BBC EARTH’ÜN YENİ BELGESELİ ‘SOYLAR’, BİZE YENİ DÜNYA DÜZENİYLE İLGİLİ NELER SÖYLÜYOR?

BBC EARTH’ÜN YENİ BELGESELİ ‘SOYLAR’, BİZE YENİ DÜNYA DÜZENİYLE İLGİLİ NELER SÖYLÜYOR?


Biz hep belgesel izliyoruz


Aldous Huxley ve George Orwell kafa kafaya verip yeni bir romana başlamadan önce sırf idman olsun diye 50 sayfa saçmalasalar herhalde şu anki dünya düzenimizin yanına bile yaklaşamazlardı. Evrenimiz başka bir evrenle mi çarpıştı, Elon Musk’ın önerdiği gibi bir simülasyonun mu içindeyiz (ki o da ayrı manyak; eve Azealia Banks çağırıp üstüne kilitleyip çıkmak falan neymiş, sen olmuşsun simülasyon çok affedersin…), yoksa herhangi bir Coen Kardeşler filminde karşılaştığımız o acayipleşen 20 dakikalık sekans bizim hayatımıza mı denk geldi tam kestiremiyoruz.

Biz kestiremiyoruz çünkü düz insanlarız. Bu yüzden bir bilene soralım dedik.

BBC Earth’ün yapımcılarından Rupert Barrington ve BBC Orta Doğu ve Akdeniz’den sorumlu başkan yardımcısı Natasha Hussein’le geçtiğimiz hafta bir araya geldik. Niye geldik? Çünkü BBC Earth’ün yepyeni serisi “Dynasties” yani “Soylar” başlıyor. “Soylar”, bir nevi hepimizin ezbere bildiği BBC Earth’ün daha da özel, her bölümün ayrı bir başrolünün olduğu ve takıntılı hale geleceğiniz yeni serisi. Belli hayvan türlerinin “başarı hikâyesi”nin anlatıldığı seriyi konuşmaya gidip nasıl aşağıdaki röportajı çıkardınız diye sormayın; süper gücümüz herkesin sorduğu jenerik soruları sormak yerine farklı konuları konuşmak, bizden kat be kat zeki insanlardan farklı görüşler kapmaya çalışmak… Afiyet olsun!

“Soylar”ın her bölümünün ana konusu belli başlı bir türün etrafında dolanıyor. Bu türe ait “seçilmiş kişi” nasıl yükseliyor, başından neler geçiyor ve kendi evreninde en yüksek pozisyona nasıl çıkıyor; tek bölüm kabaca bunu anlatıyor. Peki, günümüz düzeninde de “Kazanan olduğun sürece her yol mübah” mantığı kabul görürken, aslında kazanan neleri kaybetmek zorunda kalıyor?

Yeni serimiz “Soylar”, aslında tamamen aile ve aile kavramının getirdiği güç düzeni üzerine kurulu. Bölümlerimizi ise tek tek farklı cins ailelerin liderleri üzerine kuruyoruz. Hayvanlar lider oldukları yolda çok zayiat veriyorlar. Şempanzelere bakacak olursak, onların başındaki şempanze lider olduğunda en iyi yemeklere ve en fazla dişi şempanzeye sahip olabiliyor, buraya kadar her şey istediği gibi gidiyor… Ayın karanlık yüzüne baktığımızda ise, sabahtan akşama kadar diğer erkek şempanzelerle tahtını koruyabilmek için dövüşmesi gerekiyor. DNA’sından gelen bir arzu ile lider olmaya çalışan ve hayatı boyunca dövüşen erkek şempanzelerin tahtta kalma süreleri de genelde 3 yılla kısıtlı ki; bu 3 yıl da devamlı olarak kavga gürültü ile geçiyor. Bu yüzden genlerinde yer alan lider olma hırsı aslında hayatlarından çok fazla değeri yiyip götürüyor, ilk bölümümüz zaten direkt bu sorunun cevabı niteliğinde dramatik bir hikâyeyi anlatıyor.

“İNSAN ÇOĞALDIKÇA HAYAT ZORLAŞIYOR”

‘Soylar’ özelinde BBC America ile işbirliğine gidildi. Günümüzün saçma sapan politik dünya düzenine baktığımızda -ki Brexit daha yeni onaylandı-, yakın zamanda sanki “yabancılarla” çalışmak daha güç olacak gibi mi gözüküyor?

