.

Barry Keoghan

Hollywood’un yüzü olur mu kısmına şüpheyle yaklaşsak da sektörün Willem Dafoe’luk rol ihtiyacını giderecek yeni kanı olmaya Barry Keoghan’dan daha iyi bir aday bulmak çok güç. “Saltburn“deki rahatsız edici Oliver olarak hafızalara kazınsa da “Killing of the Sacred Deer”da gösterdiği performansla neler izletebileceğinin mesajını vermişti 7 sene önce. Çok dikkat çekmese de “The Banshees of Inisherin”de de zor bir rolün altından başarıyla kalkması onun en güvenilir karakter oyuncularından biri olacağının ispatı olsa gerek…

Zendaya

“Euphoria”nın bu kadar büyümesinin ve Z Kuşağı’nın kutsal dizisine dönüşmesinin altında yatan temel sebeplerden biriydi Zendaya. Yeteneklerini televizyon ekranıyla kısıtlamayıp beyaz perdeye de damga vurmasıyla birlikte yeni neslin Hollywood’a en uygun adaylarından birine dönüştü. “Malcom & Marie” “Spider-Man”, “Dune” gibi filmlerde oynadığı birbirinden fersah fersah uzak karakterlerin hepsine kendi dokunuşunu katması ve yazma yeteneğinin varlığı ilerleyen yıllarda Zendaya’nın adını çok fazla duyacağımızı göstermekte.

Florence Pugh

Kariyerinin ilk başrolüne 20 yaşındayken ulaşan Pugh, Lady Macbeth gibi güç bir karakteri tecrübeli oyunculara taş çıkarırcasına yorumlamış ve “bana dikkat etseniz iyi edersiniz” demekten çekinmemişti. 2019’da Ari Aster’in aydınlığıyla kör eden ürkütücü filmi “Midsommar”a damga vurarak büyük filmlerin daimi oyuncusu olduğunu da ispat etmişti. Oscar’a damga vuran “Oppenheimer”daki kısıtlı yazılmış rolden bile başarılı bir sonuç çıkarmasıysa onun alametifarikası olsa gerek. Bundan sonra atacağı adımlarla yerini güçlendirecektir.

Sydney Sweeney

Yine “Euphoria” tedriastından gelme bir oyuncudan bahsedeceğiz. Güzelliği ve çekiciliğiyle baş döndüren ve kamera karşısında aldığı her rolün altından başarıyla kalkan Sydney Sweeney’nin atması gereken bir sonraki adımın kendisi de farkında. Büyük bir yönetmenin filminde alacağı bir başrolle ödül sezonunda adından bahsettirdiği anda o noktaya ulaşacaktır. Yakın zamanda “SNL”i de sunarak önemli bir aşamayı daha geride bıraktı. Hollywood’un ve birçok yapımcının da kendisine destek olacağını düşününce bu listenin en güçlü isimlerinden.

Anya-Taylor Joy

Karakteristik güzelliğinin döngüsünde roller alıp kariyer inşa edebilecekken, oynayabileceği birbirinden tamamen farklı karakterlerle potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu yıllar içinde ispatladı. Hatta 2015’te oynadığı “The VVitch” esnasında gösterdiği potansiyeline ulaştığı ve onu aştığı da söylenebilir. Çok önemli yönetmenlerle, önemli filmlerin altından başarıyla kalktığı kadar “The Queen’s Gambit” gibi popüler kültüre damga vuran bir işe de seviye atlattı. Mesleğine olan tutkusu ve hırsını kaybetmezse ‘sky is the limit’ deyişinin direkt muhatabı olacaktır…