saltburn oxford’u ne kadar doğru tasvir ediyor?

saltburn oxford’u ne kadar doğru tasvir ediyor?


mezunlar anlatıyor


Emerald Fennell’ın Saltburn’ü bazı ülkelerde vizyona girdi. Bizde durum belirsiz. Bir kısmı da Oxford’da geçen film, hayli iyi yorumlar almışken Oxford öğrencileri üniversitelerindeki ortam ile Saltburn’ü karşılaştırdı. 

 

Filmin ilk bölümü Oxford Üniversitesi’nde geçiyor ve ana karakterimiz Oliver (Barry Keoghan tarafından canlandırılıyor) filmdeki Brasenose College‘ın yerine geçen okulda okuyor.

 

Kısa bir açıklama: Oxford 30’dan fazla küçük koleje bölünmüştür ve bu kolejler daha çok yatılı okullara benzer. Genellikle kendi kolejinizde uyur, yemek yer, ders çalışır ve dersler için sadece genel bir üniversite bölüm binasına gidersiniz. Brasenose ise daha eski, daha süslü kolejlerden biridir. 

 

Peki Saltburn, Oxford’u ve öğrencilerini ne kadar doğru tasvir ediyor? Şu anda üst düzey devlet memuru, şehir bankacısı ya da MI5 ajanı oldukları için isimlerinin gizli kalmasını isteyen bazı mezunların yardımıyla Vice, bu soruya yanıt aradı. 

 

Havalı insanlar

Saltburn, burslu bir çocuğun (Oliver) bir aristokratla (Euphoria’dan Jacob Elordi‘nin canlandırdığı Felix) arkadaş olmasını konu alan bir film. Filmin bu yönü, Oxford’da birçoğu çok ayrıcalıklı geçmişlerden gelen çok sayıda zengin insan olduğu anlamına geliyorsa doğrudur. Filmin geçtiği 2006 yılında, o yılki öğrencilerin yarısından daha azı Birleşik Krallık’taki devlet okullarından geliyordu, bu oran şimdi yüzde 60’a yaklaştı.

 

Üniversiteye 2014 yılında gelen mezunlardan Mark, “Oxford’da bir sürü sosyetik insan var ve bunu saklamaları için diğer üniversitelerde olduğu kadar sosyal baskı hissettirmiyor” diyor. 

 

“Elordi’nin karakteri ayrıca Oxford’daki hemen hemen tek iyi insan olarak tasvir ediliyor ki bu biraz haksızlık. Gerçek şu ki, Oxford öğrencilerinin çoğu, muhtemelen lisede hiçbir zaman çok havalı ya da çekici olmayan oldukça kendine güvenmeyen insanlar. Kesinlikle çok sayıda kaba, patavatsız züppe var, ancak – en azından ben 2013’te geldiğimde – Oxford Union seçimlerinden uzak durursanız bunlardan kaçınılabilirdi.”

 

Özel dersler ve çalışma sahneleri

Filmin ilk sahnelerinden birinde Oliver’ın bir profesör ve onun eğitim partneriyle ikiye bir ders yaptığı görülür. Bu doğruymuş.

 

“Oxford’da genellikle haftada iki makale yazarsınız, ardından bunları öğretmeniniz ve başka bir öğrenciyle tozlu kitaplarla dolu eski bir odada incelersiniz. Tarihsel olarak, filmde olduğu gibi bunları yüksek sesle okumanız gerekirdi, ancak günümüzde bunları önceden e-posta ile gönderiyorsunuz. “

 

“Ayrıca sınavlar için resmi akademik kıyafet ve cübbe giymeniz ve bitirdiğinizde “çöpe atılmanız” (arkadaşlarınız tarafından size bir şeyler atılması) gerekir. Kırmızı karanfili de kasıtlı – Oxford’da ilk sınavınız için beyaz, ortadakiler için pembe ve finaliniz için kırmızı karanfil takarsınız. “

 

Sosyal hayat ve partiler

“Diğer tüm üniversiteler gibi Oxford da “yerleşmenize” yardımcı olmak için etrafta dolanan, sizden üniversite diskolarına ve yapışkan öğrenci kulübü gecelerine bilet almanızı isteyen birinci sınıf temsilcileriyle doludur. “

 

Alanlar, yemekler, yerler

Filmde Oxford’un kampüs manzaraları tamamen doğru. Felix ve Oliver’ın Magdalen Koleji’nin dışındaki bir köprüde oturup Cherwell Nehri’ne bakmaları, büyülü bir an. Mezunlardan Michael, “Fakat çimlerde yürümeleri saçmalık. Bunu yapmanıza izin verilmiyor.” Ayrıca, “aptalca pankartlarımız yoktu” ve “kimse ‘2006 Sınıfı’ ya da her neyse diye anılmıyordu” diyor.

 

Para, burslar ve kuzeyli olmak

Filmde Oliver, Liverpool yakınlarındaki Prescot’tan burslu bir öğrenci olarak tasvir ediliyor. Diğer çocuklar gibi zengin olmadığı ve komik bir aksanı olduğu için uyum sağlayamıyor.

 

Kuzey Doğu’dan Jim, “Şu anda birlikte çalıştığım insanlara bok atıyor gibi görünmek istemem,” diyor. “Ama bence en kötüsü mülakatlar, çünkü devlet okulu öğrencilerini sindirmeye çalışan bir grup özel okul serserisi var. Hangi okula gittiğinizi soruyorlar ve orayı hiç duymadığınızı belirtiyorlar. Ama oraya gittiğinizde yaşadığınız deneyim farklı oluyor, çünkü pek çok mankafa içeri giremiyor.”

 

Jim üniversitenin kendisiyle ilgili genel olarak olumlu bir deneyim yaşamış ve aksanı ya da maddi durumu nedeniyle dışlanmış ya da hor görülmüş hissetmemiş. “Defalarca farklı kelimeler söylememin istendiğini hatırlıyorum. Ama sanırım dalga geçmekten ziyade dilbilim açısından ilgileniyorlardı,” diyor.

 

“Bence benim deneyimim, kuzeyli olduğum ya da burslu olduğum için insanların kötü davranmaya çalışmasından ziyade, insanların kısıtlı bir bütçeyle yaşama deneyiminden tamamen habersiz olmalarıyla ilgiliydi” diye ekliyor. “Üniversitedeki pek çok insan parasını düşünmek zorunda değildi.” 

 

Kuzey Batı’dan Jill ise daha açık bir sınıf önyargısıyla karşılaşmış. “Çok ünlü bir özel okula giden bir adam bir keresinde boynuma papyon taktı ve ‘Kuzeyliler papyon bağlamayı bilmiyor’ dedi” diyor. “Gerçi daha sonra özür diledi.”

 

“Bir başkası beni 21. yaş gününe davet edemeyeceğini çünkü evdeki arkadaşlarına ‘uyum sağlayamayacağımı’ söyledi,” diye devam ediyor. “Ayrıca bilgisayarım bozulduğunda ailemin neden bana bir Mac alamadığını sordu.”

 

Saltburn de olmasa dünya gözüyle Oxford görmeyeceğiz. Neyse, Harran’da vardı da…