BBC, yapımlarının birçoğunda onlarca evrensel şirketle birlikte çalışıyor. “Soylar”ın yapımı ise 4 yıldır devam ediyordu ve BBC America haricinde sayısız firmayla daha dirsek temasında çalışarak bu işi tamamladık. Zaten bütün yeni ve kaliteli medya düzeni de ancak bu çalışma prensibiyle ileriye gidebiliyor; evrensel iş birlikleriyle. Bu bizim için gerçekten çok önemli bir nokta, hem prodüksiyon tarafında iş bitiricilik olsun hem de farklı insanlara ulaşabilmek olsun evrensel iş birliklerimizin önemi tartışılamaz. Yeni enteresan dünya düzeninin de bu yapıyı değiştirebileceğini veya sona erdirebileceğini düşünmüyorum.

Doğayı ve insani değerleri yarın yokmuşçasına mahveden bir nesle dönüştük. Bu evrende ironik olarak siz de soyu tükenen canlıları araştırıyorken sanki biz de gittikçe birbirimizden uzaklaşarak kendi soyumuzu tüketmeye mi oynuyoruz?

“Soylar”ın en önemli özelliği; kendine özgü bir şekilde film yapımına yeni bir soluk getirmesi. Bu yeni soluk; hayvanlar özelinde saatler, günler ve hatta yıllar süren yeni nesil çekimler sayesinde ortaya çıkartabildiğimiz davranışlar şemasını gözler önüne seriyor. Bu şemayı insanlar özelinde de okuyabiliyoruz ve bu okumayla aslında kendi ırkımızı da evrim ilerledikçe kurtarabileceğimize inanıyoruz.

Peki, bu evrim ilerlediğinde dünya düzenimiz medeni açıdan daha da gerilerse bizi nasıl bir gelecek bekliyor?

Aslında “Soylar”, hayvanların “özeline” girerek onların da birbirlerine alan bırakmayan, gelişimlerini engelleyen kaotik düzen, gözler önüne seriyor. Dünya büyüdükçe, daha doğrusu yaşadığımız alanda daha fazla insan olduğu sürece, hayat çok daha zorlaşıyor. “Soylar”, bu düzende yanlış veya doğru atılacak bir hamleye bağlı olarak nasıl bir sonucun ortaya çıkacağını bize çalışan bir algoritma gibi gösterebildiği için, bu işleyişi insanlar da cevap kâğıdı olarak kullanabilirlerse nispeten daha sağlıklı bir gelecekle karşılaşabiliriz.

“SOYLAR’IN İLK BÖLÜMÜ X-FACTOR’DEN DAHA FAZLA İZLENDİ”

Yarattığınız iş sofistike bir dile sahip olup 60 dakikalık bölümlerden oluşan “entellektüel” bir içerik. 2018’de “Instagram Jenerasyonu”, genelde videoları 90 saniyede tüketmeye alışıkken, genç nesli nasıl yanınıza çekmeyi planlıyorsunuz?

BBC öyle bir televizyon ki, jenerasyon veya zaman fark etmeksizin, herkese hitap edebiliyor. Kanalla gelen çeşitli kültürel bakış açılarının yarattığı zorluk ve farklı dillerde yayın yapıyor olması da buna engel oluşturmuyor. İzleyiciyi belli kümelere koymaktansa BBC seyirciyi büyük bir insan soyu olarak kodluyor. Ek olarak hikayeleri o kadar büyük bir heyecan ve arzu ile aktarıyoruz ki, herkes günün sonunda programlarımızda kendi hayatından bir parça bulabiliyor. “Instagram Jenerasyonu”na gelirsek, BBC’nin “Blue Planet II” ve “Soylar”ı sosyal medyada deli gibi paylaşılıyor ve etkileşim alıyor. Sadece İngiltere’de de değil, bütün dünyada etkileşimi yüksek olan programlar olduğu için genç neslin yanımızda olduğunu düşünüyoruz. “Soylar”ın ilk iki bölümü X-Factor’dan daha çok izlendi; bu bile başlı başına bize güzel mesajlar veriyor. Dünyanın geleceği de yeni neslin elinde olduğu için aslında onlara daha sağlam bir bilinçle görev aşkı düşüyor, yeni neslin bu konuda bizim yüzümüzü kara çıkartmayacağını düşünüyoruz.

Daha önceki BBC işlerinizle özdeşleşmiş “God’s Eye” olarak da bilinen çekimlerden “Soylar” ile birlikte yavaş yavaş uzaklaşıyoruz. Daha içli dışlı, zor ve sofistike olan yeni çekim teknikleriyle birlikte bu işiniz, belgeselcilikte bir nevi Citizen Kane dönemini mi başlatacak dersiniz?

Ne güzel soru bu yahu. Citizen Kane ile kıyaslanmak ha? Günümüz şenlendi diyebiliriz. God’s Eye ile ilerlememek nokta atışı seçtiğimiz en önemli fikirlerimizden birisiydi. Geleneksel belgesellerde ilerleyen bu kamera açısından dolayı hep bir “Tamam şu anda bu coğrafyada bunlar oluyor, iyi güzel, ne hoş” gibi çok sofistike olmayan bir anlatım diline düşmek durumunda kalınıyor. Bizim yeni anlatım dilimiz ise, çok etkili bir şekilde hayvanların hayatını özetleyen yapının derinine girebiliyor ve detaylandırma konusunda yıldızlı pekiyi alabiliyor. Hayatlarının ne kadar zor ve çetrefilli olduğunu devamlı olarak görebiliyoruz ve bu kişisel alana tam olarak hakim olduğumuz anda, aslında belgeselcilikte yeni bir devre geçiş yapabildiğimizi fark ediyoruz. 

Geliştirmiş olduğunuz bu “yakın” çekim sayesinde hayvanların ilişkilerindeki aşk ve nefret arasındaki ince çizgiye daha hakim olduğunuz aşikar. Bu ilişki nasıl yorumlanabilir?

Bu “yakın” çekim gerçekten bizim için de zorlayıcı ve öğretici bir deneyim oldu. Tam çıkardığımız sonuç ise; hayvanların hayatlarında da politik duruşun, daha doğrusu çıkar ilişkileri ve genetik olarak kodlanmış olan piramidin en üst basamağına çıkma uğraşının ağır basmasıydı. Şempanzelerin günün her saati uyarılmış bir şekilde kavgaya dövüşe hazır olmaları aslında genel olarak hayvanlar dünyasını da özetler nitelikte. Daha önceki belgesellerde bu kadar yakın çekim kullanılmadığı için hiçbir hikaye bu denli detaylı incelenmemişti. Aslında bu okuma, biz insanların hayvanlar alemine ne kadar yakın olduğunu da kanıtlar nitelikte. İlk bakışta “Aşk & Nefret” ilişkisi ne kadar insani bir duygu olarak görülse de, hayvanlarla olan bağımızdan dolayı aslında onlardan bize aktarılmış bir hissiyat diyebiliriz.

Ekibinizin ufak bir parça görüntü için bile saatlerce aynı noktada soluksuz beklediğini biliyoruz. Bu “bekleme” size dolaylı yoldan ne öğretti ve kaybettiğiniz en güzel zaman hangisiydi?

Aslanlarla ilgili olan bölümden muhteşem bir istatistiği paylaşmak isteriz. Sağlıklı bir aslan günün sadece 4-5 saatini uyanık geçiriyor. Film ekibimiz aslanları 420 gün boyunca takip etti. İşin komiği, saatlere vurduğumuzda bu 420 günün sadece 90 gününde aslanlar uyanıktı. Yani bu “bekleme” kısmında ekibimiz sadece aslanlar için 330 gün kaybetmiş oldu. Neredeyse bir yıl… Tam “zaman kaybı” tabii ki demiyoruz buna çünkü aslanların 4-5 saatlik zaman diliminde geçirdiği yaşamın temposu ve etkileyiciliği gerçekten baş döndürücü. Aslanlarla ilgili izlediğiniz bütün maceraların günün 4-5 saatlik dilimine sığıyor olmasını öğrenmek ve yaşanan kaosu gözlemlemek bile bizim için paha biçilemez bir bilgiydi. Bu yüzden belgeselcilikte zaten zaman kaybı diye bir şey söz konusu olamıyor. Zaman kaybettiğini düşündüğün yüzlerce saatin içinde bir olay gelişiyor ve çektiğin en iyi sahneyi yakalıyorsun, zaten bir nevi işin özeti de bu… Güzel işler; zaman, sabır ve bir işi aşkla yapmanın verdiği heyecanla birleştiğinde ortaya çıkıyor.

‘Soylar’da gördüğümüz her hayvanın aslında uzaktan akrabası olduğumuz için bizim de güzelce izlenmemiz ve analiz edilmemiz muhteşem olurdu. BBC ekibi ise, hayvanlar yerine insanları izliyor olsaydı, bu dünyada geçirdiğimiz zamanı daha verimli geçirebilmemiz için ne önerirdi?

Daha fazla BBC izleyebilirsiniz. Ve tabii “Soylar’ı da izleseniz işinize yarayabilir. Şaka bir yana, canlıları yakından takip ettiğimizde, onların da hayatlarında gelişen -önemli veya önemsiz- olayları hep birlikte izlemekten büyük keyif aldığını gördük. Bizim programlarımız da bu fenomeni besliyor, bu yüzden verebileceğimiz mantıklı tavsiye; çevremizde olan biteni daha iyi anlayabilmek için toplu bir şekilde sık sık belgesel izlemeniz.